Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
144 syf.
7/10 puan verdi
Celal Bayar; Kuvay-ı millliye döneminin Galip Hoca’sı, ileri düzeyde teşkilatçı, ilk ittihatçılardan, Osmanlı mebusan meclisinde sonra TBMM de vekil, iş bankasının kurucusu, başvekil, muhalefetin sözcüsü, cumhuriyetin 3. Reis-i Cumhuru ve şüphesiz türk siyasetinin önemli aktörlerinden. Mehmet Sayar, Türki cumhuriyetlerle ilgili çalışmaları olan
Celâl Bayar'la Son Röportaj
Celâl Bayar'la Son RöportajMehmet Saray · Postiga Yayınları · 20173 okunma
"Düşünmesi acı gelebilir belki ama zekâ güzellikten hiç şüphesiz daha kalıcıdır. İşte bu yüzden gereğinden uzun bir eğitim hayatının zahmetlerine katlanmıyor muyuz? Bu vahşi, kıran kırana hayatta kalma mücadelesinde kalıcı bir şeylere sahip olmak ister, bu yüzden de yerimizi koruyabilmeye dair aptalca bir umutla kafamızı binbir türlü zırvayla ve doğruyla doldururuz. Modern çağın ideali iyi eğitimli insandır. İyi eğitim görmüş insanın zihniyse korkunçtur; her şeyin ederinin üzerinde satıldığı canavarlarla dolu, tozlu bir çıfıt çarşısı gibidir."
Sayfa 16
Reklam
çoğunluk oldukları için kararlarını doğru bulmak
Bir gün Sokrates yine talebeleriyle sohbet ederken bir talebesi Sokrates' e sorar: - "Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir? -Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur, yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı? -Hem çok mümkündür ki,
İnsan gruplarının bu dünyadan sonra sonsuz bir hayatı yalnızca kendi doğaüstü inanç ve ayinlerinin temin edeceğine dair kadim tutkulu ısrarı, hiç şüphesiz gelişmiş toplumlarda önemli ölçüde azalmış; kısmen de olsa dünyevi inanç sistemlerine kaymıştır.
Hiç şüphesiz, İslam Dini, beşerin arzularını değil, Allah'ın şeriatını insanlara hakim kılar. Mesele de böylece netliğe kavuşur. Yani, ya Allah'ın şeriatı, ya da bilmezlerin arzuları. Üçüncü bir varsayım yok.
Çatışmaları iki kez durduran Baryatinski, elçiler gönderip Şamil'in teslim olmasını istedi. Şamil, iki elçiyi de öfkeyle reddetti. Bu defa Baryatinski, Şamil'e bir ültimatom gönderdi. Koşulsuz teslim olmayı kabul etmediği takdirde bütün avulun topa tutulacağını ve içerdeki tek bir kişinin dahi sağ bırakılmayacağını söyledi. Şamil, ilk defa te­reddüt etti. Yanında sadece oğulları ve Müritler olsaydı, şüphesiz oracıkta ölmeyi tercih ederdi. Fakat etrafı eşleri ve çocuklarıy­la, sadık taraftarlarının aileleriyle doluydu. Ahulgo hariç o güne kadar hiç ailesinin güvenliğini düşünmek zorunda kalmamıştı. (Fatma'nın Dargiye'de ölüm döşeğinde olduğu günü saymazsak) daha önce hiçbir savaşta duygularını hesaba katmamıştı.
Reklam
De ki: "Benimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. Hiç şüphesiz O, kullarından haberi olan, (onları) görendir." İSRÂ SÛRESİ - 96.
" Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik, var olmuş bir zekanın yok oluşudur;aptallik var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edisidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok."
Putlarla ilgili, "Siz de Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da hiç şüphesiz cehennem odunusunuz. (el-Enbiya Suresi, 98) anlamındaki ayet-i kerime inince müşrikler son derece kızdılar. Artık Müslümanlara düşman olup hakaret ettiler. Böylece "hakaret devri" başladı.
