İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN BİR İNCELEME DAHA. :)
Don Kişot ile ilgili bugüne dek ifade edilememiş şeyler hakkında kim ne söyleyebilir acaba? Miguel de Cervantes tarafından kaleme alınan ve yazılan bu güzel roman, dört yüz yıldan bu yana, on sekizinci yüzyıldan kalma edebi akımlara, yirmi birinci yüzyıl
İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN, GÜZEL BİR İNCELEME DAHA. :) AMA UNUTMAYIN Kİ BU GÜZEL İNCELEMEYİ, BENİ PASO ENGELLEYEN ve İŞSİZLİĞİME SEBEP OLAN 1K’YA BORÇLUSUNUZ !!!
Savaşın tüm algısı tek bir kitapla değişebilir mi? İşte “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı eserimiz dünya edebiyat tarihinde, savaşın
"Sabaha karşı Beyrut göründü."
diye başladı sürgünümüz Yüzbaşı emeklisi Hilmi Bey'in romanı. Öyküyü baştan az çok bildiğim için şöyle düşündüm: "Keşke Beyrut gibi deniz kenarı ve hareketli bir kent yerine sakin bir iç şehre sürülseymişsin Hilmi Bey. Şimdi aklına hep İstanbul gelecek." Nitekim çok geçmeden Hilmi Bey beni
Karnına yumruk yemek böyle bir his olmalı. Rezil bir hayattan intikamını, kendini paramparça ederek almaya çabalayan bir insanı izledim. Her sayfada bir yumruk daha yedim karnıma.
Dört dörtlük çürüme hikâyesiydi. En ölümcül olanından...
Türlü türlü çürüyoruz. Ama bunun başladığı yer aile olunca yıkım tam bir felaket. Yüreğimi en yoran yerden
Bir toplumda yaşamak, parçası olabilmek hatta toplumla aynı yöne gidebilmek, toplumun geleceğinde rol almak, yön vermek ve bunları sosyolojik açıdan sağlıklı toplum ve bireyler yetiştirmek için yapmak, her şeyin normal görünmesini sağlamak, ve normalmiş gibi davranmak... Buna kısaca günlük hayat diyebiliriz.
Tabi birde; aynı toplumda yaşamak,
✍DİPÇE:
Peki,Henry, banyoya!
İndir pantolonunu, şortunu indir!
İndirdim.Duvarlar beyazdı.Babam çengele asılı ustura kayışını aldı ve her seferinde nedensiz yiyeceğim dayakların ilki başladı...
Ustura kayışı her indiğinde babasını, annesini,inancını yok ederken Henry'nin içinde kocaman bir boşluk büyüyecekti.Babanın nazarında insanlardan nefret edecek hiç olmayı seçecekti.İlerleyen zamanlarda sürekli "Onlarda olan ben de olmayan bir şey var!" düşüncesi zihninde pelesenk olacak o olmayan şey (sevgisizlik)bir kezzap damlası gibi bedenini kana irine çıbana dönüştürerek yakacaktı. Çirkinliği onu güneşten gölgeye, ışıktan loşluğa hapsederek sonraları kadınlara yönelik ilgi/ilgisizliğini de şekillendirecekti.İçi ve dışı bu kadar harapken alkolle daha onlu yaşlarda tanışacak ve bir ömür tutsağı olacaktı...İşte bu büyük yazarın pesimist dünyası böyle biçimlenecek mimarı sadist bir baba sinmiş bir anne perdede bir görünüp bir kaybolacaktı.
Ekmek Arası maalesef kurgudan uzak gerçek bir öykü olarak Bukowski'nin hiçliğinde can bulacak bizi de madalyonun öteki yüzüyle tanıştıracaktı.
Tüm bu girizgahın asıl amacı, Bukowski'yi okumaya başlamadan önce kendi yaşamınızı bir süreliğine masa üstüne bırakmanız ve avuçlarınıza papyonlu kelimeler düşmesini beklememeniz içindi.
Görmeniz gereken yoksul, sevgisiz anlayışsız bir yaşamdan arda kalanlar ve her ne kadar gizlese de merhamet dolu bir Bukowski yüreği.
Bundan böyle kitabı okuyan ve okuyacaklar Bukowski'nin ağzından dökülen her kallavi sözün altında bir ustura kayışı iniltisi duyacaktır.
