Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
TEZATLIK MAHLÛK!..
- "Aslında çok az insanın "söylenmeye değer" sözü vardır. Fikir meydanındaki çoğunluk "söylenmeye değer" sözün malikiymiş gibi bilinme ve görünme hevesinde. Bu karışıklıkta da ruhî memuriyeti "sussan olmaz" da düğümlü "tezatlık" mahlûk, büsbütün ızdırap tünelinde..."
Sayfa 84 - 5.Levha, Bir Adam Yaratmak, -Ergün Bey ve Rüya- İBDA Yayınları.Kitabı okudu
b. Fikir, duyguyu doğurur Hüzün kelimesini okumak veya işitmek derhal bizde de hüzün duygusunu doğurur. Korku, öfke, zevk, aşk ve haset gibi bilumum duygular da aynı kanuna tâbidir. Bazen bir öfke patlaması hâlindeyken bilincimizi sükünet fikri şiddetle istilâ ederse, öfkemiz sükünete dönüşür. Bir ortama, bir gezintiye veya bir gösteriye gittiğimizde önceden fikrimizde zevk veya keder duygusundan biri olduğu için hakikaten eğlendiğimizi ya da kederlendiğimizi görürüz. Etrafımızdakilerin duyguları bulaşıcı bir hastalık gibi bize de bulaşır. Gayet mahzun olduğumuz sırada şen bir arkadaşın kahkahaları, bizi de gayr-i ihtiyari güldürür. Sevinçli kimselerle beraber sevinir, hüzünlü ve ızdırap çeken kimselerin de hislerine ortak oluruz.
Reklam
Yazmak, Emily Byrd Starr için öncelikle bir dünyevi servet veya zafer tacı meselesi değildi. Yapması şart olan bir şeydi. İster güzellik ister çirkinlikle ilgili olsun, bir şey –bir fikir– tamamen "yazıya dökülene" kadar ona ızdırap veriyordu. İçgüdüsel olarak komik ve dramatik biri olduğundan, hayatın komedisi ve trajedisi onu kendisine çekiyor ve onun kaleminden ifade bulmak istiyordu. Gerçeğin sahne perdesinin hemen arkasında yatan kayıp ama ölümsüz rüyalar âlemi vücut ve anlam bulmak için ona sesleniyor, karşı gelemeyeceği –karşı gelmeye cesaret edemeyeceği– bir sesle onu çağırıyordu.
(...) Âkif, kendini ızdırap ve felâketlerin ortasında bulur ve bu yumaktan hiçbir zaman kurtulamaz, belki kurtulmak da istemez. Nitekim o, bütün şiirlerinde bu ızdıraplı hayatın müterennimi olmuştur.
Atatürk Kültür Merkezi Yayınları
"Mistik... İşte en korkunç şey. Bir kere ayağınızı topraktan kesmeyin. Her şey olursunuz, havadan kaptığınız her şey... Çünkü uzviyetinizde parazitler konuşur, insanlık mistiği, kuvvet mistiği, ırk mistiği, hacalet, ızdırap mistiği... Çünkü tanrılık yanıbaşınızda bir aktör elbisesi gibi asılıdır, derhal giyinmek öyle kolay ki.. Bir kere insan tanrılaşmaya alışmasın. Mutlak bir fikir olduğunu, hakikatin tek göründüğü yer olduğunu sanmasın."
Sayfa 342 - Tercüman Gazetesi YayınlarıKitabı okudu
Fikir yoksulları, kaçınılmaz olarak hayvan sürüsüdür, kölelik ve ızdırap etidir. Fikir yoksulları kalabalığı, sürüsü var oldukça, ufak bir hırsız ve haydut azınlığı tarafından sömürülen, yenen sefiller kalabalığı yük hayvanları sürüleri var olacaktır.
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
Biz sizden daha bilinçli ızdırap çekiyoruz, bu daha fazla ızdırap çekmektir. Izdırap çekmekle ile bilmek arasında sıkı ilişkiler var… Ve dahası, sınırlarımızı çok iyi biliriz.
İnsanın yüceliği. İnsan ruhu hakkında edindiğimiz fikir o derece yüksektir ki, onun saygı ve iltifatına nail olmamak, onun nefretini çekmemek kadar bize ızdırap veren hiçbir şey yoktur.
Hüseyniye-i İrşad'da bir soru gündeme getirdim ve çocuklara sordum. Birkaç kişi cevap verdi; onlara hayır dedim. Bir fikir çarpışması çıkarmak istediğim için cevap vermiyordum. Velayet yanlısı müminlerden biri itiraz etti. Bir şahıs kalktı ve önce benim hemen cevap vermemi ve herkesi rahat bırakmamı istedi. Ben dedim ki: Beyefendi, ben herkesi rahatlatmak için gelmedim, ben rahatları rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi rahatlatayım. Ben yazılı cevapları olanlardan değilim. Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları konuşur, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında karşıtlık ve mücadele çıkarmalıdır. Vallahi bu insanların arasında şüphe yaratmak, kesin bilgi meydana getirmekten bin kat daha büyük hizmettir. Çünkü bu şekilde fertlere telkin ve şırınga edilen o kesinlik, uyuşturucu maddedir. Böyle bir kesinliğin değeri yoktur. Böylesi bir kesinliğe tutulmuş yedi yüz milyon Müslümanımız vardır ki iki paralık değerleri yoktur. Ancak şüphe, kalp titremesi, sarsılma, ızdırap ve dertten sonra meydana gelen şeyin değeri vardır.
