★ Peyami Safa'nın 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen ve üç ana bölümden oluşan Yalnızız; isminden anlaşılacağı üzere bir arada yaşamasına rağmen kendi içinde 'yalnız' kalan, baskı altında ve dar bir alana hapsolmuş roman kahramanlarının hikayesini anlatır.
★ Meral, gizlice görüştüğü Samim'in, ağabeyi Ferhat’ın ve sonunun
Sonbaharların kralı gelirmiş meğer İstanbul'a
Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldular icabında
Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
Sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
Uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
Ben bunu geç anladım.
Senin için şiir yazacaktım İstanbul
İsmini ağrı koyacaktım.
Oysa bir şiir niyeydi sanki
Yer içer sevişir miydi sanki bir şiir
Hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana?
Fotoğraf çektirebilir miydi mesela hipodromda atlarla?
Rakı içebilir miydi Samatya'da
Bir şiir uyur muydu kuş gibi
başını alıp da kanatlarının altına?
Oysa bir şiir neydi sanki
Ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim
Bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun İstanbul?
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Hayatı yaşamayı gerçekten biliyor muyuz?
Elimizdeki imkânlarla mutlu olmayı ne kadar başarabiliyoruz?
Yaşadığımız yerin güzelliklerinin ne kadar farkındayız?
Yaşamak derken gerçekten yaşıyor muyuz ?..
Zaman zaman
Hayatın Kıyısında olduğumuz zamanlar olur; kimseyi görmek istemeyiz ölmeyi isteriz yok olup gidince zaten kimsenin umrunda olmayacağımızı,
Anlatmaya neresinden başlasam bilemiyorum. İnsanın içine oturan, nefesini kesen bir roman. İlk bakışta bir aşk romanı. Konu ilerledikçe işin rengi değişiyor, dönem romanı oluveriyor.
Türkiye'nin 1959 ve 1960'ını anlatıyor Türkali. Ülke siyasetindeki sıkıntılar bir yandan, başkahramanımız Kenan'ın sıkıntıları bir yandan, sanki bir
Saksonya’dan İskenderiye’ye – Bir Faytoncunun Serüvenleri
Kalp Yurdundan
Tarih boylu boyuna uzanan bir yol misali. İnsan bu yolun seyyahı, arayanı... Gözler başka başka farklılıklar zenginlik bahçesi. Gözler, arar, ayaklar gider böylece bir seyyah yol alır. Bir günün doğuşunda, ıssız yağmur havasında gâh ıssızlık, gâh kalabalık bütün
sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul'a
ciğerlerimin filmini çektiler
ciğerlerim artiz oldular icabında
akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
sigara figüran falan.
ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
ben bunu geç anladım.
senin için şiir yazacaktım
sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul'a
ciğerlerimin filmini çektiler
ciğerlerim artiz oldular icabında
akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
sigara figüran falan.
ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
ben bunu geç anladım.
senin için şiir yazacaktım istanbul
ismini ağrı
Bize kıyılara çıkmayan dalgalar, çocukları yutmayan sular borçlusun İstanbul... Boğaz’ı geçen balıkları sayan deli bir muhasebeci, balıkların peşine takılıp Haliç’e giren şaşkın bir yunus, yunusa yalanırken rakı bardağına düşen bir kedi, kediye kaftanlardan kefen diken bir terzi borçlusun. Bize dipsiz çöp kutuları borçlusun İstanbul... Kız
15 Kasım 2019 Cuma
17:52
"Öyle, öyle çok şey düşünmüyorum ki, değil hayatı şimdilik fazlaca uzun olmayacağa benzer birinin zamanına, iki ömre bile sığmaz."
imgyukle.com/i/RoK20Q
(Sevgi Soysal 21 Ekim 1976)
SEVGİ'YE
"Kimin aklına gelirdi ki, adına İstanbul dedikleri kadim şehirde bir sonbahar vakti bombalar patlayacak art arda, görmüş geçirmiş Boğaz bile şaşacak buna, alev alev olacak dört bir yan, Kara kara dumanlar yükselecek göğe, mavi siyaha kesecek. Kim inanırdı ki, o kara günden iki gün sonra 17 Kasım 2003'te; açılacak kapılar, her şey
__
Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldu icabında
Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
Sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak