Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ey iyilik, güzellik denizi; ey akılları kendinden geçiren Allah’ım! Uyanıklığı uykuda gizledin; gönülsüzlükte gönül alıcılığı sakladın! Hor ve hakir görülen yoksulluk içinde gönül zenginliğini gizlersin; dev­let boyunduruğunu da yoksulluk zinciri gibi gösterirsin! Zıddı, zıddın içinde gizlersin; yakıcı suya da ateş hararetini verirsin! Nemrûd’un ateşinin içine, Hz. İbrahim için hoş bir bahçe gizlemişsin! Har­camakla, yoksullara ihsanda bulunmakla bereket artar, gelir çoğalır!” “Tatlı meyve, yaprakta, dalda gizlidir; ebedî hayat, ölümsüzlük de ölü­mün içindedir! Gübre, toprağa karışarak meyveye gıda olmuş; toprak da o gıda ile bes­lenmiş, meyveyi doğurmuştur! Varoluş, yoklukta gizlenmiştir… Demirle taşın dışı karanlıktır! İçlerinde ise, bir nûr vardır, bir ışık vardır; bir kıvılcımlar âlemi vardır! Her korkuda binlerce eminlik mevcut; göz siyahında ne kadar çok ay­dınlık var! Ten öküzünün içinde bir şehzâde bulunur! Defineyi bir virâneye, bir yı­kık yere gömmüşsün; ten âleminde görülmemiş bir can âlemi gizli! ”
Zamanın birinde otuzlu yaşlarında bir adam Himalayalar'ın zirvesindeki mistik bir bilgeyi ziyarete gitti. Bu bilge kişi ile yaşamın anlamını ve varoluşu konuşmak, onun öğretilerinden faydalanmak niyetindeydi. Bilge onu huzuruna çağırdı "Kimsin sen?" diye sordu. Yolcu adını, ne iş yaptığını, kaç çocuğu olduğunu kısa sayılabilecek bir cümle ile özetledi. Bilge tebessüm etti; "Bunları sormuyorum. Sen kimsin?" diye vurgulayarak sorusunu yineledi. Adam bu sorunun altında derin bir mana olduğunu anladı, cevap veremedi. Bir süre sessizlikten sonra, bilge etrafı paslanmış bir ayna uzattı: "Aynadaki kim? Yarın seni yeniden çağıracağım bu gece o aynaya iyi bak ve olduğunu düşün." Geceyi uykusuz geçiren adam güneşin doğuşu ile birlikte soluğu bilgenin yanında aldı. "Kim olduğunu bulabildin mi?" Adam sabaha kadar düşünmüş ama cevabı bulamamıştı. ”Peki sen daha kim olduğunu bile bilmeden varoluşu, yaşamın anlamını nasıl anlayacaksın?" Canlandırıcı bir ışık yayıyordu sanki. Ayağa kalktı "Şimdi git. Ayna sende kalabilir. Her gün bak ona. Bir gün kim olduğunu öğrendiğinde yine gel."
Sayfa 49 - Firkan Gülaydın
Reklam
Karpuz
"Karpuza bakın, rengi gözlerinizi, hafif kokusu burnunuzu mest eder; elinizle sıkı, kaygan kabuğunu okşarsınız, yanında bir şey içmezsiniz çünkü suyu içindedir, tabak da lazım olmaz, kendi kabında büyür ve sunar kendini. Dışından göbeğe doğru gittikçe, her lokmada Işık Bahçeleri'ne bir adım daha yaklaşırsınız." Karpuzdan başka sıcak ekmeği, salatalığı ve bir de hurmanın özellikle ışık geçiren, saydam olanını severdi. Buna karşılık bütün et yemeklerini hiç kibarlık yapmadan geri çevirirdi. Şarap ve diğer mayalı içkileri içmezdi; yalnızı yemeğin başında misafirler rahat içsin diye dudaklarını değdirir gibi yapardı. Ama sarhoşluğa kızardı; sofradakilerden biri çakırkeyif olduğu anda Mani misafirlere hiç aldırmadan kalkıp uzaklaşırdı. Gitme vakti geldiğinde Mani genellikle birkaç kişinin kalbini kazanmış olurdu. Ama "Peşimden gelmeyin, daha değil" derdi ondan ayrılmak istemeyenlere. "Bekleyin beni, bu şehirdeki umudum olun, benden duyduklarınızı yayın ve herkese geri geleceğimi söyleyin." Bazen de şehrin önde gelenleri ona hediyeler, yepyeni elbiselerı çil çil altınlar getirirdi. Malkos'un gözleri parlar, ama Mani kaşlarını kaldırarak onu el sürmekten men ederdi. Sonra armağan verenlere: "Hediyenizi minnetle kabul ettik, evinizde görünür bir yerde saklayın onu, her baktığınızda beni, geri döneceğimi hatırlarsınız."
