Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Arap İhsan, rastgele bir sayfayı açarak Kubelik'in önüne koydu ve ondan birkaç satırı tercüme etmesini istedi. Kendisine gösterilen satırları defalarca okuyan Kubelik, yeterince karalama yaptıktan sonra tercümesini bir kâğıda temize çekip Arap İhsan'a verdi. Fakat meyhanede okuma yazması olanlardan hiç kimse bu kâğıda ne kadar baktıysa da bir şey
Gözünü tek bir çiçeğe dikip saatlerce oturur, insanoğlunun bilinmeyen yanları, hayatın esrarı üzerine derin düşüncelere dalardı.
Sayfa 26 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Reklam
..gayet eski bir sözdür. "Hiç kimse kimseyi tamamiyle anlayamaz!" derler. Bu söz, bütün dünyada, romantik bir edebiyat doğuran en büyük fikirdir ve bugüne kadar doğru olmaktan da çıkmamıştır. İki insan, kendilerini birbirlerine anlatmaya çalıştıkları halde bile buna tamamiyle muvaffak olamazlar. Nerede kaldı ki bunlardan biri, kalbinin çetin muhafazası içinde birşey saklamaya karar versin de öteki anlayabilsin; bu büsbütün imkansızdır. En basit adamın hayatı bile, başka bir adam için namütenahi, karışık, içinden çıkılmaz bir esrar yığınıdır. Hatta kendi kendimizi bile iyice tanımıyoruz. Kendimizden sakladığımız esrar da vardır ki, bugünün felsefesinde "gayrişuur" adını alan gizli ruh tabakasının içinde kapalı kalır. O halde nafile yere, sevgililerimizin meçhul ömürlerinin namütenahi teferruatına karışan esrarı öğrenmeye kalkışmayalım. En sade hayatın teferruatı bile namütenahidir ve sahibinden bile gizli safhalar taşır.
Küçük şeyler, basit zevkler onu mutlu etmeye yeterdi. Pamuk tarlasında güneşin alnında saatlerce çalıştıktan sonra akşamın sakin serinliğini duymak, ona sonsuz bir mutluluk, doygunluk verirdi. Gözünü tek bir çiçeğe dikip saatlerce oturur, insanoğlunun bilinmeyen yanları, hayatın esrarı üzerine derin düşüncelere dalardı. Küçücük bir kumsala konan mavi bir balıkçıl, bir uçan balığın gümüş pırıltılar bırakan sıçraması, ya da batan güneşin, pembe beyaz ışınlarının küçücük bir su birikintisinde oynaşması, ona, bütün bir günün öldürücü yorgunluğunu ve Schemmer'in ağır kamçısının şaklamalarını unuttururdu.
Sayfa 175 - Yücel YayınlarıKitabı okudu
İşçi veya memur, köleler gibi çalıştırılıyor, köleler gibi, çünkü hepsi de birer alet, yerlerine başkalarını koyabilirsiniz. Boş zamanlan gidip gelmelerle harcanır. Geceleri , megapollerin çevresindeki gettolara takılırlar. Onlar için iki kaçış vardır, biri pasif: televizyona kaçış, televizyon hayatlarını zenginleştirmez, yaşayamadıkları hayatın yerine bir sahtesini sunar; öteki faal bir kaçış: zora başvuruş, gençlerin kaçışı. Sonra , insanı tabiat kuvvetlerinin mahrem-i esrarı yapan ve zekanın zirvesine yükselten aşk kabiliyetinin, müstehcen endüstrisiyle pespayeleştirildiğine şahit olmak ne hazin! İnsan boyuna tabiattan koparılıyor, cinsi tatmin bile tabii'nin son melcei olmaktan çıktı.
"Hayatın esrarı üstüne delice şarkılar usulca sokuluyordu insanın yüreğine."
