Hafifçe öne doğru eğildi ve sordu "Peki niçin hüküm giydiğini biliyor mu?"-"Hayır onu da bilmiyor." dedi subay ve gezgine gülümseyerek baktı. "Hayır mı?" diye gezgin konuştu. "O zaman savunmasının nasıl karşılandığını da bilmiyor."-"Savunma yapmaya zamanı olmadı ki."
İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı seçiyorlar.
ŞEYTANDIR BU GENÇLERİ BÖYLE DELİRTEN demişti. Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bu dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir.
Onlar gibi savaşçı değildik, tersine ürkektik ama kurnazdık ve o Genç Dünya'nın o dehşet verici, düşman ortamında işte bu kurnazlığımız, ürkekliğimiz, ucu bucağı olmayan korkaklığımız sayesinde hayatta kalabiliyorduk.
Bize bir şey yapmadılar, sadece büsbütün bir hiçliğin içine bıraktılar, çünkü bilindiği üzere dünyada hiçbir şey hiçlik kadar böylesi bir baskıyı insan ruhuna uygulayamaz.
Kısa bir hikâye konusu: Çocukluğundan beri göl kıyısında genç bir kız yaşar, aynı sizin gibi; martı gibi gölü sever, martı gibi neşeli ve gençtir. Fakat tesadüfen bir adam gelir ve yapacak başka bir işi olmadığından bu martı gibi ona yazık eder.