Başkalarının felaketlerine tahammül kuvvetimiz, maşallah, harikuladedir. Bu başkalarını düşünüş, neticede, bir hodgâmlığa dönmüyor muydu? Belki, hatta hiç şüphesiz, dünya fırtınalarının rüzgârları ve saikaları bu tahtadan yapılmış küçük evi hiç sarsmıyor, yakmıyordu. Belki, hatta hiç şüphesiz, kışın dereleri dondurduğu haberleri geldikçe Saffet Hanım ellerini mangalının ateşinde daha zevkle ısıtıyordu. Kuraklık havadislerinden sonra Saffet Hanım İstanbul'un iyi sularını daha tatlı buluyordu. Hatta, rivayetler, mutad olduğu üzre, gittikçe fenalaşa ve Fahim Bey, "Felaket, Hanım, her zamankinden daha büyük felaket!" diye sayıklayadursun, bütün bu kıtlık hikâyelerinden sonra ona da her zaman sevdiği peynirleri belki, hatta hiç şüphesiz, daha lezzetli geliyordu. Ben böyle başkalarının acılarını bilmekten çıkan hiçbir teselliyi kabul etmiyordum. Hatta, bence, bilakis başkalarının memnuniyetleriyle sevinmek biraz safdilâne olacak ama, elbette bundan iyiydi. Başkalarına saadetin manzarasını gösterebilmek belki cemiyete yapılacak bir lütuf yerine geçebilir. Zira bu bir nevi ders sayılır, mesut olmanın mümkün olduğunu gösterir, ve başkasının bu saadetinden memnun olmak da, evet, belki biraz safdilâne olacak ama, herhalde cemiyetin muhtelif felaketleriyle müteselli olmaktan evladır.