Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"istanbul'un orta yeri sinema garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama"
"İstanbul'un orta yeri sinama; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur; sevişirmiş; bana ne? Sevdalı'm, Boynuna vebâlim!"
Reklam
Hava rüzgârlı, içim de öyle. Yanımdan geçiyor aşinası olmadığım silüetler. Elektrik faturasının son günü; bunu hatırlıyorum, “Hay aksi!” diyorum kendi kendime. Sağa dönüp caddeye sapıyorum. Dünyadayım bunu anlıyorum ve fark ediyorum dünya varmış ama sen hâlâ yoksun. O gariplik bir kez daha yokluyor ta derunumdan beni. Rüzgâr hafifçe esmeye devam ediyor, içim dalgalanır gibi oluyor. Bir mısra mırıldanıyorum, kıpırdıyor dudaklarımın ucu: İstanbul'un orta yeri sinema...
Bunca suç ,bunca gam kasvet, bunca keder yeryüzünü doldurup taşınca, cehennem, artık insanları beklemeye sabredememiş de uzaklardan gözüne kestirdiği İstanbul'un tam orta yerine çökmüş, kirli temiz ayırt etmeden her yeri ve masum günahkar demeden herkesi cayır cayır yakmaya başlamış giydi.
İstanbul'un orta yeri polis. İstanbul'un orta yeri panzer, cop, polis köpekleri. İstanbul'un orta yeri kelle pazarı, köpek eğiticileri. Yalnız İstanbul'un mu? Türkiye'nin orta yeri üniforma, yalan, kin, boyalı açlık, para şehveti ... İstanbul' un orta yeri cezaevi, cami, mezarlık. Türkiye'nin orta yeri meclis, suskunluk, faili meçhul.
İstanbul'un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşur, sevişirmiş bana ne Sevdalım Boynuna vebalim
Reklam
İstanbul'da, Boğaziçi'nde, Bir fakir Orhan Veli'yim; Veli'nin oğluyum, Târifsiz kederler içinde. Urumelihisarı'na oturmuşum; Oturmuş da bir türkü tutturmuşum: "İstanbul'un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanır hicran yaşları; Edalı'm, Senin yüzünden bu hâlim." "İstanbul'un orta yeri sinama; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş; bana ne? Sevdalı'm, Boynuna vebâlim!" İstanbul'da Boğaziçi'ndeyim; Bir fakir Orhan Veli; Velinin oğlu; Târifsiz kederler içindeyim.
"İstanbul'un orta yeri sinema garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama"
ISTANBUL TÜRKÜSÜ Istanbul'da, Boğaziçi'nde, Bir fakir Orhan Veli'yim; Veli'nin oğluyum, Târifsiz kederler içinde. Urumelihisarı'na oturmuşum; Oturmuş da bir türkü tutturmuşum: "Istanbul'un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanır hicran yaşları; Edalım, Senin yüzünden bu hâlim." "Istanbul'un orta yeri sinama; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş; bana ne? Sevdalım, Boynuna vebâlim!" Istanbul'da, Boğaziçi'ndeyim; Bir fakir Orhan Veli; Veli'nin oğlu; Târifsiz kederler içindeyim.
Şöyle diyordu Dostoyevski: "Haliç ve İstanbul bizim olacaktır . . . İstanbul'un Yunanlıların mirası olduğunu kabul etmek asla mümkün değildir. Dünyanın en önemli yeri olan İstanbul, sadece Yunanlılara bırakılamaz, ayrıca onlara büyük gelir. İstanbul'un bizim olması gerektiğinin nedeni ne ünlü bir limana ve körfeze sahip bulunması, ne 'yeryüzünün merkezi' olması, ne de kapandığı evinde artık boyu tavana değen, denizlerin, okyanusların özgür havasını içine çekmek için enginlere açılmak isteyen Rusya gibi bir deve gerekli olduğu bakış açısındandır."... Dostoyevski gibi insan vicdanının temsilcisi olan bir yazar bile başkalarının mülküne göz dikiyorsa, sıradan insanların yaptığı şeyler nasıl kınanabilirdi? Belki Türklerin de buralı olmadığını, Orta Asya'dan gelip İstanbul'u aldıklarını söylemek istiyordu ama tarihte herkesi yerli yerine gönderecek olsak Manhattan adasını Kızılderililere, Avrupa' da birçok ülkeyi Etrükslere vermek gerekirdi. Bunun içinden çıkılamazdı ki.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Şöyle yazıyordu Dostoyevski: "Haliç ve İstanbul bizim olacaktır . . . İstanbul'un Yunanlıların mirası olduğunu kabul etmek asla mümkün değildir. Dünyanın en önemli yeri olan İstanbul, sadece Yunanlılara bırakılamaz, ayrıca onlara büyük gelir. İstanbul'un bizim olması gerektiğinin nedeni ne ünlü bir limana ve körfeze sahip bulunması, ne 'yeryüzünün merkezi' olması, ne de kapandığı evinde artık boyu tavana değen, denizlerin, okyanusların özgür havasını içine çekmek için enginlere açılmak isteyen Rusya gibi bir deve gerekli olduğu bakış açısındandır."... Dostoyevski gibi insan vicdanının temsilcisi olan bir yazar bile başkalarının mülküne göz dikiyorsa, sıradan insanların yaptığı şeyler nasıl kınanabilirdi? Belki Türklerin de buralı olmadığını, Orta Asya'dan gelip İstanbul'u aldıklarını söylemek istiyordu ama tarihte herkesi yerli yerine gönderecek olsak Manhattan adasını Kızılderililere, Avrupa' da birçok ülkeyi Etrükslere vermek gerekirdi. Bunun içinden çıkılamazdı ki.
Sayfa 175Kitabı okudu
"İstanbul'un orta yeri sinema garipligim, mahzunluğum duyurmayın anama"
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
Daha önce, ziraatın zorla ortaklaştırılması sırasında Ukrayna ve öteki ziraatçı alanlarda olduğu gibi Kuzey Kafkasya da aynı trajediye katlandı: Açlık ve toplu baskı. Nüfusun %7 si bu dönemde eridi. II.Dünya Savaşı sırasında Kuzey Kafkasya'da olup bitenler Sovyet, propagandasıyla gerçek arasındaki büyük uçurumu en iyi bir biçimde gösterdi.
_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir. _Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap
222 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.