Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
·
Puan vermedi
Yakup Kadri nin gözünden
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU – GENÇLİK VE EDEBİYAT HATIRALARI TÜRKİYE’DE AYDIN AYMAZLIĞI İlginçtir Namık Kemal 48 yaşında ölür. İki tane dört haneli sayı arasında bir kısa çizgi Namık Kemal’in bütün hayatıdır. 1840-1888. İşte bu kadar. Aynı yaşam süresi 1867-1915 sayıları ile Tevfik Fikret için de geçerlidir. Her ikisi de oldukça kısa bir yaşam
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Gençlik ve Edebiyat HatıralarıYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınevi · 2017311 okunma
Ben senden başka hiç kimseyi düşünemiyorum. Düşünemeyece­ğimi de sanıyorum." Artık birbirimizi hiç görmeyeceğimize göre, yalnız yaşayacak değilsin ya" dedikten sonra, "Ama ben yalnız yaşamanı, sadece bana ait olmanı istiyorum" diye ilave ediyorsun. Ben de yalnız sana ait olmayı istiyorum. Bundan zerre kadar şüphe etme. Senden başkasıyla en küçük bir mü­nasebetim olabileceğini aklına bile getirme. Fakat aynı şeyi ben de istiyorum. Yani ben de senin yalnız bana ait olmanı istiyorum. Gelgelelim bunun imkansız olduğunu da biliyo­rum. Hakikaten, ne olacak bizim halimiz Nahit?
Reklam
Bunları agalarla, şeyhlerle konuşacaksın . . .
Bunların aklı köylüden daha kolay yatar. O zamana kadar hükümetten hiçbir zorluk görmemişler. Vergi vermezler. Ortak­ çıları da, kendileri de askere gitmez. Dag başının mahkemesi de onlar, zaptiyesi de . . . Bu yüzden hükümet kimin eline geçerse geçsin umurlarında degildir. Hakçası biz ilk seçimde agalardan, şeyhlerden hiçbir zorluk görmedik.
MUS’AB BİN UMEYR RADIYALLÂHÜ ANH
Mus’ab bin Umeyr (r.a.), Ashâb-ı Kirâm’ın büyüklerinden, ilk Müslüman olanlardan ve İslâm’a çok büyük hizmetlerde bulunan Kur’ân-ı Kerîm muallimi bir zâttır. Mus’ab bin Umeyr (r.a.), zengin, hâli vakti yerinde olan bir aileye mensuptu. Anne ve babası, onu çok severlerdi. Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin, insanları İslâm’a davet ettiğini duyunca,
Çoğumuz suçlu gibiyiz, evlerimiz zindan! Ne soran var, ne kapıyı aralayan... unutulduk, kanıksandık; hatırlanmaz olduk. Çürüyoruz bak, yavaş yavaş... her adımda biraz daha yaklaşıyoruz, Gerçekliğin tenine... Toprağa düşeceğiz ansızın; bir suçlu gibi, halimiz acı heyhat!
Oysa mutlu olmak gerçekten de bu kadar zor mudur? Etrafımızda bu kadar mutsuz insan olduğunu görünce insanın aklına bir tek bu ihtimal geliyor. Peki, neden bu kadar mutsuzuz? Özellikle son yıllarda mutsuz ve depresif halimiz giderek arttı. Aslında bu meseleyi ele alabilmek için öncelikle mutluluğu tanımlamak gerekir. O zaman soralım; nedir bu mutluluk denen şey?
Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum
Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum
Reklam
Daha siz okul denen binaya girmeden, anne ve babanız mesleğiniz ile ilgili kararı vermiştir çoktan, "Bizim kız doktor olacak" Oysa sizin en büyük tutkunuz keman çalmaktır. Ama yok. "Boş zamanlarında yine keman çalsın ama bizim kız doktor olacak." Kaçar yanınız yoktur. Önünüze hayatınızın geri kalanında yiyeceğiniz yemek konmuştur ve siz o bezelyeyi yemeye başlarsınız. Hatta bazılarınız zamanla bezelyenin tadının hiç de fena olmadığını bile düşünecektir. Özetlersek, tüm hayatımız başkalarının önümüze koyduğu hedefler doğrultusunda, yılmadan mücadele etmekle geçiyor. Bu, o kadar yorucu bir hal alır ki artık, bizzat kendimizin koyduğu küçücük hedeflere bile ayıracak zamanımız kalmaz. En nihayetinde olur da başarırsak, başardığımız şey başkalarının isteği olur sadece, başka bir şey değil. O nedenle başarıya ulaşanların çok iyi bildiği bir gerçeği paylaşalım sizinle. Başarının anahtarını elde ettiğiniz gün görürsünüz ki aslında ortada bir kilit yoktur. Çünkü o kapı, sizin kapınız değildir. Elimizde kazanmak için delicesine yırtındığımız anahtar ile başarılı ama mutsuz bir şekilde kalırız. Belki de etrafımızın, başarılı olmasına rağmen, bir o kadar mutsuz olan insanlarla dolu olmasının sebebi budur. Oysa mutlu olmak gerçekten de bu kadar zor mudur? Etrafımızda bu kadar mutsuz insan olduğunu görünce insanın aklına bir tek bu ihtimal geliyor. Peki, neden bu kadar mutsuzuz? Özellikle son yıllarda mutsuz ve depresif halimiz giderek arttı. Aslında bu meseleyi ele alabilmek için öncelikle mutluluğu tanımlamak gerekir. O zaman soralım; nedir bu mutluluk denen şey?
'Halimiz neydi ey millet? Ah çektikçe göklere ciğer yanıklığımızdan cehennem alevleri saldığımız günler neydi? Alnımıza kara yazıyla yazılmış günleri unutmayalım. Yılda bir kat çamaşırla bizi bitlere yem eden günleri unutmayalım! Donsuz gezdiğimiz günleri unutmayalım.