Ebeveynlere, öğretmenlere, gençlere önerilir
Ekmek ArasıCharles Bukowski · Metis Yayınları · 20126,8bin okunma
Burhan Sönmez beşinci romanı “Taş ve Gölge”de kahramanı Avdo üzerinden bizleri bu toprakların farklı dönemlerdeki tarihine uzanan kısa gezintilere çıkarırken, önceki romanlarından aşina olduğumuz gibi yine Doğu’nun kadim hikayelerinden, masallardan, söylencelerden ve en çok da Mesnevi’den etkilenen kendi iç dünyasına da
Marquis de Sade, Dostoyevski başta olmak üzere birçok önemli sanatçının başucu yazarı. Sade' yi okumak için sağlam bir psikoloji lazım. Çünkü içinde çok büyük bir kin hatta şeytani bir ruh vardır ve bunu kitaplarında kusmuştur. İnsanlara karşı büyük bir nefreti vardır. Çünkü ömrünün 29 yılını hapishanede, 13 yılını akıl hastanesinde geçirmiştir. Onlar onu içeri tıkdıkça o da kendini yazmaya adamış. Yazmış yazmış yazmış. Sade' ye göre iyilik yoktur ve tek doğru akıldır. Kitaplarını okudukça etrafınızdaki herkese şüpheyle bakıyorsunuz. Böyle sadist düşüncelerin akıllı bir kafadan çıkmadığı, Sade' nin gerçek bir deli olduğu aşikar. Justine kendini tanrıya adamış masum bir kızdır. Fakat başına gelmeyen işkence ve tecavüz kalmıyor. Öyle sadistçe yazılmış ki yok artık diyorsunuz. Çok beğendim, heyecanla okudum.
Freud'un Eril Söylemli Teorilerinin Eleştirisi
Toplumsal olanın bölün(e)mez bütünlüğünü savunmak; bugün tüm ününe karşın pozitivizmi içermekle birlikte onu aşan sosyal teorinin görece açıklayıcı kabiliyetinin; kabulü manasına gelir. Türk eğitim sistemi ve özellikle gelişim psikolojisinde temel alınan Freud’un gelişim teorisini incelerken
''Dünya Üzerinde Hikayesi Benimkine Benzeyen SON KIZ Olmak İstiyorum'' Diyen Nadia MURAD !!!
Nadia ve ailesi Kuzey Irak'ın Koço köyünde çiftçilik ve çobanlıkla yaşamını sürdüren Ezidi bir ailedir. Nadia'nın en büyük hayali bir kuaför salonu açmaktı. Köyündeki gelinleri gördükçe onların saçları gibi güzel saçlar ve makyajlar yapacağı bir kuaför
Gerçek adıyla "Ölü Bölge", Stephen King'in 70'li yıllarda yazdığı ve doğal olarak en iyi eserlerini verdiği 70 ve 80'li yılların bütün izlerini taşıyan bir klasik. Kitap kesinlikle en iyi King eserlerinden birisi olduğu gibi, baş karakterimiz Johnny Smith de en güzel çizilmiş Stephen King karakterlerinden birisi diyebiliriz, kesinlikle.
Gece saat 23:39... Muhtemelen bu inceleme ile bir günü daha geride bırakacağız ve muhtemelen siz okuduğunuzda bir hafta, bir ay, bir yıl ve çok daha fazlası geçmiş olacak. Bu arada saat 23:40...
İnsanlar neden bir seri katile ilgi duyar? Neden farklı bir ölüm arzusu olan ve kurbanın çığlıklarıyla mastürbasyon yapan, haz duyan biriyle konuşmak
''Elbiselerinizi sıkı giyin, okuduğunuzda üşüyeceksiniz.''
Önce bir teşekkür etmem gerekiyor. Bu kitabı bana göndermiş olan değerli arkadaşım Buse'ye teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Şimdi, başlayalım. Öncelikle kitap hakkında kısa bir özet geçeyim.
Kitabı elime alır almaz ki bir yemekte olduğu gibi kitapta da benim için önce görsel gelir,
1933-1935 yılları arasında Hitler Gençlik teşkilatı üyesi olan Johannes Ruppert isimli gencin durumu Türklerin ari ırk olup olmadığını gündeme getirdi. Johannes Ruppert, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da bulunan Ali Rıza adındaki bir Osmanlı subayı ile Pauline Mann adındaki Alman bir bayanın evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelmişti.