Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben, çocuk sahibi olmak ile olmamak arasındaki kararın kadına bırakılmasından yanayım. Sonuçta bu onun vücudu, onun aklı ve bunların nasıl kullanılacağına o karar vermeli. Dahası, kendinden emin olmayan bir kadını çocuğu doğurmaya zorlamak hem kadına hem de dünyaya gelecek çocuğa zarar verecektir. Kürtajın yasallaştırılması da onu arka sokaklardan çıkartıp ait olduğu yere, doktorların eline getirdi
Sayfa 149Kitabı okudu
"... insanlara nasıl konuşacakları öğretilse pek iyi olurdu. Dil sahip olduğumuz en asil araçtır, hem düşünceyi ortaya çıkarmak hem de saklamak için; konuşmak başlı başına bir tür ruhani harekettir ve karşılıklı konuşma, sanatların en latifidir."
Reklam
Benim hayatı bilmemem, seninse öğrenme yollarını ararken beni yalnız bırakman benim suçum mu? Şimdi nasıl yaşamak gerektiğini kendi kendime anlamışken, ben bir yıldır sana geri dönmek için çırpınıp dururken ve sen ne istediğimi anlamazdan gelerek beni kendinden uzaklaştırırken ben mi suçluyum? Sana hiçbir konuda sitem edilemezken hem suçlu hem de mutsuz olan hep ben mi olacağım?
Sayfa 98 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Cultura Cura(Kültür İyileştirir)
Psikoloji alanındaki çalışmaların pek çoğu, insanlardaki yoğun kaygının ailevi nedenleri üzerinde durmakla birlikte, kültürel bileşen de aynı oranda baskın bir rol oynar, çünkü kültür, ailenin ailesidir. Eğer ailenin ailesinin çeşitli hastalıkları varsa, o zaman o kültürdeki bütün ailelerin aynı rahatsızlıkla mücadele etmeleri gerekecektir. Kültür iyileştirir. Eğer kültür bir şifacıysa, aileler nasıl şifa bulacaklarını öğrenirler; daha az kavgacı, daha onarıcı, çok daha az yaralayıcı, çok daha nazik ve sevecen olurlar. Yok edicinin egemen olduğu bir kültürde doğması istenen tüm yeni hayatlar, gitmesi istenen tüm eski hayatlar, hareket etme yetisinden yoksundur ve o kültürün bütün yurttaşlarının ruhsal hayatları hem korku hem de tinsel kıtlıkla felç olur.
"Yapmak zorunda olduğumu hissettiğim bir şeyi asla yapmam seninle. Seninle yaptığım her şeyi isti- yorum. Seni o kadar çok istiyorum ki, bunu sana ver- mekten başka bu isteğin tamamıyla nasıl başa çıkabi- leceğimi bilmiyorum. Bu yüzden otur," dedi ve elini ona doğru bastırdı. Sonra aniden durdu. "Fantezinin, benim sana oturmanı
Sayfa 180
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla
1. Görmedin mi nasıl yaptı Rabbin, (Kâbe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerini (Ebrehe ve ordusunu)? 2. Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? 3. Onların üzerine sürüler halinde kuşlar gönderdi. 4. (Bunlar) onlara pişkin sert çamurdan (dolu gibi) taşlar atıyor(lar)dı. 5. Derken (Allah) onları (Ebrehe ve ordusunu), yenmiş (delik deşik olmuş) ekin yaprağı gibi yapıverdi. (Bu sûre, insanları orada toplamak için San’a (Yemen)’de bir kilise yaptıran ve gururlu zorba bir tavırla ve siyâsî üstünlüğüne güvenerek İslâm’ın kutsal bir sembolü olan Kâbe’yi yıkmaya niyetlenen Habeşistan vâlisi Ebrehe ve ordusunun hâlini konu edinmiştir. Hem de bütün zamanlarda geçerli, aynı mevki ve konumdaki kutsal düşmanlarına bir uyarı niteliği taşımaktadır. Burada, Ebrehe benzeri kimselerin otorite güç ve servetine güvenerek, İslâm’ın kutsal değerlerine saldırma veya onlarla mücadele etme planları hazırlamalarına karşı, bütün zamanlara yönelik, mühim bir uyarı vardır.)
Sayfa 601 - Fîl/1-5Kitabı okuyor
Reklam
Sinan Bin Abdülmennan-Selçuk Mülayim
"Dünyanın en büyük mimarı Orta Anadolu'nun küçük bir yerleşme bölgesinde doğmuştu. XV. yüzyılın sonunda çevresini algılamaya başlayan bu çocuk, mimarinin mekan yaratmak anlamına geldiğini kavrayarak hem çevresindeki eserleri algılıyor, hem de yapı ustalarını seyrediyordu. Taş ve ahşap evlerin nasıl yapıldığını izlerken bağ duvarlarının nasıl örüldüğünü de gözlemlemişti. Onun, örtme ve sınırlamayla ilgili bilgi ve görgüsü hızla arttı, zenginleşti. Çoğu kimsenin köyünden-kasabasından ayrılmadan ömrünü tamamladığı bir çağda, seyahat ve seferlerle yeryüzünün eski ve ünlü anıtlarını da görecek ve görgüsünü arttıracak bu genç, sonradan Sinan adını alacak olan bir mimar adayı idi." #selçukmülayim #sinan #islamsanatı #sanattarihi
"Evlat edinilmek, dışarısıdır. Bir yere ait olmamanın nasıl bir duygu olduğunu dışavuracak şekilde davranırsınız. Ve bunu, size yapılanı başkalarına yapmaya çalışarak dışavurursunuz. Herhangi birinin sizi sırf siz olduğunuz için sevdiğine inanmanız olanaksızdır. Annemle babamın beni sevdiğine hiç inanmadım. Onları sevmeye çalıştım ama işe yaramadı. Sevilmeyi öğrenmek epeyce zamanımı aldı; hem vermeyi hem de almayı. Sevgi hakkında bir münazarayı kazanmaya çalışırcasına, takıntılı bir hâlde yazıp durdum; onun en yüce değer olduğunu hep bildim, hâlâ da biliyorum. İlk günlerde Tanrı'yı sevdim elbette, Tanrı da beni sevdi. Eh, bu da bir şeydi. Hayvanları ve doğayı da sevdim. Ve şiiri. Sorun insanlardı. Bir başkasını nasıl seversin? Bir başkasının seni sevdiğine nasıl güvenirsin? Hiçbir fikrim yoktu. Sevmenin kaybetmek olduğunu düşünüyordum. Sevgi neden kayıpla, zararla ölçülür?"
