Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Müzik; yaşadığımız hakikatler[?] ile kurduğumuz hayaller arasındaki köprü ise... bizler, benliğimize sirayet eden melodilerle gerçekleşiyor, düşleşiyoruzdur belki? Fakat... gündüzleri Mahler [V. Senfoni, 1902], geceleri Gencebay [Biraraya Gelemeyiz, 1975] dinliyoruz. Trajedimizin kalitesi artsa da düşse de, komedinin çemberinden çıkamıyoruz.
✓ Bedenin iyileştirdiği her şey ruha yük olur. Onları konuşmazsan, düşünmezsen, onlarla hesaplaşmazsan ruhun dolup taşar. Ruhun dolup taştığında ise artık onu hissedememeye başlarsın.
Sayfa 57 - İndigo YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Edene amel kolaydır. Fakat onu ahirete götürebilmek ise zordur.
Magnet'e, "Herşeyden önce şunu yadsıyamazsı­nız ki," dedi, "yaşama konforu ve bireylerin fiziksel sağlığının önemi konularında zamanımız tüm geçmiş çağları çok büyük ölçüde aşmakta. Toplumun her ka­tının kültürün avantajlarından aynı ölçüde yararlana­ bilmesi, bilim doğanın güçlerini bu derece iyi kulla­nabilmese ve iş mekanizmalarını herkesin insani bir yaşam biçimi sürdürebileceği ölçüde bu güçlere yüklemiş olmasa mümkün olur muydu? Farklı tabakala­rın birbirine yaptıkları kanlı devrimleri önleyebilmek, tüm meslek gruplarının barışçıl bir şekilde beraber çalışma ortamının, insan doğasının bireysel farklı­lıkları yüzünden o farkların hep yeniden dengelen­mesini geçerli kıldığı anlayışı her taraftan birden bizi sarmasaydı, mümkün olabilir miydi? Sadece toplu­mun tarihsel gelişiminin bağlamını ve etki alanlarının birbirine geçmişliğini kavrayabilmek muhtaç durum­ da olan birisini kendi gücüyle yapabileceği işle yetin­meye sevk edebilir. Ve aynen bunları kavramak ise zengin ve güçlü birisinin gücünü kötüye kullanmama­sını ve modern endüstri ve teknolojinin faydalarından gerçekten herkesin yararlanabilmesi için özgür irade­siyle kazancını belli sınırlarda tutmasını sağlayabilir. Ve ... "
Hava arabaları gidip geliyor, duvarlar boyunca uzanan büfelerin önünden iş adamları ve turistler geçerken çeşitli yemeklerin evrensel-güç-haplarını kapmak için itişip kakışıyorlardı. Bu haplar sayesin­ de birkaç saniyede pek çok çeşit yemeğin tadı çıka­rılabiliyordu. Zamanı o kadar değerli olmayanlar ise salonun ortasındaki süslü masalarda oturuyorlardı. Her koltuğun üzerinde menüyü oluşturan birkaç düğ­me bulunuyor, bu düğmelere basılmasıyla birlikte ise "Kurul, sofracık" masalındaki gibi siparişi verilen ye­mek masanın altından beliriveriyordu.
Oncelikle Aristo'nun, yasadigi dönem için çok iyi bir gözlemci oldugunu belirtelim. Özellikle solucan, böcek gibi küçük hayvanlarda yaptigi gözlemler çok ilginç bir sonuçla karsilasmasina neden olmustu. Zira inceledigi hayvanlarin hiçbirinde belirgin bir beyin yapısı yoktu. Eger beyin, aklin ve ruhun bulunduğu merkezi bir yapi ise bu canlilarda da muhakkak olmalıydı. Çünkü bu canlılar hareket edebiliyor, besleniyor ve çoğalabiliyorlardı. Eğer bu canlilarda beyin yoksa o zaman aklin ve ruhun bulundugu yer baska bir organ olmalıydı. Aslına bakarsaniz Aristo'nun bakis açisi oldukça mantıklı gözükmektedir. O nedenle burada hemen araya girerek bir konuya açiklik getirelim. Solucan ve böcek gibi insana göre daha ilkel olan canhlarda bildigimiz anlamda bir beyin olmasa da gangliyon adini verdigimiz yapilar bulunmaktadir. Bu yapilar bir bakıma beyin görevi görüp canlının sinir sistemini idare ettirerek hareket etme ve beslenme gibi birçok olay kontrol edebilirler.