Sayfa 49 - DİB YayınlarıKitabı okuyor
Hz. Muhammed (sav)... Risalet öncesinden başlayan bir arayış içindeydi... Hira Nur dağındaki uzun uzletlerin arkasında bu arayış vardı... Bilinen, genel geçer tespitler tatmin etmiyordu... Bir çıkış kapısı arıyordu, kalkış noktasını nasıl temellendireceğini bilmiyordu... Tå ki; Cebrail'in muştusu ile buluşuncaya kadar bu süreç devam etti... "İkra" ile belirsizlikler, bilinmezlikler, tespitsizlikler çözülmüş oldu... Artık hayata Hira tespitleri müdahale edecekti... Yeryüzü gündemi gök merkezli haberlerle doldu... Hayat bundan sonra anlam buldu... Hira dışı modeller, iddialar, değerler miadını doldurdu...? Devam "De ki; Hak (tesbit) geldi, batıl (tesbitler) yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra-81)
Sayfa 26
Reklam
Öğretmenler Kongresi Öğretmen Okulunun salonunda toplanmıştı. Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in kısa açış konuşmasından sonra, M. Kemal Paşa kürsüye geldi. Ön sırada milletvekilleri ve bakanlık yöneticileri oturuyorlardı. Bütün arka sıralar kalpaklı erkek öğretmenlerle doluydu. Üçüncü ve dördüncü sıranın sol yanında, sıkma başlı, on kadar kadın öğretmen yer almış, arkalarındaki, önlerindeki ve yanlarındaki koltuklar boş bırakılmış, böylece kadınlarla erkekler birbirlerinden ayrılmıştı. Bu ilkel görünüm M. Kemal Paşa'yı rahatsız etti. Bu yüzden konuşmaya durgun bir sesle başladı: "Muhterem hanımlar, efendiler! Bizi yaşatmamak isteyenlere karşı, yaşamak hakkımızı savunmak üzere toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada, Ankara'da açıldı. Bugün Ankara, milli Türkiye'nin milli eğitimini kuracak olan Öğretmenler Kongresi'ne de sahne olmakla iftihar duymaktadır. Derin bir idari ihmalin devlet varlığında açtığı yaraları sarmak için en büyük çalışmayı hiç şüphesiz eğitim için yapmamız gerekiyor. Şimdi maddi ve manevi bütün güç kaynaklarımızı düşmanlara karşı kullanıyoruz. Ancak bu savaş günlerinde bile dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir milli eğitim programı yapmaya emek sarf etmeliyiz..
Sayfa 183 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
bana sessizliğin sesini sorsalardı hiç şüphesiz yokluğunda hissettiğim uğultulu boşluk derdim.
Uyuyor mu? Hangi karanlık rüyaları görüyor?.. Uyanmasıyla uykuda olmasının ne farkı var ki? Bu donuk bedenin kiracısı kız, dört duvar arasına sıkışmış bu ruh, hiç şüphesiz sonunda senden gelecek lütuf ışığını bekliyor Tanrım! Sevgimle bu korkunç geceyi, bir ihtimal, ondan uzak tutmama izin verir miydin?..
Başkalarının felaketlerine tahammül kuvvetimiz, maşallah, harikuladedir. Bu başkalarını düşünüş, neticede, bir hodgâmlığa dönmüyor muydu? Belki, hatta hiç şüphesiz, dünya fırtınalarının rüzgârları ve saikaları bu tahtadan yapılmış küçük evi hiç sarsmıyor, yakmıyordu. Belki, hatta hiç şüphesiz, kışın dereleri dondurduğu haberleri geldikçe Saffet Hanım ellerini mangalının ateşinde daha zevkle ısıtıyordu. Kuraklık havadislerinden sonra Saffet Hanım İstanbul'un iyi sularını daha tatlı buluyordu. Hatta, rivayetler, mutad olduğu üzre, gittikçe fenalaşa ve Fahim Bey, "Felaket, Hanım, her zamankinden daha büyük felaket!" diye sayıklayadursun, bütün bu kıtlık hikâyelerinden sonra ona da her zaman sevdiği peynirleri belki, hatta hiç şüphesiz, daha lezzetli geliyordu. Ben böyle başkalarının acılarını bilmekten çıkan hiçbir teselliyi kabul etmiyordum. Hatta, bence, bilakis başkalarının memnuniyetleriyle sevinmek biraz safdilâne olacak ama, elbette bundan iyiydi. Başkalarına saadetin manzarasını gösterebilmek belki cemiyete yapılacak bir lütuf yerine geçebilir. Zira bu bir nevi ders sayılır, mesut olmanın mümkün olduğunu gösterir, ve başkasının bu saadetinden memnun olmak da, evet, belki biraz safdilâne olacak ama, herhalde cemiyetin muhtelif felaketleriyle müteselli olmaktan evladır.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.