Zulmetle güneş hem de nasıl gitti gider; Âşıkta yanan gönlü de hep uyku çeker! Ağlar ise âşık dökülen yaşlar ile, Korkar da kaçar, gözyaşı sel, aktı meğer!
Bizim hayatlarımızda öğretmenin yeri artık yok. Ama acilen aramızdaki yerlerini geri almaları gerekiyor. Öğretmenlerin hayatlarımıza geri dönmesi gerekiyor, hem de birer lider olarak.
Reklam
Ahlak Sosyolojisnin Metodolojisi
Sosyoloji ahlakla hangi çerçevede nasıl bir bakış açısıyla ilgilenir? Bu sorunun cevabını ortaya koymak hem sosyoloji ve ahlakın karmaşık ilişkisini anlamayı hem de çalışmanın bundan sonraki kısmının daha anlaşılır hale gelmesini sağlayacaktır.
"Ne hissediyorsun?" "Etkilenmiş," dedi Clay, ateşli bir ses tonuyla Julia'nın ruhunun derinlerine dokunarak. "Tamamıyla etkilenmiş." "Aynen," diye fısıldadı Julia. Tamamlanmış cüm- leler kuracak durumda değildi ama zaten buna ihtiyaç da yoktu. Clay dudaklarıyla ağzını ele geçirmiş, içindeki ha- reketlerini hızlandırarak daha da derinlerine sokmuş- tu kendini. Bedeniyle, kollarıyla, dudaklarıyla, diliy- le, aletiyle, gücüyle ve saplantısını dengelemek için çaresizce ihtiyaç duyduğu kontrolüyle Julia'yı olduğu yere sabitlemişti. Julia da tüm bunları hissediyordu, Clay'in her hücresini, arzusunu ve ona duyduğu gereksinimi. Ona teslim olup, Clay nasıl yapmaya ihtiyaç duyuyorsa ona o şekilde sahip olmasına izin verdi, çünkü bunu yaptığı zaman ikisini de deliye çeviriyordu. Julia, duyduğu haz vücudunda oradan oraya zıplar- ken, Clay'in boynuna daha sıkı tutundu. Mutluluktan kendinden geçerek dünyadan öylesine uzaklaşmıştı ki asla geri dönmek istemiyordu. Ama sonunda dünyaya geri döndü. Clay ona doğru uzanıp yanaklarını, boy- nunu öpmeye başladı, sanki dudaklarını ondan uzak tutamıyor gibiydi. Parmaklarıyla kolunu okşayarak gözlerinin içine baktı. "Bunu her gün istiyorum. Seni her gün istiyorum," dedi. Sesi Julia'nın teninde gürlü- yor, sesindeki seksi sıcaklık onu uyuşturuyordu. "Ben de. Hem de çok," diye karşılık verdi Julia. Håla onun, onların, birleşerek mutluluğa dönüşen anın yarattığı sarhoşluğun etkisindeydi. Belki de bu yüzden bundan sonra ağzından çıkanları söyleye- bilme cesareti göstermişti. "Bu sefer daha farklıydı, Clay," diye mırıldandı.
Sayfa 170
Müslüman Doğu'nun tama-mında çiniye kâşî veya kâşanî denir, nasıl ki "porselen" sözcüğü hem Farsçada hem İngilizcede Çin'in adını da içinde taşırsa, kâşî de Kâşan'ı hatırlatırdı
Şu keyfi yaşayan bilir :)
Modern zamanların teknolojisi dünyayı tekeline alalı beri hayatimızdan çıkan figür: Terzi. Hangi tezgahın önünde dursam bana sıra gelmesi için dakikalarca bekliyorum. Fakat sıkılmıyorum. Çünkü burası elinden iğne iplik geçen kadınların tanışıksız birbiriyle sohbet ettigi bir yer. Burada kadınlar birbirinin dilinden anliyor. Herkes mutluymuş zannediyorum; bu mutluluğun bana da sirayet etmesi gecikmiyor. "Dikmek daha iyi, hem daha ucuz hem daha güzel oluyor; bilmeyenler alıyor mecbur," diyor. "Mecbur!" diyorum ben de. .....manifatura magazasından nasıl mı çıktım? Münzevi cumartesime katilmis tatlı kumaş sohbetlerinin yüzümde asılı kalmış tebessumu ve ne yapacağımı bilmedigim bir yığın kumaş ile.
Tarîk-ı Muhammedi (Aleyhissalâtü Vesselam) şüphe ve hileden münezzeh olduğundan şüphe ve hileyi ima eden gizlemekten de müstağnidir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiç bir cihetle saklanmaz. Bahr-i Umman nasıl bir destide saklanacak?
Divan-ı Harb-i ÖrfiKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.