Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
540 syf.
9/10 puan verdi
·
57 günde okudu
Bu eser Sylvia Plath'in hem kafasındaki düşüncelerle hem de depresyonla olan mücadelesini anlatıyor. İç dünyası, hayata ve insanlara olan bakış açısı karmaşık, bazen fazla kötümser bazen de fazla iyimser olan bu gelgitli halleri çoğunlukla onu umutsuzluğa sürüklemiş. Tek isteği kafasındaki sesleri eserlerine aktarmaktı ancak bu mücadelesi o kadar da kolay olmamış. Uzun dönemler şiirleri, düz yazıları geri çevrilmiş bu nedenle de yazma hevesi kırılmış. Ne olursa olsun hayata, eşine olan inancını kaybetmemiş. Ben onun romantik, depresif , şairane tarzını çok seviyorum. Kitabı okurken onun düşüncelerinin çoğuna hayran kaldım. En sevdiğimde duygularını derinlemesine ve en ince ayrıntısına kadar anlatmasıdır. Bu tarz kitapları okumanın bana en büyük katkısının duygularımı ve düşüncelerimi daha iyi ifade etmem olduğunu düşünüyorum. Çünkü duygularımız soyut olduğu için onları anlatırken somut betimlemelere ihtiyaç duyuyoruz. Sylvia'nın yaşadığı buhranı net anlatması bizim onu daha iyi anlamamızı sağlıyor. Kendisini sevdiğim için sanırım okurken çoğu bölümlerde gözlerim doldu. Keşke demenin bir anlamı yok ama yine de diyeceğim... Keşke uzun yıllar yaşayıp bize çok güzel eserler verseydi. Eğer kendisini daha yakından tanımak istiyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.
Günlükler
GünlüklerSylvia Plath · Kırmızı Kedi · 20141,061 okunma
"Kötümser, yalnız tüneli görür; iyimser, tünelin sonundaki ışığı görür; gerçekçi, tünel ile birlikte hem ışığı hem de gelecek treni görür." *J. Harris*
Reklam
Seçimden sonra
Heyecanların başıboş akışına kendimizi kaptırmak yerine aklımızı başımızda tutarak olan biteni kavramaya çalışırsak gereksiz savrulmalardan kendimizi korumuş oluruz. Nelerin değiştiğini, nelerin aynı kaldığını ve hangi yönde değişmenin mümkün olduğunu aydınlık bir kafayla tetkik etmeden iyimser veya kötümser olmamak gerek.
Gerçekçi algılar oluşturmak çaba ister. Oysa insan doğruyu bulma yolunda çaba sarf etmek yerine aklına ilk gelen düşünceye inanma eğilimindedir. Böylece herhangi bir problemde kusuru karşısındakine havale eder. Acelecilik de İnsanın gerçeği araştırma zahmetine katlanmamasına bağlıdır. İnsan işine gelen konuda iyimser, gelmeyen konuda kötümser olma lüksüne sahip değildir
Kötümserlik ya da iyimserliğin bir çeşidi gerçeklerle ilgilidir. Bu noktada kötümserciler ve iyimserciler durumun nasıl olduğu ve olacağı konusunda anlaşamazlar. Do­layısıyla, herhangi bir zamanda dünyada daha çok haz mı yoksa acı mı olduğu ya da bir insanın kanseri atlatıp atlatamayacağı konusunda anlaşmazlık yaşayabilirler. İkinci bir çeşit kötüm­serlik ya da iyimserlik ise gerçeklerle değil, gerçeklerin değerlendirilmesiyle ilgilidir. Bu noktada kötümserler ve iyimserler ne olduğu ya da olacağı konusunda değil, olan ya da olacak olanın iyi ya da kötülüğü konusunda anlaşamazlar. Bu çeşit bir iyimser örneğin kötümserle hazdan çok acı olduğu konusunda hemfikir olabilir, fakat hazzı yaşamanın acı çekmeye değdiğini düşünebilir. Bununla beraber, kötümser hazdan çok acı oldu­ğu konusunda iyimserle hemfikir olabilir fakat hazzı yaşama­nın az miktarda bile olsa acı çekmeye değdiğini inkar edebilir.
Sayfa 229 - Doğu Batı YayınlarıKitabı okudu
Kitapların dünyası tehlikeliydi, bilhassa da romanların. O kurgusal yol insanı kolaylıkla hayaller evrenine götürebilirdi, herseyin akışkan ve her şeyin mümkün olduğu o tekinsiz evrene. İnsan ne olduğunu anlamadan öyle bir kapılıp giderdi ki bu âleme, bağı büsbütün kopabilirdi gerçeklikle. Oysa azınlıksan, azınlık çocuğu olarak gelmişsen dünyaya, hiçbir zaman fazla hayalci, fazla naif, fazla romantik olma lüksün yoktu. Ayakların her zaman sıkı sıkı basmalıydı hakikatlerin toprağına. Çok fazla itimat etmemeliydin kimseciklere. Kötümser olmak iyimser olmaktan yeğdi; zira dünya haksızlıklarla dolu bir yerdi.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
XIX. yüzyılın birinci yarısının, İngiltere’de Byron, Fransa’da De Musset, Almanya’da Heine, İtalya’da Leopardi, Rusya’da Puşkin ve Lermontov gibi kötümser şairler; Schubert, Schumann, Chopin ve hattâ son dönemdeki Beethoven (ki kendisini iyimser göstermek isteyen bir kötümserdi) gibi kötümser besteciler ve hele Schopenhauer gibi son derece karamsar bir filozof yaratması nedendi?
Zamanın çok ince Dilimleri
İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplansa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor. Seksen yılınız ede ede 29.200 gün edebiliyor. Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204.400 saat, yani 23 yıl 4 ay kadar uyumuş oluyorsunuz. Amma çok lan, diye düşüneceksiniz. Evet, bence de
Sayfa 260 - Ortaoyuncular YayınlarıKitabı okudu
Servet-i Fünun okulu, Osmanlı edebiyatının en parlak devridir. Bu okulun takipçisi olan şairlerin çoğu şüpheci, kötümser ümitsiz, hasta ruhlar biçiminde görünmüşlerdir. Hakiki Türk ise inançlı, iyimser, ümitli ve sağlamdır.
Sayfa 32 - Anonim yayıncılıkKitabı okudu
"En iyi iş neşeli bir adamın elinden çıkan iştir." :))
Bu dünyada gördüğünüz bütün iyi eserler iyimserlerin eseridir. Çünkü insan kötümser olunca eser vermesine imkan kalmaz.Bütün işlerin başlangıcı çetin mücadelelerle doludur. En ehemmiyetsiz bir engel karşısında yılıveren kötümser, bir kenara çekilip kara düşüncelere dalarken iyimser adam, o mücadelelerin sonunu görebildiği için engellerin üzerine atılmaktan çekinmeyecektir. Hayatın engelleri, sonunun daima iyi olacağına inanan insanların güçleri sayesinde ortadan kalkar. Dünyayı refaha ve bolluğa kavuşturan onlardır. "En iyi iş neşeli bir adamın elinden çıkan iştir." diye bir söz vardır. İnsan çalışırken neşesini kaybetmemeli.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Dönemin en kalıcı mirası aslında şu ayrımdır: Bir yanda insan doğası konusunda kötümser olan Machiavelli ve Hobbes gibileri (otoriter ya da muhafazakâr felsefeler), diğer yanda daha iyimser olan Locke ve Spinoza gibileri (liberal felsefeler.) Genelde, çoğumuz için hâlâ geçerli olan bu ana siyasal bölünmeye şimdi sırasıyla sağ ve sol diyoruz.
Ya ancak onun istediği var olur ya da o ancak var olanı ister. Yani, buyruğu özünü oluşturur varlığın. Hiçbir şey dışına çıkamaz bu buyruğun, Tanrı'nın isteğini aşamaz. Öyle ama, o zaman da buyruk dememek gerekir buna. Çünkü bu durumda tek başına bir varlık olmaktan çıkar Tanrı. Yarattıklarıyla bir ve aynı şey olur: Ev­rensel, değişmez ve sonrasız bir bütün. Gelgelelim, evrensel sessizdir. Bir şey istemez, bir şey almaz, bir şey vermez. Cezalandırmadığı gibi sevindirmez de. Ne doğrulayabilir, ne de yanlışlayabilir. Ne iyimser kılabilir, ne de kötümser. Kısacası, «O vardır!» îşte, onun için söyleyece­ğimiz biricik söz budur. Bunun ötesine geçtik mi suspus oluruz, konuşamayız artık. Tanrısal varlığın eksiksiz oluşu bize söz payı bırakmaz çünkü. İnsana hiç yer bırakmayan bir dolgun­luktur bu.
Herkese merhaba sevgili okurlar.Bugün sizlere bir soru cevap postu hazırladım. Bir kitap seçip o kitap üzerinden aşağıdaki soruları cevaplandıracağım böylece hem kitap hakkında daha fazla bilgi edinmiş olursunuz ve ben de kitap hakkında notlar almış olurum. :) Soru 1:Öncelikle hangi kitabı seçtiğini yazarıyla birlikte söyler misin? Seçtiğim kitap
Kötümser olmak iyimser olmaktan yeğdi; zira dünya haksızlıklarla dolu bir yerdi. Geçmişinde tramvalar olanlar için hayalgücü olsa olsa zehirli bir iksirdi; farkında bile olmadan kanına girer, bünyeni altüst eder, tam gaz geleceğe ve hayatta kalmaya odaklanmanı engellerdi. Susturulanlar öyle rahatlıkla heba edemezlerdi kelimeleri. Kimlikleri ellerinden alınanlar öyle kolay kolay terk edemezlerdi kökenlerini.
Sayfa 110 - Metis YayıncılıkKitabı okudu
Kötümser olmak iyimser olmaktan yeğdi, zira dünya haksızlıklarla dolu bir yerdi.
679 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.