Kayıtsızlardan nefret ediyorum. Friedrich Hebbel gibi, yaşamanın taraf tutmak olduğuna inanıyorum. Kimse, toplumun dışında yalnızca insan olarak var olamaz. Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, iştirak etmektir. Kayıtsızlık irade kaybıdır, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsızlık yaşamak değildir. Bu yüzden kayıtsızlardan nefret
Karakteri az -hatta bir iki taneyle sınırlı olan- ve daha çok anlatı formatında olan, psikolojik tahlilleri fazla olup teması varoluş sancısı, bireyin yabancılaşması üzerine olan roman veya hikayeler en sevdiğim kitaplardır. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk da bu özelliklere uyan, epey beğendiğim bir eser oldu.
Romanın kahramanı Gerhard Walrich,
Ölüme karşı kayıtsızlık duyduğumda Meursault'u; Tanrı'yla konuştuğumda Ivan Karamazov'u; ne olduğunu kendim bile bilmeden peşinde koştuğum şeylerde Josef K.'yı; alnımdan akan terde Levin'i hatırlamayı seviyorum. İşte bu kadar küçük şeylerle mutlu olabiliyorum.
YouTube kitap kanalımda Kafka'nın hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
ytbe.one/VC6JxCLzwNI
Dava, Dönüşüm ve Şato kitaplarından sonra okuduğum 4. Kafka eseri oldu.
Aslında Kafka bu elyazmalarına ad vermemiş, kitaplarının yayınlanmasını istememiş vs... Yahu bu Kafka da ne pimpirikli
"Sen kitapları okuyarak kendi yolunu kendi başına buldun. Bundan sonra yalnız kalmayasın diye seni bu akşam kitap okuyan diğer adamlarla tanıştıracağım." (Syf 360).
"Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer olur.(Syf 367)
Çok kıymetli bir hocamızın tavsiyesi üzerine okuduğum, yarı otobiyografik
Üzüntüye mahal vermeden itiraf etmem gerekir ki, sanırım hayatımdaki herkesi maziye gömmenin zamanı geldi. Bu vefasızlık ya da kayıtsızlık değildir. onlardan alacaklarımı aldım, artık yoluma devam etmem gerekiyor..
Bütün bu yalnızlığın içinde mükemmel bir kayıtsızlık vardı, gecenin ve yeni bir günün kaygısızlığı ama o tepelerin mahremiyeti, sessiz tesellisi, ölümü sıradanlaştırıyordu.
Psikoterapi öyküleri ve psikoloji kitapları okumayı çok sevmekle birlikte, okurken hissetiğim zihinsel yorgunluk, bedensel yorgunluk ve duygularımı en uçlarda yaşamak, hikayelerin gerçek olması,Irvın Yalom’un hastalarına yaklaşımındaki samimiyet ve gerçekleri olağan akışıyla aktarmasına bağlı diye düşünüyorum.
Her hikayede muhakkak kendimizden,
İnsan isim verir, tanımlar eşyayı. Ayırt edici bir sıfat yükler ona. Kendini bu tanıma göre konumlandırır. Daha sonra yetinmez, fazlasını ister. Karıştırır, harmanlar. Yeni bir arayış içine girer. Klasik olanın dışına çıkan bir arayıştır bu. Bilinenin güvenli bölgesinden uzaklaşır insan. Bauman'ın müphemlik olarak adlandırdığı bu durum hem