Sayfa 68 - FecrKitabı okudu
_İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır! _Sessizce bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, gevezeden daha üstündür. _Her ormanı boş sanma, belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur. _Hastaya şeker vermek günah olur, çünkü ona acı ilaç fayda verecektir. _İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok
Reklam
Duygular ortaya çıkmak ve anlaşılmak için fikirlerle birlikte olmak zorundadır. Fikirler duyguların gidasıdır. "Yol kenarında gözyaşları içinde bir çocuk gördüm. Ablası çocuğun yaşlarını kurutmaya çalışıyordu. Dikkatle yanaşıp dedim ki 'Çocuğum, niçin tahta ayakkabı giyindin?' Çocuk ızdırap içerisinde ayakkabılarına bakarak vereceği cevabı bulmaya uğraştı ve artık başka hiçbir şey düşünmeyerek ağlamayı kesti; böylece kederi devam ettiren fikir ortadan kalktığı gibi keder de sona erdi. Bir asker heyecanlı bir çarpışmada bedenine giren kurşunu hissetmeksizin savaşa devam eder. Niçin? Çünkü dikkati bir başka noktaya çevrildiğinden yarasını görmüyor ve görmediği bir ağrıyı hissetmiyor. Fakat yara bilfiil mevcuttur ve vücut, kanın devamlı olarak akması sebebiyle hayatı sürdüremeyecek derecede zarar görmüştür. Organlarla ilgili bu zararla beraber yaralıda bir fikir, bir biliş meydana gelmedikçe ağrı da yoktur. Keza hipnotizma uykusunda bulunan birinin kaslarını iğnelerle incitmek müm- kündür. Fakat uykuda olan şahıs bir şey hissetmez, çünkü bilgisi yoktur." (Eymieu)
Sayfa 278Kitabı okudu
• Uluslar düşünmezler, yalnızca hissederler. Duygularını mizaçları aracılığıyla ikinci elden alırlar, beyinlerinden değil. • İnsan makinesi. Kişisel olmayan insan makinesi. İnsanın ne olduğu, kendi yapısıyla birlikte kalıtsal özellikleri, yaşam alanı ve ilişkilerinin getirdiği etkilere de bağlıdır. Sadece dış etkenler tarafından yönlendirilir,
Yarım aydınların (diplomalı cahillerin) ve ukalanın çoğalması ile mevcut ilim ve fikir adamları boğulmaya, manevi değerler alt üst olmaya başlayınca buhranlar şiddetlenmiş ve terakki yolları bataklığa çevrilmiştir. Bu vasatın (bu gün bile milleti uyutmaya yarayan) yabancı tahrip faaliyetlerine ve hiyanete de pek elverişli oldupunu da ilave edersek bu gün Türkiye de hüküm süren fikri kültürel, mefkurevi, ahlaki siyasi ve iktisadi buhranların tabii olduğu anlaşılır..... Milletimiz bir buhran ve ızdırap geçirmektedir. Tarihin gösterdiği üzere ızdıraplar mefkurecilerini ve icraat adamlarını çıkaracaktır. Esasen buhranların kayıtsızlık değil ızdırap yaratması bu hayatiyetin mevcud olduğuna ve kurtuluş yolunu açacağına, mefkurecileri çıkaracağına sağlam delildir.
Ruh ihtiyacı...
Hiç ömrünüzde birisini sevdiniz mi? Büyük bir eleme uğradınız, ağır bir ızdırap çektiniz mi? Eğer sevdiniz veya üzüldünüzse bu dakikada bahtiyarlığınızı fısıldayacak, kederinizi anlatacak, önünde gözyaşlannızı dökecek bir sırdaş aramış olacaksınız. Bu sizin için bir ruh ihtiyacıdır; Hâkimler vakıaları ve kanunları hiç eksiksiz bilseler ve (âlimi kül) dahi olsalardı, avukatın araya girmesi, yine derin bir ruh ihtiyacına tekabül edecekti. Çünkü davacılar, yardakçılık etmeksizin ve her dediklerini alkışlamaksızın kendilerim sabır ile, yumuşaklık ve tatlılık ile dinleyecek bir sırdaş isterler. Bu sırdaş kendilerinin seçtikleri, kendileri gibi emniyetli bir adam olursa itimat ile on koşar, tehlikeye uğrayan canlan, mallan haklan da fikir, nasihat ve yardım isterler. Hakkına tecavüz edildiği kanaatiyle avukat yazıhanesine sığınarak hakkını alacağından, yahut haksızlığın giderileceğinden emin bir halde çıkan adam, bir camiden veya kiliseden çıkan dindar bir adam kadar ruh ve vicdan huzuruna kavuşmuştur.
Sayfa 8
Razi, ruh sağlığı üzerine de Tibbü'r-Rüháni isimli bir eser yazmıştır. Bu, aklın övülmesi ile başlayan, heva, kibir, öfke. haset aşırı ızdırap veren düşünce, düşkünlük, sarhoşluk gibi meseleler hakkında filozofça yazılmış bir eserdir. Günümüzde tıp, ruh sağlığına bu açıdan yaklaşmamakla eleştirilir. Bu, ilk bakışta makul gözüken bir eleştiridir. Ancak eski tabiplerin talebelik hayatına İslam ilimlerin tahsilyle başladığı ve toplumda da İslami bir hayatın hakim olduğu malumdur. Günümüz tabipleri ise ne dini ilimleri tahsil etmekte, ne de İslâmi kaidelere göre yaşayan bir toplumunda yetişmektedir. İkisinden de mahrum olan bu kimselerden esasında tasavvufun alanına giren nefis terbiyesi hakkında fikir beyan etmelerini beklemek büyük hatalara kapı aralamaktır.
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.