Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Onur Koğa

Onur Koğa
@kamtarirmazhak
yorulan bir şiirin ayak değiştirmesi
"Hep demişimdir ya, kem esen yelin kimseye bir faydası yok. Ve sonu fena değilse, iyi sayılır her şey."
Reklam
Bazıları ondaki bu değişikliği gördüklerinde güldüler ama Scrooge onları umursamadı çünkü bu dünyada iyilik uğruna yapılan şeylerin başta hep alayla karşılandığını, gülüp geçenlerin gözlerinin açılmayacağını biliyordu ve kötülüklerini daha fena şekillerde göstereceklerine, gözlerinin kenarlarını kırıştıran sırıtışlarla bakmalarının daha iyi olduğunu düşünüyordu. Kendi kalbi gülüyordu ya, bu ona yetiyordu.
"Ölülere acıma, Harry. Yaşayanlara acı, her şeyden çok da, sevgisiz yaşayanlara."
Albus Percival Wulfric Brian DumbledoreKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Toplumumuzun bu tür bir yok etme için örgütlenmiş olduğuna dikkat etmediniz mi?" "Bu yaratıkların ortalığı kaplaması bana bir kuruş bile kazanç getirmemiştir, oysa küçümsediğim kimselerle diyaloğa girerek hayatımı kazanıyordum." "Ün kazanmak için insanın kapıcısını öldürmesi yeter. Ne yazık ki, geçici bir ün söz
"Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür."
Reklam
"paraşütünü açmış bir adamdan uçağa dönmesini beklemek gibi bir şeydi bu." "Zaten acıya ve yalana ne kadar dayanabileceğimi hep merak etmişimdir. Aslında sadece birkaç yıl merak ettim çünkü bir gece aynaya baktığımda, kıpkırmızı gözlerim bana bütün dünyayı ve iğrençliklerini hazmedebileceğimi söylemişti." "İnsanlar...
"Küçük oldukları, bazı şeyleri öğrenmelerinin zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle çocuklardan hiçbir şeyin gizlenmemesi gerekir. Ne üzücü ve talihsizce bir düşünce bu! Çocuklar her şeyi anlamalarına karşın, babalarının onları çok küçük, hiçbir şeyi anlamaz saydıklarını ne kadar iyi fark ederler! Bir küçüğün çok zor durumda bile son derece önemli bir çözüm yolu üretebileceğini büyükler bilemez." "Öyle ki başkalarıyla alay etmeyi seven biri prense dikkatle bakacak olsa belki de gülümseyecek bir şey bulurdu. Gülmek istedikten sonra az şey mi bulunur?" "Öyle ya, asalak bir toprak sahibinin parayla pazardan alınır gibi akıl bile satın alınabileceğini düşünmesi son derece doğaldır." "Daha ne isterdi kızlar: Soylu bir aileden geliyordu, milyonerdi, budalaydı... Kadınların aradığı her özellik vardı onda, böyle kocayı mumla arasan bulamazsın, sipariş versen yaptıramazsın!" "Öylesine çok devlet dairemiz var ki, düşününce dehşete kapılıyor insan. Her biri hizmet üretti, üretiyor ve gelecekte de üretmeye kararlı. Öyleyken, nasıl oluyor da bir denizyolları şirketinde doğru dürüst bir yönetim kadrosu oluşturulamıyor?" "Kimi zaman açıkyüreklilikte öyle bir sınıra ulaşılır ki, sinirleri bozulan, ölçüyü kaybeden kişi artık hiçbir şeyden korkmaz olur, her türlü rezalete hazırdır, haz da duyar bundan. Nedenini açıkça bilmese de saldırır insanlara, sorun çıkacak olursa, bu sorunu halletmek için bir dakika sonra çan kulesinden atlamaya da kesin kararlıdır."
"Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım, mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım." "Bir de vatan denen bir şey vardı ki, çok iyi korunması gerekiyordu. Bizler, her sabah hep bir ağızdan onu özümüzden çok sevdiğimizi, ant denilen bir şey içerek haykırıyorduk." "Ben, sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa o kişi namussuzdur benim için." "O zaman kaç senesi, tıp bildiğiniz gibi Bütün umut Allahtan; hep bildiğiniz gibi." "Yürümeye devam etti. Binalar, binalar... Yetmiyormuş gibi bir de yenilerini yapıyorlar. Türk'ün parası olunca binaya gidermiş. Başka neye gider?" "Bu tabiat kanunları ne kadar insafsız, diye düşündü. Kime zararı dokunur bunun? Hepsinin eli, ayağı, başı var. Ne olur bu kadar el, ayak, baş bir araya gelse de sadece bir tanecik Selim çıkarsalar aralarından." "Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsana benzetirsek onlara acımaktan korkuyoruz." "Şarkısı yarıda kaldı, aklı da karıda kaldı. Sebep olanların gözü kör olsun." "Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. Kötü bir resim korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
" Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi önlerine ilk çıkanla evlenirler." " Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak ve hiç sivrilmemektir." "Tıpkı o arı gibi hem kuvvetli hem zayıftı. Tıpkı onun gibi etrafını insafsız kimseler sarmıştı. Zehirini akıtmasına imkan vermeden onu kıskıvrak yakalıyorlar ve müdafaa vasıtalarını elinden alıyorlardı."