Sayfa 260 - Ketebe YayınlarıKitabı okuyor
Sabah Sabah Neler Dönüyor Aklımda
● İmdi aklıma birşey takıldı; Eğer bir ülke toprakları içerisinde bir bölgede, bir ırka ait nüfus yoğunluğu bulunduğu takdirde ( Wilson prensipleri aklıma geldi ) müstakil bir ülke girişiminde bulunulup buna adım adım gidilebiliyorsa; ( Dem'ini alamamış çaycılara gönderdim. ) Irak Türkmenleri İrak'ta, İran'da bulunan 45 milyon Türk İran'ın yarısında ülke talep etmelidir. Ukrayna'nın Kırım bölgesindeki Kırım - Nogay türkmenleri zelensky yahudisinden ülke talep etmelidir. Irak'ta Kerkük merkezli uydu devlet talebi bile mümkündür. Rusya içerisindeki Türk topluluklarının hepsi ayrı birer ülke talep edebilme, bunun için mücadele edebilme hakkına sahiptir. Yani; Dem'lenmişler topluluğu; kendinize ülke istemeden evvel, Müslüman - Türk dünyadan hakkını isterse hâlimiz ne olur düşünmek gerekir.
Alp Eren YILDIRIM
Alp Eren YILDIRIM
Tanrı'ya sitem
“Ulu Tanrım,” diye mırıldandı, “ne yapmalı? Yardım et, bir şeyler söyle bana! Sana her gün raporumu veriyo­ rum, köyün ne hale geldiğini biliyorsun. Yiyecek şeyimiz kalmadı, her geçen gün eriyoruz; her geçen gün askerler­ den biri kaçıp dağdakilere katılıyor. Aforoz edilen oğ­lum, Kızıl Takkelilerin komutanı, Kartaltepesi’nden bize her gün haber yolluyor; ‘Teslim olun! Teslim olun! Yoksa vay halinize!’ Ne yapmalıyız? Ne yapmalıyım? Az önce Areti’nin sana sövdüğünü duydun, gerçekten dayanacak halimiz kalmadı. Açhktan ölen çocukları nasıl kurtarma­ lı? Bana bir öğüt ver Ulu Tanrım. Köyü yakılıp yıkılmak­tan kurtarmak için dağdaki partizanlara mı teslim ede­yim? Ya da kollarımı kavuşturup merhametini mi bekle­ yim? Ne yazık ki insanız Ulu Tanrım, bekleyemeyiz. Merhametin gecikiyor. Genellikle de bizi ölümden son­ra, öteki dünyada gelip buluyor ama ben, merhametini yeryüzünde göstermeni istiyorum.” Bir an sustu. “Ne olursa olsun,” diye ekledi yüksek sesle, “merhametini yeryüzünde göstermelisin!”
Reklam
Gülmek
"En güzel hâlimiz, güler hâlimizdir." "Havalar güzel gidiyorsa, doğa da gülüyor demektir."
"Mesela hiç faydası olmayan bir durumda tartışmaya girmemek ve buna hevesli bir insanın karşısında gönül kırmamak ya da kötü sözler söylememek için susmak hem karşımızdaki insan için hem de etrafımızdaki insanlar için güzel bir örneklik olabilir. Güzel bir örneklik de güzel olana davettir. " ... " Anlamı tek olsa bile bu anlamın kapladığı kocaman bir alan var, evet. O yüzden insani olarak ve bir mümin olarak sözümüz de davranışlarımız da hâlimiz de ve hatta suskunluğumuz da güzel olana ve doğru olana davet gibi olmalı. "
mekânın ruhu “Mekânların kişiliği, ruhu vardır.” derler. İnanırım. Camilerin vardır mesela. Hem de ufak büyük demeden her birinin. İçinde göze görünür, etrafa dağılır, duvara kokusu siner pek az günah işlenmiş yerlerdir camiler. Girdiği anda insanı kucağına alır, sakinleştirir, başını okşar, elinden tutup huzura çıkarır. O yüzden hiç olmazsa dışarıda olduğunuz günler namazı camilerde kılın, derim. Her birinden, lazım oldukça açıp açıp bakacak, içinizi ferahla- tacak, sizi sevdiğiniz bir mekâna gitmenin heyecanıyla seccadeye götürecek bir bakma yeri (manzara bu demek) çakın zihninizin duvarına. Sonraki namazlarda lazım oldukça çıkarıp asarsınız gönül gözünüzün önüne. Beylerbeyi Hamidievvel Camii’nde durgun bir göl suyunun üzerindeymiş gibi kılınan namaz (üstelik güzelim denize sırtınızı verirsiniz orada kıbleye dönmek için. Dünyayı arkaya atmak bundan daha güzel sembolize edilir mi başka yerde?) Diyarbakır Ulu Camii’nde bir ormanın içindeymişsiniz gibi olur. Topka- pı Sarayı’nın içindeki camide boğaz önünüze serilir namazda, altından ırmak akan cennetteymişsiniz gibi kılarsınız bu sefer. Hele şehirlerin anasında bir yeşil mermer duvarın önünde namaza durmuşluğunuz varsa, sonraki her namaza elinizden tutar kaldırır sizi. Seccadeler de mühimdir (diye düşünüyorum artık). Özenil- meli, hâlimiz vaktimiz yoksa bile ne edip edip eli yüzü düzgün birkaç seccade edinmeli. Onu serdik mi her ilmeğini atarken, nakışının her iğnesini işlerken salavat getiren ellerin, üzerine diz kırıp yüz süren kalplerin bereketiyle kanatlanır belki şevkimiz.
"Şu kadere terk edilmiş halimiz de zulüm ve baskı..."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.