İlim Bilgeliği
Hikmetin bilgisi ilim ve irfana dönüşerek sır muhafızı dört büyük insanın sırları ile zırha büründü. İlim ile akan bilgi asil kanla buluşup bir bedende o gün bugündür bir başka türlü dolaşmaya başladı.
İnsan ruhunun iki ışığı var; biri bilgelik diğeri delilik!
Delirmeye gerek duymadı, yetti bilgelik.
Sen kimsin ki şetan ile baş
“Kölelerden oluşan hiçbir devlet sonsuza kadar yaşayamaz. Eski gelişim yasası işlemeye devam ediyor. Gösterdiğim gibi varoluş mücadelesinde, güçlüler ve güçlülerin soyu hayatını sürdürme meyli gösterirken, zayıflar ve zayıflardan türeyen nesillerse ezilip yok olma eğilimindedir. Bunun sonucunda güçlüler ve güçlülerin soyu yaşamaya devam ederken,
Türk aydınlanmasının Kuvvacı fedaisiydi.
Rodos doğumluydu.
İtalyanlar Trablus Savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos’u işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını yaşadı.
Kayıkla Marmaris’e geçti, İzmir’e geldi.
Bugün Swissotel Büyük Efes’in hemen karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi olarak eğitim veren Fransız
Türkiye'nin Suriye'deki içsavaşa müdahil olmasının Türkiye'ye kurulmuş bir tuzak olduğunu gören Sezai Karakoç Türkiye'yi şöyle uyarmıştır:
"Şimdi Batı bize diyor ki: 'Suriye'de kötü bir yönetim var. Orada halk ile devlet arasında problem var, masum insanlar ölüyor. Bu işi siz halledin, siz çözün, insanların ölümünü seyir mi edeceksiniz?' Şüphesiz Müslümanlar asla seyretmez, ama bu meselenin çözümü silahla olmaz. O yönetimi uyaracak olan kılıç değil kalemdir. Çünkü kılıç ile girdiği takdirde halk ile karşı karşıya gelecek ve siz yine masumları öldürmek zorunda kalacaksınız. Aynı o devletin yaptığını siz yapmış olacaksınız. İşte bu size kurulmuş bir tuzaktır. Çözümün sadece silah ve kılıç olduğu doğru değildir. Daima ondan daha güçlü olan bir çözüm vardır ve o çözüm fikirdir. Kılıç dahi fikrin emrindedir. Aksi halde zarar verir."
Uyarılmasının kokusunu, kadınlığının o nefis kokusu- nu bu yakınlıktan alabiliyordu. Kendisini daha fazla kontrol edemeyen Clay, elini kaldırdı, parmağını külo- tun beline koydu ve pamuklu kumaşı kendisine doğru çekti.
"Ah," dedi Julia şakacı bir tavırla, eline bakarak. "Yolunun ortasında seni engelleyen bir şeyler mi
Bir pazartesi günüydü. Günler şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi... Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yeme içmeye de
Bizim tek dezavantajımız, senin yaptığın gibi güçlüklerimizle övünmememiz ve bunlarla kimseyi aşağılayamamamızdır. Senin büyük ve başarılı işlerinin meyvelerinin gerçekten doğru düzgün tadına varmam, bunları değerlendirmem ve bunlarla çalışmayı sürdürüp seni memnun etmem mümkün olabilirdi belki, yadsımıyorum bunu, ancak bunun olmasına bizim yabancılaşmamız engeldi işte. Verdiklerinin tadını çıkarabildim, ancak bunu utançla, bezginlikle, güçsüzlükle ve suçluluk bilinciyle yapabildim yalnızca. Bu yüzden sana her şey için eylemlerimle değil, dilenci gibi teşekkür edebildim yalnızca.
"Seni istiyorum," diye mırıldandı Clay. Hamle sı- rasının Clay'a dönmesinin ne kadar zor olduğunu bil- diği için sırıttı Julia.
Ama yine de pes etmeye hazır değildi. Clay'in, onu çaresizce, korkunç bir şekilde arzulamasına ihtiyacı vardı. "Sanırım, gerçekten güzellikle sorman gerekebi- lir," dedi onun hayalarırı
O gün sabah erkenden artık bizim de şehri ve ecdadımızdan kalan evimizi terk etmemiz gerekiyordu. İki oğlum ile birer kat çamaşır biraz da yiyecek ekmek ne varsa kâğıt ve altın paralarımızı alıp komşunun terk etmiş olduğu at arabasına ait bir hayvan bulduk ve dolambaçlı yollardan ve Şakirpaşa'nın ilerisinden Tarsus şosesine çıktık.
Fransız
"BEN İLMİN ŞEHRİYİM, ALİ DE ONUN KAPISIDIR."(1)
Nur Risaleleri'nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan bu büyük iddiaların temel dayanağı, işte bu hadistir. Bu hadisin Nur Risaleleri'ninde zikredilmesinin sebebi, müellifinin gizli ilimlerin Hz. Ali'ye verildiğine inanması ve bundan kendisi ve risaleleri lehine
Ben, Bertolt Brecht, Karaormanlar'dan
Kentlere taşımış annem beni rahminde
Bu yüzden soğuğu ormanların
Ben ölene dek kalacak içimde
Asfaltkentte evimde gibiyim. Baştan beri
Donatılmışım bütün ölüm nesneleriyle
Gazetelerle, tütünle ve alkolle
Gel, ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhan kuvvetinde kat'î bir bürhan daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şeyler bekliyor, oradan emir alıyorlar.
İşte bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye
Yönetici olan oydu, kadındı. Özel- likle Clay'in muhteşem suratındaki ifadeleri izlerken, onu okşarken gözlerinin yukarı doğru kaymasından bunu daha iyi anlayabiliyordu.
Bu sırada Clay, Julia'nın avucunun içinde ileri geri gidip geliyordu. Julia boşta kalan elini süveterine sonra da sütyeninin kenarına daldırarak daha önce oraya
Ben yenilenmeyi doğadan öğrendim ya da ondan aldım..
Bu, bana doğru gibi görünüyor.. Ama güzel değil.
Doğayı yapan ögeler sevme gücünü benden almış olabilir..
İşte bu güzel bir şey.. Ama yazık! Doğru değil.