"Huysuzluğa karşı verilen bir vaaz hatırlamıyorum." "Gözle görülür bir ispat olmadığı halde evlerindeki yağ şişesinin peygamber duası aldığına inanırlar." "Bazen ben onu dünyadaki her şeyden daha fazla severken ve kendimi ona adamışken onun nasıl olup da bir başkasını sevebildiğini, buna nasıl cüret ettiğini anlayamıyorum." "Gerçi seni bana hatırlatmayan bir şey var mı Charlotte?"
Reklam
" Pek çok kez böcek olmayı istemişimdir. Ne yazık ki buna bile erişemedim. Baylar, yemin ederim her şeyi fazlasıyla anlatmak bir hastalıktır, hem de tam anlamıyla gerçek bir hastalık." " Duvarı delmeye gücüm yetmiyorsa, "ille de deleceğim" diye yırtınmam elbette ama önümde yıkmaya gücümün yetmediği bir duvar bulunmasına da razı olamam." " Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi?" " Bütün varlığımla kocaman bir yalan olduğum sonucuna varmak için mi yaratıldım ben! Tek amacım bu mudur? İnanmıyorum." " Namuslu insanlar yoksulken de iyi yaşarlar." "Utanmadan yalan bir maskeye bürünmek yok mu ya, asıl aşağılık olan da budur işte!"
"Ben yalnızca, cebimdeki rubleyi sımsıkı tutup, 'genel mutluluk' bekleyerek aç bir annenin önünden geçmek istemedim." " Sefil bir kimseyi insanlar arasından uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler, onu daha çok aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe düştüğünde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya." "İnsanoğlu denen aşağılık yaratığın alışamayacağı hiçbir şey yok galiba!" "Kurşuna dizilmeye götürülen mahkumların da kafaları herhalde böyle yolda gördükleri her şeye takılıyordur." " Başkalarının akıllarıyla yetinmek hoşlarına gidiyor, alışmışlar bir kez!" " Belki namuslu bir insansın, ama namuslu bir insanım diye övünülür mü hiç?" " İnsan bazen öyle bir sınıra gelir ki, onu aşamaz mutsuz olur; aşar, bu kez belki daha mutsuz olur!" "Estetik kaygısı, güçsüzlüğün ilk belirtisidir."
" Ama onlara ne bakarsın sen: Caesar analarını öldürmüş de olsa bağışlarlardı yine de." " Sen de mi Brutus? Öyleyse yıkıl Caesar!"
" Benim oğullarım olsalardı eğer, hepsini kırbaçlatır, Türklere teslim ederim hadım edilmeleri için."
"Kendi şeytanlarınca eziyet edilen insan, intikamını farkında olmadan en yakınından alır." "Seninle yaptığım kısa bir gezintiden sonra, (Ne kadar da kolay yazılıyor: seninle yaptığın kısa bir gezinti. Bu kadar kolay olduğu için insan utançtan yazı yazmayı bırakmalı.) yanımda yürüyordun Milena, düşün, sen benim yanımda yürüdün." "Bu mektup 14 gün sonra eline geçeceği için, ricada bulunmak anlamsız ama belki ricanın anlamsızlığına sadece ufak bir ilavedir bu: Bu başıboş dünyada mümkünse benden vazgeçme, seni bir kez, bin kez, şu anda ya da belki her an hayal kırıklığına uğratsam da. Aslında bir rica değil bu, hem de sana yönelik bir rica hiç değil ama nereye yönelik olduğunu hiç bilmiyorum. Bu sadece sıkışmış bir gönlün, sıkışmış bir nefesidir."
"Erkek kalbinin kadın kalbinden daha talepkâr olması bir haksızlık değil miydi? "Evet, bu türden bir bakışla insan dünyanın öbür ucuna gider, diye düşündü. Çöllere gider, dağlara gider... Onun şimdi terk etmek istemediği hayat, bir çölden başka neydi? Gölgesiz, susuz, vahasız, hatta serapsız bir çöl..." "Ve şimdi yalnız ondan değil, kendimden de kaçmak lazımdı." "Nedir bu insanlıktaki, varlığımızın derinliklerindeki çürümüşlük, bu çamur, bu fırtına..." "Dünyada üç saniyelik misafir olduğunu, bu misafirliğin böyle derin ve acı şeylerle berbat edilmesinin ne kadar yazık ve zahmete değmez yükler olduğunu düşündü."