Bilinçlenmenin asıl anlamı budur: Saptırılmış ve kısıtlanmış bir "gerçekliğe" uyum sağlamamız için yapılan genel baskıya direnerek, kendi gerçeğimiz uğruna mücadele etmek.
"......Siz dinleyin beni, çok geçmeden eski haline dönecek dünya"!
Bu kısa sohbet kafamda dolanıp duran, uzadıkça uzayan düşüncelerime bir çeki düzen verdi, konunun açıklığa kavuşmasını sağladı. İnsanın nicedir süren yetkinlik arayışının onu yalnızca kötülüğün alayları ile yüz yüze bırakması, hemde bunu sorunun tam temelinde yatan bir yanlışlığın yıkıma uğradığının sanıldığı bir anda yapması ne kadar üzücüdür! Yürek,yürek_onun içinde ilk günahın yattığı küçücük ama sınır tanımaz bir köşecik vardi; dışımızdaki dünyanın suçları ve yanlışları bu ilk günahın birer yansımasıdır sadece. O en dipdeki köşeyi arındırılım, dışımızdaki dünyayı kuşatan ve kaçınılmaz gercegimiz halini almış görünen nice kötülük birer gölgeye,birer hayalete dönecek ve gözümüzün önünden silinip gidecek; ama akıldan daha derinlere inmez ve yanlış olanı sadece bu yetersiz ve zayıf yetiyle bulup düzeltmeye çalışırsak,tüm başardıklarımız ancak bir hayal olarak kalır ;hem de öyle bir hayal ki, o zaman aslına sadık olarak anlattığım bütün bu şeylerin, gerçek bir olar yani içine uzanan parmağı yakacak bir ateş mi, yoksa anlık bir ışıma, zihnimin kurduğu bir mesel mi olduğu hiç mi hiç önem taşımayacaktır.
Küçümseyerek, "Aristoteles ve Pythagoras'ın düşüncesine kölelik önyargısı egemendi," diye yazdılar; halbuki Aristoteles şunu düşlüyordu: "Eğer her alet kendine özgü işlevini uyarılmadan veya kendiliğinden, Daidalos'un başyapıtlarının kendi kendilerine hareket ettikleri veya Vulcanus'un sacayaklarının kutsal işlerine kendiliklerinden koyuldukları gibi yerine getirebilseydi; örneğin dokumacıların mekikleri kendiliklerinden kumaş dokusaydı, ne atölye şefinin yardımcıya ne de efendinin köleye ihtiyacı kalırdı."
Aristoteles'in düşü bizim gerçeğimiz oldu. Makinelerimiz ateşin soluğuyla, yorulmaz çelikten uzuvlarıyla, inanılmaz, tükenmez bir verimlilikle kutsal işlerini uysalca ve kendiliklerinden yerine getiriyorlar, ama Kapitalizm'in büyük filozoflarının düşüncesine ücretli işçilik, köleliklerin en beteri egemen olmaya devam ediyor. Makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu, insanı sordidae artes'ten (alçaltıcı işlerden) ve ücretli işten kurtaracak, ona boş vakit ve özgürlük verecek Tanrı olduğunu hala anlamıyorlar.
Kızmamıştım, darılmamıştım ona. Nasıl ki müdahaleci olmak yaygın bir toplumsal gerçeğimiz ise kız babası olunca biraz ilgisiz, uzak ve soğuk olmak çok yaygın bir aile geleniğimizdi. Birçok davranışımız gibi bu da öğretilmişti, bilinçsiz bir yönelimdi. Bilirdim ki beni uzaktan da olsa çok severdi.
"Ölüme doğru gidiyoruz, tıpkı okun hedefe doğru gitmesi gibi, asla ıskalamayacağımız da kesin, ölüm bizim tek kesinliğimiz, tek gerçeğimiz, öleceğimizi daima biliyoruz, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, biçiminin bir önemi yok."
“Düşüncelere daldığımız bu anlarda zihnimizde kayboluruz ve bu düşünceler bizim gerçeğimiz olur. Öyle ki, zihnimizin içindeki gerçekler bazen burnumuzun dibinde gerçekleşen şeylerden daha gerçek ve daha ilgi çekici oluverir. O kadar otomatiktir ki bizim için düşünmek, tıpkı nefes almak gibi, düşünmekte olduğumuzun bile farkında olmayız. Düşünen ile düşünce arasındaki mesafe kaybolur ve düşünen ile düşünce(ler) bütünleşir.”
Yaşadığımız stres, zekamızın kısıtlanmasına, ve bilinçli algılarımızda bir azalma
olmasına neden olur.
Stres altında net düşünemez ve bilinçli kararlar veremeyiz. Doğal olarak da, endişemizin oluşturduğu enerjiden sıyrılıp, olumlu bir rezonans alanı oluşturmakta da oldukça zorlanırız. Hepsi bu kadar da değil. Korku ve stres duyguları ile uykuya daldığımız zaman, bu enerji sadece uykumuzu etkilemekle kalmaz, aynı zamanda hafızamıza da kaydedilir. Beyin üzerinde yapılan incelemeler, hafıza içeriklerinin gece kaydedildiğini ortaya çıkarmıştır. Demek ki herhangi bir yaşantı ile uyku arasındaki zaman aralığı ne kadar az ise, bu yaşantı o kadar kuvvetli kaydedilir. Yani, korku enerjisi gitgide tek gerçeğimiz halini alacaktır. İlk bakışta oldukça masum görünen bu durum, devasa sonuçlar doğurur.
Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılır? Cevap oldukça
basit; seni olumsuz etkileyen etkenlere dur demelisin!
Bir hafta boyunca, haberleri dinlemeden yatıp kendi olumlu enerjini bulmak için zaman ayırmanın sende nasıl bir etki bırakacağını gözlemle. Politikacıların, seçimlerden kısa bir süre önce halkın korkularını alevlendirdikten sonra, en uygun çözümlerin ellerinin altında halihazırda beklediğini ve endişelenmememiz gerektiğini söyledikleri dikkatini çekti mi hiç? Bu bana, dünyanın en dehşet verici manzaralarını yayınladıktan sonra iyi geceler dileyen sunucuyu hatırlatıyor. Belki kendine iyi bir geceyi kendin hediye edersin. Hayatının akışı senin elinde ve ait olduğu tek yer de orası.