Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Unutabiliyor musunuz?
Heyhat, hepimiz unutmayı becerecek kadar şanslı değiliz.
Sayfa 13 - Doğan Kitap, 1. Baskı, Mart 2015.Kitabı okudu
"Heyhat" dedi "Meğer ki mutluluk varılan yerde değil yolda imiş. "
İletişimKitabı okudu
Reklam
“Heyhat, hepimiz unutacak kadar şanslı değiliz.” Nermin Yıldırım
“…hâlâ içimde bir şey ‘Gitmeyecek, dönecek, hiç seni yalnız bırakır mı? Sen böyle ağlarken bırakıp gider mi?’ diyordu… Heyhat! Kapı kapandı …”
Güvenerek verdiğim sırlar bir koz olmuştu da bana karşı kullanılmıştı heyhat!
panu kitapKitabı okuyor
Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl. Ey, Oğul! Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla
Reklam
Gözlerindeki o ilahi ışık yok mu, imana getiriyor beni... Bir ışıltı görüyorum yıldızlar arasında. Yeminler ediyorum, yoktur fesada bile böylesi seninkinden cilveli gözler.... Heyhat! Gel buluşsun gözlerimiz, hatırlatalım beraberce. Mehtabın altında filizlenen o bahsız aşkı yine... Bakayım tekrar, aşkın çilesini konuşmadan anlatan o gözlerine....
Kitapta geçen bu 2 kelimeyi bilir misiniz?
“Makedon elinden kalkıp ‘orayı da alalım, burayı da alalım’ diyerek Hindeli'ne varan Bey, aradığı ne ise bulamadı. Derin bir yeise* gömülüp ‘Heyhat’ dedi, görmek isteyip de göremediği okyanusa bakarak, ‘meğer ki mutluluk varılan yerde değil yolda imiş.’ Mahmuzladı** atını, "Deh," dedi, " haydi Öküzkafa! Kozmopoliz aşkına…” *Yeis: Umutsuzluktan doğan karamsarlık **Mahmuzlamak: Ata binen kişilerin çizmelerinin arkasında yer alan cisim olan ‘mahmuz’ ile atları hızlandırmak
Heyhat..
Bütün insanlar akıllı ve daha iyi niyetli olsaydı dünya bir cennet olurdu, şimdiyse bir cehennem.”
İnsan zayıf! İnsan aciz !Bir türlü kendini yenemiyor...Ben de kendimi gönlüme söz geçiren sanırdım ...Heyhat!...
Sayfa 98 - RenKitabı okudu
Reklam
Boş bir mevzu...
Boş bir mevzu var hem de içi bayağı bir boşluklarla dopdolu olan. Herhangi bir çay bahçesindeki kare masalarda sandalyemi yana çevirip dirseğimi masaya koyup oturmayı ayrı seviyorum, denk gelirsek bir yerlerde tanı ve yanıma sakın gelme diye söylüyorum. Gelme çünkü zihnimden geçen tüm devrik cümlelerimle birlikte tek başıma oturmayı, susmalarım eşliğinde hayatın kısıkta olsa güzel sesini duymayı, başka insanlarla birlikte oturmaktan daha çok seviyorum. Merak etme çok sürmez çay bahçesindeki bu küçücük ama çok huzurlu saltanatım. Az sonra mutlaka gelir densiz bir çift, biten çayımın boş bardağından da güç alıp, bardağımdan daha boş olan özgüvenleriyle karşımda durduktan sonra; “siz birazdan kalkacaksanız yerinize biz oturabilir miyiz” der. Onları başımdan savsam başkaları gelir, tek başıma oturuyorum diye yanımda onlara göre boş duran, benim içinse o boş haliyle bile etrafımda var olmalarından ötürü kalabalıkmışım gibi hissettiren 2 kıytırık sandalye ile oturmak bana çok görülür, tacize başlarlar ve sonunda ben çoğu içimden, azı dışımdan küfredip kalkarım yerimden. Çünkü hangi saadet ebediyete kadar sürmüş ki zaten? Ne boş bir hayat değil mi? Heyhat kere heyhat.
Demeye dilim varmıyor ama, insanlar da birbirlerini unuttular. Çünkü araya faizler girdi, repo girdi, skandallar girdi. İnsanlar sabahları birbirlerini selamlamadan önce, döviz büfeleri üzerindeki elektronik aygıtlarla verilen kırmızı renkli rakamlara bakmaya başladılar. Faxlar, araç telefonları, gömlek cebine bile sığan telsiz telefonlar yaygınlaştı. Bu yaygınlığın insanlar arasındaki iletişimi artıracağı ileri sürüldü. Ama heyhat...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.