Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Görkem Gül

Görkem Gül
@gorkemgulk
Fırsat buldukça okuyan değil,okumak için fırsat yaratanlardanım. Instagram: ggkreads
Software Developer
Karadeniz Teknik Üniversitesi
İstanbul
22 Mayıs
41 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
"O zaman yukarı çıkabiliriz." dedi, "Her şey bir Yunan tragedyasına yakışır biçimde gelişiyor. Çok şükür, birince perde kazasız belasız sona erdi."
Reklam
Kızgınlığının hedefi hem üst tabakalar hem de halkın kendisiydi. Üst sınıflara, kendileri için talep ederek aldıkları çeşitli özgürlükleri, refahı ve rahat hayatı halktan sakındıları halka en ağır, onur kırıcı ve zorlu ihtiyaçlar karşısında bile sabretmesi gerektiğini söyledikleri için kızıyordu. Halk kitlelerine ise sabrından dolayı kızgınlık duyuyordu. Halkın zeka açısından uyuşuk bir durumda olmasına, içinde bulunduğu sefalete, ayyaşlık ve fakirliğe, hukuksuzluğa, kaba cehalete ve gerek maddi gerekse manevi açıdan kötü bir hayat sürmesine aldırmadan, bunu olağan bir durummuş gibi kabullenmesine içerliyordu.
Ekvatoral Afrika'yı, Ortadoğu ülkelerini, Güney Hindistan'ı ya da Endonezya Takımadalarını denetimi altına alan devlet, boğaz tokluğuna başını kaldırmadan çalışan yüz milyonlarca ırgatın bedenlerini de ele geçirmiş olur. Bu bölgelerin nerdeyse açıkça köleleştirilmiş olan insanları, durmadan bir istilacıdan bir başka istilacının eline düşerken, daha çok silah üretme, daha çok toprak ele geçirme, daha çok işgücünü denetleme, yarışında kömür ve petrol gibi kullanılır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaşama dön, hayata bağlan, insanların arasına karış diyorlar bana!... Demesi kolay ama kırık bir dal nasıl meyve taşısın? Rüzgarların kopardığı, tozların içine karışmış bir yaprak nasıl yeniden yeşersin? Bu gencecik yaşta bunca keder niye? Ben nereden bileyim? Belki de böyle yaşamaktır benim kaderimde yazan, yükü sırtlanmadan yorulmak, koşmadan nefes nefese kalmak...
"Her insanın yaşamı, onu kendine görünen bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır... Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz, ama bir taslak olarak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabilir, ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz."
Reklam
Leyla ise "Çoğu böyle" dedi. Bu konuya kişisel bir ilgisi varmış gibi hırsla konuşuyordu. "Hiçbir işte dikiş tutturamamış insanlar, taşra tüccarları, mahkemelere düşüp de dokunulmazlık zırhına bürünmek isteyenler kapağı birer partiye atıyor ve sonra insanları böyle eksi otuz derecede saatlerce bekletebiliyorlar."
Senin "Tanrı" diye adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu biliyorum, ama senin sandığından başka türlü: Uzaylarda kozmik enilk enerji olarak, bedeninde sevgi olarak, senin dürüstlüğün olarak ve kendi içinde ve dışında doğayı duyumsaman olarak.
Sayfa 26
Önemli kişilerin oyuncağı olduğumu aldandığını anlatmak isterdim ona. Görmüş geçirmiş adam mı? Hayatlarını sersemlik ve dalgınlıkla geçirmiş, alelacele evlenmiş, rastgele çocuk yapmış, diğer insanlarla kafelerde, düğünlerde, cenazelerde karşılaşmışlardır. Ara sıra kargaşaya katılıp başlarına geleni anlamadan debelenip durmuşlardır. Çevrelerinde olup biten her şey, onların görüş alanının dışında başlamış ve sona ermiştir. Upuzun kara biçimler, uzaklardaki olaylar yanlarından geçip gitmiş; onlara bakmak istediklerinde her şey çoktan sona ermiştir. Kırk yaşına gelince de ufak tefek hırçınlıklarını ve birkaç atasözünü tecrübe diye adlandırmışlardır. Para atılınca bir şeyler veren makinelere dönüşmüşlerdir: Sol bölmeye bir beşlik koyunca yaldızlı kağıda sarılı kıssalar; sağdakine bir beşlik koyunca da dişlere yumuşacık karamelalar gibi yapışan değerli öğütler alırsınız.