Sayfa 95 - Yapı Kredi yayınlarıKitabı okudu
Özgürlük
"Şehir kapılarında ve sıcak yuvanızda yere kapanıp, özgürlüğünüz için dua ettiğinizi gördüm; Tıpkı, kölelerin kendilerini kılıçtan geçiren bir zorbanın önünde eğilmeleri ve onu övmeleri gibi... Sık sık, tapınağın korusunda ve kalenin gölgesinde, aranızda en özgür geçinenlerin, özgürlüklerini bir boyunduruk ve bir kelepçe gibi
ışık geçiren
İçimde hiçbir kipırti yoktu ve kendimi ışığın içinde asla takılı kalmadan geçerek yol aldığı camdan bir eşya gibi hissettim
Sayfa 16
Yalnız bir opera
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın
Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tevfik Fikret
Kısa ömrünün 10 yaşından 42 yaşına kadarki otuz iki yılını mizacına aykırı istibdat rejiminde, ölümünden önceki birkaç yılı da Kayalar'daki Âşiyan'ında (Tevfik Fikret'in evi) münzevi (topluluktan kaçarak) geçiren Fikret, en çok II. Abdülhamid'e ve II. Meşrutiyet'in parti diktasına kin duymuştu. Öyle ki, her yıl 31 Ağustos'ta şehrâyinlerle (şehirlerin ışıklandırılmasıyla) kutlanan cülus (tahta çıkma) yıldönümü gecelerinde o, evinde ışık yakmaz karanlıkta otururmuş!
Hınç duyan insanın ayırt edici niteliği, verme ve de olumlama imkânlarına sahip olmaksızın, sadece alan durumunda olmasıdır, Bu yüzden İslami özne, dünyaya ışık verdiği için kendiliğinden üstün olan "evet" insanı değildir artık. Hükümran iken, yavaş yavaş, reddeden, etki eden değil tepki veren, nefret biriktirerek intikam saatini
Ey karanlık geceyi uykuda geçiren mü’min, dua etmek zamanı geldi. Haydi kalk! Ey kötülük etmeyi âdet edinmiş nefis! İbadet etme iyilik etme zamanı geldi. Pencereden bak, tevbe kapısını aç. Evi tertibe koy, düzelt, haydi durma, bizim nöbetimiz geldi. Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan ellerini yıka, yüzüne su vur, abdest al, namaza durma zamanı geldi. Seni mezara koyduktan lâhitte, yüzünü kıbleye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında duran kıbleyi hatırlarsın. Fakat, namazını kılmadığın, kazaya bıraktığın için içinin yanmasından eline ne geçer? Sen, şimdi hayatta iken bu kıbleden bir nûr, bir ışık ara, elde et de o nûr, o ışık, senin kabrini aydınlatsın, ısıtsın. Çünkü Allah’ın nûru gelince kabir, bir gül bahçesi olur.” (Divan-ı Kebîr, II/611)
Atam'dan geleceğe ışık tutan sözler
Bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve yüceliğinin gereği olan bütün özveriyi yapmakla teselli bulur ve hiç kuşkusuz tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, onursuz bir ulusa göre dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.
Reklam
LAD(Dil edinim cihazı)'nı harekete geçiren en önemli beceriler dinleme ve okumadır.Konuşma ve yazma ise bol dinleme ve okumanın doğal bir neticesi olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
"Yalnız Bir Opera ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim
Geri113
209 öğeden 196 ile 209 arasındakiler gösteriliyor.