2001: Bir Uzay Destanı kitaplarını, 2001: Bir Uzay Destanı sözleri ve alıntılarını, 2001: Bir Uzay Destanı yazarlarını, 2001: Bir Uzay Destanı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"2001" bir evrim öyküsüdür. Uzak geçmişte bir ara, biri ya da bir şey Dünya'ya (muhtemelen evrenin başka yerlerine de) bir monolit yerleştirerek evrimi tetikledi. Evrim daha sonra insanoğlunun ay yüzeyine ulaşmasını sağladı; burada başka bir monolit daha bulundu; bu monolit, monolit yerleştiricilere insanlığın bu kadar ilerlediğinin sinyalini veriyor. Artık insanoğlu, yapay zekanın (HAL gibi) yardımıyla monolit yerleştiricilerle karşılaşmaya cesaret etmelidir. Başarılı olursa, evrimin bir sonraki adımı (her ne ise) başarılacaktır.
Clarke'ın okuduğum ilk kitabıydı. Kitabı okurken ara ara notlar almışım, onları paylaşacağım sizlerle. Bölüm bölüm notlarım:
Birinci Kısım: Eski Çağlarda Bir Gece
En beğendiğim bölümdü. İlk insanların zamanında geçen bir dizi olaydan bahsediyor ve bana "Adem'den Önce, Jack London" izlenimi verdi.
İkinci Kısım: T.M.A.-1
Artık farklı bir gelecekteyiz. Birinci bölümle tek bağlantısı iki dönemde de aynı kristalin(bir çeşit makine) görülmüş olması. Olayı nasıl bağlayacaklarını merak ediyorum.
Üçüncü Kısım: Gezegenler Arasında
Bu bölümde de yeni karakterler çıktı karşıma. Her bölüm başka dünya gibi. Çok akıcı değildi.
Dördüncü Kısım: Sonu Olmayan Boşluk
Başta yine 3. bölümün sıkıcılığı hakimdi ama bölümün ortasından itibaren kitap çok akıcı bir hale büründü. Bölüm olayların birbirine bağlanmasıyla bitti. Bundan sonraki bölümde aksiyon olacağı açık.
Bundan sonraki bölümler için not almamışım çünkü o kadar akıcıydı ki kendimi kaybedip sadece okumaya odaklandım. Kitabın sonu müthiş bitti. Gezegenlerle ilgili biraz bilgi edinebileceğiniz, güzel bir bilim kurgu. Benim çok sevdiklerimden. Kırdığım puan bazen sıkıldığımdan.
Onlarınki bizim hayal bile edemeyeceğimiz bir yalnızlık,sonsuzluğa bakıp orada düşüncelerini paylaşacağı hiç kimseyi bulamayan tanrıların yalnızlığıydı.
Geçip gitmiş olan karanlık yüzyıllarda bir yerlerde, ne görülebilen ne de tutulabilen ve hepsinden daha gerekli bir alet icat etmişlerdi. Konuşmayı öğrenmişler, böylelikle Zaman'a karşı ilk büyük zaferlerini kazanmışlardı. Artık bir kuşağın bilgisini bir sonrakine aktarabilecek, böylece her çağ geçmiş çağlardan fayda görevilecekti.
İnsan, yalnızca o anın farkında olan hayvanlardan farklı olarak, bir geçmişe sahipti ve el yordamıyla geleceği aramaya başlamıştı.
Aynca doğanın güçlerini de kullanabilmeyi öğrenmişti insan. Ateşi kullanmaya başlamalanyla teknolojinin temellerini atmış ve hayvansal kökenlerini geride bırakmışlardı. Taş yerini bronza, bronz ise demire bıraktı. Avcılığı tarım izledi. Kabileler köylere, köyler ise kasabalara dönüştü. Sözler taş, kil ve papirüs üzerine işlenen işaretler sayesinde ölümsüzleşti. Daha sonra felsefe ve dini icat etti. Gökyüzünü tanrılarla doldurdu ve bu pek de yanlış değildi.
Vücudu savunmasızlaştıkça insanoğlunun savaş yöntemleri giderek daha korkunç hale geldi. Taş, bronz, demir ve çelik kullanarak delici ve kesici olan her şeyi denemiş oluyorlardı. Kurban larına uzaktan saldırmayı çok önceleri öğrenmişlerdi. Mızrak, ok ve yay, tabanca ve nihayet güdümlü füze ona sınırsız bir menzil ve yine sınırsız bir güç vermişti.
Bazen kendisine karşı kullanmış olsa da, bu silahlar olmadan insan, dünyasını asla fethedemezdi. Onlara yüreğini, ruhunu koymuştu ve bütün bunlar yüzyıllar boyunca ona iyi bir şekilde hizmet etmişlerdi.
Stanley Kubrick'in çektiği ve bana göre sinema tarihinin en iyi filmi olan 2001: A Space Odyssey (Her ne kadar en sevdiğim filmi Barry Lyndon olsa da) filminin aslında senaryosu olacakken romana dönüştürülmüş başyapıt olarak nitelendirebileceğim kitap. Daha önce dört defa izlediğim bu filmi artık çok daha iyi bir şekilde anlayabiliyorum. Filmi gibi kitabı da oldukça yordu beni ve doydum sanırım, serinin diğer kitaplarını ne kadar merak etsem de okuyacağımı düşünmüyorum.
(Kitaptan sonra filmi her an beşinci kez izleyebilirim.)