karakterlerinden biriymişim gibi kendimi içine dahil edebilmeyi… Edebiyatın gücünü hissetmeyi. Bir Son Duygusu böyle bir kitap.
Tarihi ve geçmişi nasıl algılıyoruz başlıca tema ama bununla birlikte ilişkiler, algılama, varsayma, yorumlama, ölüm, ölüm şekli , seçimler ve intihar… Gençlik ve yaşlılık… Pişmanlıklar… Hele ki pişmanlıklar… Barnes’in zekice sordurttuğu sorular… Okursan bil ki gençliğimde yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, olamam. Çünkü o zaman ki ben adına bugün hükümde bulunmak bana hiç de adil gelmiyor, hakkaniyeti bozan çok unsur var. Toplumsal tarih de böyle. Tarihi bugünden okumak, değerlendirmek kompleks bir mesele. Bireysel olarak da öyle. Aşırı kompleks ve aşırı basitiz, ben, sen, o, bütün. Ne kadar çok okursan, ne kadar çok düşünürsen, ne kadar çok insanı derinden dinleyebilirsen bunun o kadar çok farkına varabilirsin. Daha çok farkında olarak yaşayabilirsin kendini ve ilişkilerini ama asla tamamıyla kontrol edemezsin. Kontrol etmeye çalışmak sabitliği getiriyor, insanda, fikirde, mekanda vs. Kötü bir şey değil o kontrolsüzlük. Esnek bir kontrol belki… Uzattım. Çünkü seninle ve aslında tüm dünyayla düşünüp konuşabildiğimiz bir hayatımız olsun istiyorum. Bazen oluyor bazen olmuyor.
Barnes’la yeni tanıştık. Ve acaip derinlikli incelikli bir başlangıç oldu. Umarım okursun. +18ler iyidir, gerçekten yakalamak istersen o derinliği.