Sayfa 105 - Can YayıneviKitabı okudu
Yıldızların karanlıkta parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp sevmek için mutlak servete, asalete mi muhtaçtır? Bence gerçek talih, ruhun göründüğü iki göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan yansıyan gülümsemedir. Güzellikten büyük asalet, kalp güzelliğinden büyük servet mi olur?
Fakat Tuğrul’un ağzından ansızın Hallac’ın ve arkadaşının yıldırımla çarpılmışa dönmesine neden olan sözler dökülmeye başladı: “ İnsanın sebep olduğu kötülükler olduğu doğrudur. Fakat kötülüklerin birçoğu onun etkisi olmadan meydana gelir: Hastalık, acı, can dostların kaybı, etrafı kasıp kavuran ve insanları öldüren fırtınalar, sel baskınları ve salgınlar. Yaratılmış olan tüm varlıkların sonu ölümdür!  Adil veya zalim, iyi veya kötü, tümünün! Söyle bana, tüm bunlar iyi bir tanrının başarılı bir yaratma faaliyeti sonucu ortaya çıkan güzellikler midir? Yoksa bunlar insanla alay etmek, onu aptala çevirmek ama genellikle de eziyet etmek için bir şeytanın icraatı mıdır?”
Reklam
“İşte daima sözünü ettiğim tanrıdan uzaklaşma bu” dedi Hallac cevap olarak. “Tüm bu çapulcular kendilerini gerçek Müslümanlar olarak nitelendiriyor, çünkü namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Fakat yasanın emrettiği davranış biçimleri tanrıdan uzak olarak yerine getirildiği takdirde, göstermelik olmaktan başka bir işe yaramaz.”
Ölüm güç bir şeydir. Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır, diye düşünürüm her zaman.
“ ‘Hayır!’ Nietzsche hiddetlenmişti. ‘Ben, gelecekteki başka bir tür yaşam için bu yaşamın asla değiştirilmemesi, bastırılmaması gerektiğini öğretiyorum. Ölümsüz olan bu yaşamdır, bu andır. Ölümden sonra yaşam yoktur, bu yaşamın varması gereken bir hedef, kıyamet günü yargıları yoktur. Bu an sonsuza dek varlığını sürdürür ve tek seyirciniz siz, yalnızca sizsinizdir.’ “
Ateş ısıtabilir veya yakıp yok edebilir, su susuzluğu giderebilir veya boğabilir, rüzgar okşayabilir ya da kesebilir. İnsan ilişkileri de böyledir: Birbirimizi hem yaratabilir ve de yok edebilir, hem besleyebilir ve dehşet içinde bırakabilir, hem de travma yaşatabilir ve iyileştirebiliriz.
Ölüm cezasının kaldırılması hakkındaki bu önemli teklif Tuileris’den Vincennes’a düşen dört bakan için değil, ama ana yolların önünüze çıkan ilk hırsızı için, sokakta yanınızdan geçerken bakmaya tenezzül bile etmediğiniz, isimlerini ağzınıza bile almadığınız, tozlu dirseklerinin ceketlerinize değmesinden kaçındığınız, çocukluğunda çamurlu kavşaklarda çıplak ayakları ile koşan, kışın rıhtımlarda titreşen, akşam yemeği yediğiniz M. Vefour’un mutfağının havalandırma deliklerinde ısınan, çöplükten çıkardığı bir ekmek kabuğunu yemeden önce kurutan, bir metelik bulmak için bütün gün bir çivi ile çamur birikintilerini karıştıran, kralın şenliklerini ve onun gibi ücretsiz olan Greve’deki infazları izlemekten başka bir eğlencesi olmayan, açlıkla hırsızlığa, hırsızlıkla ölüm cezasına sürüklenen, üvey analık eden bir toplumun öksüz çocuğu olarak 12 yaşında cezaevine giren, 18 yaşında küreğe, kırkında giyotine mahkum edilen, iyi yürekli, ahlaklı, yararlı olmaları için bir okulun ve bir atölyenin yeteceği ama sizin tıpkı gereksiz bir yükmüş gibi, kâh Toulon’un kırmızı karınca yuvasına, kâh Clamart’ın ıssız zindanına gönderdiğiniz, özgürlüklerinden sonra hayatlarını da ellerinden aldığınız o sefillerden biri için getirilseydi, o zaman bu oturumunuz yüce, kutsal, soylu, saygıdeğer olarak anılacaktı.
Sayfa 12 - Türkiye İş Bankası Yayınları, Önsöz Sayfa: VIIKitabı okudu
36 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.