Reklam
Herkesin olduğu gibi Magnet'in de çift soyadı var­dı. Kadınların yasal eşitliği doğrultusunda çocuklar hem annelerinin hem de babalarının soyadını taşı­yorlardı; evlendikleri zaman ise kızlar babalarının, oğlanlar da annelerinin soyadını isimlerinden çıkara­rak eşlerinin soyadını alırlardı.
Karanlık düşlerinin malzemesi ise bizi uzaktan ama bir ölçüde de gerçekten tehdit eden mutsuzluk durumlarıdır; hayalgücü bunları abartır, olasılıklarını hakikatte olduğundan daha çok yakınlaştırır ve onları gözümüze en korkunç biçimde gösterir.
Zaten olmuş, yani artık değiştirilemez bir kötü olay karşısında, ne bunun başka türlü olabileceği, ne de bundan neyle sakınılmış olabileceği düşüncesine izin verilmelidir: Çünkü tam da bu düşünce, acıyı dayanılmaz ölçüde arttırır, öyle ki bu yüzden insan bir heautontimorumenos (kendi kendine eziyet eden) olur. İnsan daha çok, oğlu hasta yatarken Yehova'ya aralıksız yalvaran ve yakınan, ama oğlu öldüğünde ise parmaklarını bir kez şıklatan ve bir daha bu konuyu düşünmeyen Kral Davut gibi davranmalıdır. Bunu yapacak kadar aldırışsız olamayan ise, yazgıcı bakış açısına sığınarak, olup biten her şeyin zorunlu olarak ortaya çıktığı, bu yüzden kaçınılmaz olduğu yolundaki büyük hakikati anlamalıdır.
"Sahip olmak" eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta, gücünün bilincine varmakta ve son aşamada fethetme, soyma ve öldürme yeteneklerinde bulmaktadır. "Olmak" ilkesinde ise mutluluk sevgide, paylaşmada ve vermededir.
Reklam
Her geçen saat yaralar. Sonuncusu ise öldürür.
Cihad İçin Başka Ülkeye Gitmek
... kendi ehlini işgale ve yıkıma terk edip, kendi beldesinde bu farizayı yerine getirme gücü olduğu hâlde başka bölgeleri savunanın hâli, akraba bağını kesen kimsenin sadakasına benzemektedir; bu kimse babasını, annesini, kardeşlerini ve yakınlarını fakir ve muhtaç bir hâlde bırakıp uzaklara sadaka vermeye gider. 'Kendi beldesinde onu yapmaya gücü yeter' sözcüğünden kastım, genel mânâda güç yetirebilmedir. Cihadın akabinde olacak olan ölüm, esaret, işkence, teşhir vb. zorluklara güç yetirememe gibi zayıf özürler ise, buna güç yetirmeyi bozmaz.
Sayfa 181 - Küresel KitapKitabı okuyor
Alın size kılavuz/reçete
Yok, o senin için her şeyden değerliyse, gözünü yum­duğun anda onu görebiliyorsan, o bütün şarkılarda, bü­tün şiirlerde, bütün resimlerde ise, ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan, senin içten ve büyük sevgine karşılık vermeyeceğinden korkmuyorsan, bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen onun için her şeyi, ama her şeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan, her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa, karşısında kendini bir çocuk gi­bi hissediyorsan, istediği anda onun için ölebileceksen, onun için yaşıyorsan ve yine bir gün onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen, o her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa ve kendi kendine onu kendinden bile çok sevdiğini bütün samimi­yetinle, inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan, bir dua gibi adını söylüyorsan, bir gün o seni hiç, ama hiç sevmediği­ni söylese bile, senin sevginde azalma olmayacaksa ve ölünceye kadar onu aşkların en ölümsüzü ile sevebilecek­ sen; işte o zaman onu seviyorsun demektir.
Everest Yayınları Yayın No 601 Şiir 64 (Epub)
Önce Tanrı'ya yakarmakla işe başlaması gereken bir bahtsız ona ancak bütün umutları kaybolduktan sonra yönelir.
Sayfa 152 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Büyüdüm... Çiçekler de büyüdü... Eskiden hiç düşünmeden koparır, koklar, atardım ;şimdi ise dalındayken koklayıp bırakıyorum, kıyamıyorum. Hani olur ya, bir çiçeği incitirsem ; birgün benim de incitilecek olmam ihtimaline cesaretim yok."
Sayfa 13 - Karina YayıneviKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.