Merhaba 1K Ailesi.
Diğer yorumlarıma benzer bir yorum olmayacak sanırım bu sefer. Biraz daha kişiselleştireceğim ama kurallara da sadık kalmaya çalışacağım. Vahşetin Çağrısı ve Martin Eden’i okuduktan sonra benim Jack London hassasiyetim zirvelere çıktığı için o yüzden çok büyük bir beklenti içinde okudum. Beklentim boşa mı çıktı? Elbette ki “
Muhteşem bir kitap. Hakikaten müthiş. Corelli' nin Mandolini de olağanüstüydü. Bu da şahane. Üzücü olan bizi bir yabancının, bizden hiçbir yazarın yapamadığı kadar iyi anlatması. Her şeyden önce yazmadan çok iyi bir araştırma yapmış. Çanakkale ve Kurtuluş savaşları hakkında anlattıkları bizim açımızdan yazılmış. Araştırmasını bizim tarih
Kitabı merakla aldım okumaya başladım konusunu anlamaya çalışıyorum önce tam anlamak ile nazilerin bir kimis kamp olaylarını anlatırken sonrasında psikoloji olaylara türlere döndü ben daha çok 2 veya 3 bölümlük bir filmin ilki değil de 2 ve 3 bölümü izler gibi gördüm neden derseniz yahudilere yapılan katliyam soykırım olsun çocuğundan yaşlısına kadar acımasızca yapılan vahşeti okudum veya videolar da anlatımları izledim bu kadar olayı yaşayıp hayat da kalan birinin ömür boyu düzelmeyecek bir psikoloji ye sahip olur insanların gözü onunda yakılması bir annenin bebeğinin içi deşilmesi çocukların sırt derileri canlı canlı yüzülüp birbirine dikilmesi ve bunun gibi bir sürü vahşet verici olaylar için de hangi psikoloji den bahsediyor onu anlamadım normal bir okurdan ziya de psikiyatri ye ihtiyacı biri doktorlar okuyabilir diye düşünüyorum söylendiği kadar etkilenmedim tabi bu benim fikrim etkilenenlere de saygı duyarım yalnız bu kitap dan önce nazilerin yaptığı vahşeti okursa ozaman beni daha iyi anlarlar.
Bu eser hakkında ne yazsam emin olun az ve yetersiz kalacak. Sebebi ise "Savaş ve Katliam".
2. Dünya Savaşı ve Nazilerin insanlık dışı vahşeti!
Yazar, Jerzy Kosinski bir çocuğun; altı - yedi yaşlarında ki bir erkek çocuğunun gözünden savaşın kirli ve vahşi yüzünü tüm çıplaklığı ve dehşeti ile yazarken yaşadıklarını kaleme ve kağıda nasıl
İnsanın kötülüğünün sınırı nedir? İnsanlar, kendilerinin hayatla düzenli bir ilişki kurmasını sağlayan, toplumsal anlamda yasa, düzen otorite, bireysel anlamda ahlak kuralları ve etik değerlerin yıkıldığını ve yok olduğunu düşündükleri anlarda, şiddeti ve vahşeti ne kadar yaygınlaştırabilirler. Türkiye için 1979 yılı belki de bunun test edildiği
İnsanlık tarihine, insanlığa ve insana dair…
"İnsanlar özgür doğdular ama her yerde zincirler içine alındılar."
~Jean Jacques Rousseau
İlk insandan günümüze kadar birçok şey değişti. En basiti insan değişti… Yaşamak için avlanan insandan, keyfi için avlanan insana güncelleme yapıldı. Bunu tek başına, insan yaptı.. Şempanze yapacak
"Şiddetin kanunu bir kanun değildir, ancak protesto ve muhalefetle karşılaşmadığında kanun sayılabilecek basit bir vakıadır. İnsanların sıcaklığı, aydınlığı ve hafifliği keşfedinceye dek katlanmak zorunda kaldıkları soğuk, karanlık ve ağırlık gibidir. Bütün insanî çaba ve gayretler, vahşi tabiatın kuvvetlerinden kurtulmak içindir; adalette gösterilen ilerleme, dizginlenmesi gereken kuvvetin zorbalığına getirilen sınırlamalardan ibarettir. Bir ilaç hasta bir insanda nasıl zafere ulaşırsa, iyilik de hayvan-insanın kör vahşeti ve dizginlenmemiş şehveti karşısında zafere ulaşır. Aynı şekilde, şahsi hürriyeti geliştiren ve insanı bütün canlı mahlukatın üstüne, iyiliğe, adalete ve hikmete çıkaran tek ve aynı kanun olduğunu görebiliyorum. Mal hırsı çıkış noktası; aklıbaşında yüce gönüllülük ise varış noktasıdır."*
*Henri Frederic Amiel (1821-1872). Korkunç yetenekli biı nesir vazarı ve din felsefecisi
Böll gerek bir yazar olarak gerekse de bir insan olarak sevdiğim şahsiyetlerden biridir. Kimi yazarlar için değinilen konuya hangi yönlerden ve nasıl bir biçimde değinildiği çok önemlidir. Kimileri için de asıl önemli olan şey değinilen konunun ta kendisidir. Ama söz konusu Böll ise onu iki kategoriye de sığdıramazsınız. Bana kalırsa değindiği
Bu Kitap 77 Milyon İnsanı Öldürdü
Evet, Adolf Hitler’in kaleme aldığı Mein Kampf – Kavgam kitabından bahsediyoruz. Tarihteki en etkili ve en önemli kitapların başında gelmesi gereken bu şaheser insanlar tarafından beklenilen ilgiyi görmemiş hatta 70 yıl yasaklı kalmıştır. Bunun Nedeni çok basit; bu kitapta geçen düşünceler İnsanların ölmesine ve
"Toplamda, yeryüzünde yaklaşık 30 milyon bitki ve hayvan türü olduğu düşünülmektedir ve her yıl bunların 50 bini, başka bir deyişle, her altı yılda %1 i insan faaliyetleri nedeniyle yok olmaktadır."
“Sağırlar dünyasının vurdumduymaz ülkesindeki insanların sağır kulaklarına ithafen!”
Her şeyin sözle var olup, sözle yok olduğu bir dünyada birazdan yazacaklarım umarım kalıcı olur ve farkındalık zinciri oluşturabilmek adına müsebbib olabilirim benliğimizin -ya da bencilliğimizin mi demeliyim- ardında tozlar içinde kalmış bu puslu ve kirli
Emile Zola nin Rougon ve Macquart Aileleri 2ailenin beş kuşak hikâyesi üzerinden Fransa’nın İkinci İmparatorluk dönemini (1852-1870) anlatan 20 kitaplık 1dizisidir. Zola, hayatını yalnızca kalemiyle kazanmaya karar verip ilk romanlarını 29 yaşında yazan 1yazardır ve imparatorluğun kaçınılmaz çöküşüne doğru giden son çılgın günlerini yaşayan ve
''Damarlarındaki kanı boşalt, yerine su doldur, işte o zaman savaş olmaz.''
(I. cilt, s. 587)
Savaş... savaş... savaş... Nedir bu savaş? Dostoyevski der ya, ''Her insan doğuştan gaddardır,'' diye, bence savaş, gaddarlığın, açgözlülüğün ve hükmetme aşkının dışa vurumudur. Barış ise, aynı savaş gibi, sadece çıkarların kesişmesiyle oluşan, başka