Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Öyle görünüyor ki, ekonomik kalkınma seviyesi ne kadar yüksek olursa, duygusal gerçekliklerimize karşı daha çok uyutuluyoruz. Bedenimizde ne olup bittiğini artık hissedemiyoruz ve dolayısıyla kendimizi koruyacak şekilde hareket edemiyoruz. Stresin fizyolojisi bedenlerimizi yavaş yavaş tüketiyor; bunun sebebi bedenimizin artık işe yaramaması değil, bizim onun gönderdiği işaretleri anlamaya artık muktedir olmamamızdır.
"Kendini beğenmişliği bir yana bırakalım, bana öyle geliyor ki, onlar gerçek denilen şeyden bizden de uzaktırlar. Fakat, yine de, onlarda bizde olmayan bir şeyin varlığını seziyorum. Onlara üstünlük sağlayan bir şey. Gençlik mi bu? Hayır, sadece gençlik değil. Yoksa bizim kadar asilzade olmamalarında mı?" Başını eğerek elini yüzünde gezdirdi. "İyi ama, şiir inkar edilir mi? Sanattaki, tabiattaki güzelliği kavramak..." diye düşündü.
Reklam
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
Sayfa 950 - 951, 952, 953, 954, 955 Yapı Kredi Yayınları
Evliliğin mertebeleri vardır. Birinci mertebesi; kâğıt üzerinde evlilik. İkincisi; fiziksel evlilik. Üçüncüsü; duygusal evliliktir. Duygusal evliliği inşa edemeyen çiftlerin fiziksel evlilikleri maalesef ki hep sürtüşme sebebi olur. Zira anlaşanlar aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlardır.
Sayfa 42 - Nesil YayınlarıKitabı okuyor
Fiyaka
Telefon şirketi memurunun pipoyu ağzına takışından haletiruhiyesini anlayabiliriz. Balıkçı İspiro da pipo içiyor ama tütünü için... Ama insana öyle geliyor ki, fiyakasını tütüne tercih ediyor. Ne olur değil mi?.. Küçük çocuklar da tütüne alışırken fiyakası için başlarlar.
Sayfa 84 - Yücel , (45), Kasım 1938
Şunu anladım ki dayıcığım... Belki bizim gibi toplumlarda, şimdilik, parlak zenaat değil yüksek makamlara çıkmak... Hele milleti karmanyolaya getirip çıkmış, sapısilikler için...
Reklam
Ayrılık Sevdaya Dahil
telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Aradığınız ruha şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
" Sen iyisin, dürüst bir insansın İlya. Duygulusun. Ama bir kumru gibi. Başını kanadının altına sokuyor ve öylece kalıyorsun. Bütün hayatını tavan arasında ötmekle geçirebilirsin. Ama ben öyle değilim. Bu kadarı bana yetmez. Ben başka şeyler istiyorum. Ama nedir bu şeyler bilmiyorum. Sense bana neyi aradığımı söyleyemezsin. İstediğim şefkat değil ki benim... Onu herkes verebilir."
... Köy sakinlerinin kimi evindeydi kimi tarlasında çalışıyordu, her biri kendi işine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu. ... Çanlar gün içinde birçok kez çalardı; dolayısıyla bunda şaşılacak bir yan yoktu. Ama çalan yas çanıydı, üzgün üzgün ve bu, evet, şaşırtıcıydı, çünkü bildikleri kadarıyla köyde kimse ölüm döşeğinde değildi... ... Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sonunda sustu. Daha sonra kapı açıldı ve eşikte bir köylü belirdi. Bu adam her zamanki çan çalma görevlisi olmadığına göre, bu durumda, köy sakinlerinin ona zangocun nerede olduğunu, kimin öldüğünü sormaları anlaşılır bir şeydi. “Zangoç burada yok, çanı çalan benim” diye cevap verdi köylü. Köy sakinlerinin ısrarla “Peki ama ölen de mi yok?” diye sormaları üzerine köylü şöyle dedi: “Hayır, ismi olan, insan görünümünde biri için değil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen, adalet.” (José Saramago)
Sayfa 24 - Kafekültür Yayıncılık, İstanbul, 2013Kitabı okuyor
Somut Bir Gözlem
Birçok kişi, kendi adına, gerçekte hiç görülmemiş ve hiç bilinmeyen cumhuriyetler ve prenslikler hayal etmiştir; kişinin nasıl yaşadığı ile nasıl yaşaması gerektiği arasında öyle büyük bir uçurum vardır ki, yapılması gereken uğruna yapılanı terk eden kişi, çok geçmeden korunmasını değil yıkımını öğrenmiş olur; çünkü her zaman iyi bir insan olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkıma uğrayacaktır.