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Uzun senelerin neticesinde insan, yaşamın geçip gittiğini, boyun eğip ayrılığa hazırlanmak gerektiğini anlar. Gönül istemez, razı olmaz durup dururken yok olmaya. Öyle özensizce. Ayaküzeri. Geriye dönüp baktığında, sadece anlatmak değil, hayatın sırrına ermek isteği de duyar. Kendi kendisinin sorusunu yanıtlamak: Tüm bunlar başıma neden geldi? Her şeye biraz vedalaşır gibi, kederli bakar kişioğlu... Öte taraftan bakar gibi... Artık başkalarını, kendini ne diye kandırsın? Anlamıştır ki ölüm üzerine düşünmeden insanla ilgili herhangi bir şeyi aydınlatmak imkânsız. Ölümün esrarı her şeyin üzerinde...
Hayatın mucizesi,esrarı,yazgısı,kaderi,çilesi ve teri buydu.Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
“Bahar mutluluktu. Yine çiçekler, yine börtü böcek, yine hayatın bozkırda nefes alıp veren binbir esrarı.”
Sayfa 7 - Timaş
"Oysa hayatın gerçek esrarı siz öldükten sonra ne olacağı değil siz ölmeden önce ne olacağı. Ölümü anlamak için yaşamı anlamanız gerek."
Reklam
"Hiç kimse kimseyi tamamıyla anlayamaz." derler. Bu söz bütün dünyada romantik bir edebiyat doğuran en büyük fikirdir ve bugüne kadar doğru olmaktan da çıkmamıştır. İki insan kendilerini birbirlerine anlatmaya çalıştıkları halde bile buna tamamıyle muvaffak olamazlar. Nerede kaldı ki bunlardan biri, kalbinin çetin muhafazası içinde bir şey saklamaya karar versin de öteki anlayabilisin; bu büsbütün imkânsızdır. Bir kadın, kocasından; bir zevk zevcesinden bir, insan sevgilisinden istediği şeyi gizleyebilir. En basit adamın hayatı bile, başka bir adam için namütenahi, karışık, içinden çıkılmaz bir esrar yığınıdır. Hatta kendi kendimizi bile iyice tanımıyoruz. Kendimizden sakladığımız esrarda vardır ki bugünün felsefesinde "gayri şuur" adını alan gizli ruh tabakasının içinde kapalı kalır. O halde nafile yere, sevgililerimizin mechul ömürlerinin namütenahi teferruatına karışan esrarı öğrenmeye kalkışmayalım. En sade hayatın teferruatı bile namütenahidir ve sahibinden bile gizli safhalar taşır.
Buluşmak da rast gelmek de, aramak da, kalbine dönmek de buydu. Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
Sayfa 7
PHALLOS...
- " (...) Sünühat: Akla, hatıra gelenler. Kalbe doğanlar... Telegram’da asıl ve esas, genel hatları itibariyle cinsiyet mevzuu ile alâkalı olarak, akla ve hatıra gelenler değil de, akla ve hatıra getirilmek istenenler, kalbe doğanlar değil de, içe doğmuş gibi telkin edilenler... Mitoloji ve psikoloji ilgisinden bahsederken, en temel
Sayfa 25 - 26 27 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Tam olarak bu
Buluşmak da rast gelmek de, aramak da, kalbine dönmek de buydu. Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
Sayfa 10
Bir zamanlar, hep birlikte, anlamlı bir hayat yaşamışlardı, ama bilinmeyen bir nedenden, bu anlamı, tıpkı hafızaları gibi kaybetmişlerdi şimdi. Bu anlamı yeniden bulmaya her kalkışlarında, hafızaların örümcekli dehlizlerine her girişlerinde kayboldukları için, akıllarının kör karanlık sokaklarında dönüş yolunu bulamadıkları için, hafızalarının dipsiz kuyusuna düşmüş yeni hayatın anahtarını hiçbir zaman bulamadıkları için evlerini, yurtlarını, geçmişlerini, tarihlerini kaybedenlerin o çaresiz acılarına kapılıyorlardı. Bu evden uzakta kalma, yolunu kaybetme acısı öyle şiddetli, öyle dayanılmazdı ki, artık kayıp anlamı, ya da esrarı, hatırlamaya bile kalkmadan yalnızca sabretmek, sessizce, sonsuzluk zamanının dolmasını tevekkülle beklemek en iyisiydi.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
227 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.