“Kendi ruhuna bir teleskopla baktı.Düzensiz gibi görülenleri gördü ve güzel yıldız kümeleri gibi gösterdi ve bilincine dünyaların içinde gizli dünyalar kattı.”
Düşler ve tarih inilecek son istasyon
Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok
Sen gittin gideli
İçimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta
Cennette meleklerle
Bizi düşler ağlarsın
Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi…
...
Ninemin dua etmesi kimi kez bitmek bilmezdi ve ben gerçekten yatakta uyur kalır, onun yatağa ne zaman, nasıl girdiğini fark etmezdim.
Bu uzun dualar, hep büyük gerginliklerin, tartışmaların, kavgaların yaşandığı günlerde olurdu. Ninem bu ilginç dua seanslarında Tanrı'ya evde olup biten her şeyi tek tek anlatırdı; kocaman, büyük bir tepe gibi diz çöken ninem, önce hızlı hizlı, anlaşılmaz bir şeyler mırıldanır, sonra yoğun bir homurdanmaya dönerdi sözleri:
- Tanrım senin de bildiğin gibi, herkes kendi durumu daha iyi olsun istiyor. Biliyorsun, Mihail daha büyük; burada, kentte onun kalması daha yerinde olur; ırmağın karşısına geçmeyi kendisi için aşağılayıcı buluyor; orası yeni, bilinmedik bir yer; orada ne olup biteceğini kim bilebilir? Babaya gelince, o Yakov'u daha çok seviyor. Hiç insan çocuklarının birini ötekinden daha çok sever mi? Şu inatçı ihtiyara akıl fikir ver, Tanrım!
Kor gibi yanan gözleriyle kararmış ikonalara bakarak Tanrı'sına yol gösterirdi:
-Cocukları arasında ayrım yapmaması gerektiğini
anlamasını sağlayacak güzel düşler göster ona, Tanrım.
"Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğünüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri,
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o
Ne yaparsanız çaresiz
Kendinizden sonraya kalmayacaksınız
Zaman yenecek sizi
O telaşsız bilge, o silahsız güç
Silecek yüzünüzden kibrinizi
Hükmünüz ömrünüzle sınırlı olacak
Öldüğünüz gün unutulacaksınız
Yıkıntılar kalacak ardınızda yalnız
Yaşarken, korkunun ağır gölgesiyle
Örtüp sakladığınız
Sindirip susturduğunuz
İncinmiş onurlar bunalmış öfkeler
Düşler ve acılardan oluşmuş
Yıkıntılar kalacak.
Babasız çocuklak irkilecek evlerde
Oğulsuz anneler, erkeksiz kadınlar,
Açık yaralardan bir ayaz gibi
Geçtikçe adınız acılı konuşmalarda
Soğuk bir ürperti gezinecek
Evlerin camlarında
Mezarlara hapislere uzanan
Yaralı tarihinde bir ince düşüncenin
-Bir güzel ülkenin, o iyi insanların-
Kötülük simgesi olarak kalacaksınız.
"İnsanlar tutku istediklerini söylediklerinde kastettikleri yenilik hissiydi; güzel olan yerine onaylanmışı istiyorlardı; mücadele yerine dışarıdan bakılınca güçlükle kazanılmış gibi görünen kolay bir zaferdi istedikleri."