Sayfa 23 - Can, 30. basım, Ağustos 2020Kitabı okuyor
Reklam
Evet, nasıl ki o koca vatan parça parça dağıldıysa, fikirlerim, ideallerim, bütün hayatım gözlerimin önünde eriyor. Yok, endişelenme, henüz bedenim yerli yerinde, ne var ki ruhum epeydir can çekişiyor. O kadar acı verici ki, bazen neden uzatıyorsun bu işkenceyi diyorum. Bazen kendi elimle son vermek istiyorum bu hazin maceraya. Sonra vazgeçiyorum. Ölümden korktuğumdan değil, yaşamayı sevdiğimden de değil, sadece o tuhaf merak duygusu yüzünden. Ama belki de bütün bunlara gerek kalmayacak, ülkenin yeni sahipleri son verecekler yorgun bedenimde hâla çarpmayı sürdüren bu inatçı kalbin çırpınışlarına.
Sayfa 16
İnsanları sevmek, hayatı sevmek ne iyi şey...
Bir tek insan bütün insanları nasıl sevebilir ki? İki türlü: Biri; çok büyük bir adam olarak. Böylesi ne iyi! Fakat kim bilir bu işin ne eziyetleri vardır. Ne işkencelerle büyük adam olunabilir. Bir de avantürye olarak insanları sevmek vardır. Bu daha çok insanları değil, hayatı sevmek demektir. Avantürye ile büyük adam arasındaki fark da birinin insanlar, diğerinin hayat üzerindeki fazla bilgi ve sevgileridir. Don Kişot'la Cervantes arasındaki farkı anlıyorum.
Sayfa 61 - Gündüz, (35), 15 Şubat 1939
Var hocam, var
" Şimdi kızacaksın ya oğlum, fakat boş ne dersen Bu rezalet beni meyus ediyor atiden Hele baktıkça tam kahroluyorum, elde değil Bizi kim kurtaracak, var mı ki başka nesil? -Var hocam, var: Âsım'ın nesli. "
Ruhu gözlerinden taşıyor, doğru, ne var ki ruh yeterli değil.
Liberal, Soylu Vahşi zamanının geride kaldığını, siyahların kendi kurtuluş mücadelelerinde herhangi bir arabulucuya ihtiyaç duymadığını anlamak zorundadır. Hiçbir gerçek liberal siyah bilincinin gelişmesine hınç beslememelidir. Aksine bütün gerçek liberaller farkına varmalıdır ki adalet kavgasını verecekleri yer kendi beyaz toplumlarıdır. Liberaller, şayet gerçek liberalseler, kendilerinin de baskı altında olabileceklerini kavramalı, dolayısıyla kolay kolay özdeşlik iddiasında bulunamayacakları belirsiz bir "onlar"ın değil, kendi özgürlüklerinin mücadelesini vermelidirler. Bir liberal, mutlak bir şekilde kendini adayarak, beyaz kardeşine şunu öğretmelidir: Belli bir aşamada ülke tarihinin yeniden yazılması gerekebilir ve biz, "renk denen şeyin insanı kalıba sokmaya yaramayacağı bir ülke"de yaşayabiliriz. Siyahlar bunu yeterince duydu. Yani liberal, yağlama makinesi gibi hizmet etmek zorundadır ki biz, Güney Afrika için daha iyi bir istikamet bulma çabamızda vites değiştirdiğimizde, metalin metale sürtürme sesiyle değil, iyi bakılmış bir aracın serbest ve akışkan hareketiyle karşılaşabilelim.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.