Ruhun Ölümü

Jean-Paul Sartre
Savaşı, savaşın iki tarafın karşı karşıya geldiği sıcak ânlarını, savaştan kaçan insanların feci hayatlarını anlatan bir yapıt.
271 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 1965
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

VAROLUŞÇU BİR İNCELEME #3
440 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
“Simon de Beauvoir, boşuna sevememiş Sarte’ı” dedirtti bu kitap; beraber geçen ve okumaya, yazmaya, öğrenmeye adanmış 2 hayat. Entelektüel birikim, duygular ve biraz da zorbaların yol açtığı dönemsel
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
Tükeniş
371 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Öncelikle Sartre nin üç kitabını da bitirmiş olarak aşılamaya çalıştığı felsefeyi anlayabilmek kolay değil tabi ki fakat her kitabında size kendinizi, toplumu, ve en önemlisi özgürlüğü sorgulatmayı başarıyor. Yıkılış kitabı ülkedeki toplumsal analizi çok başarılı bir şekilde anlatıyor, ikinci dünya savaşını ve toplumun savaş hakkındaki düşünceleri, savaştayken bile savaşmak istemeyen halkı, esir düşenleri, kaçmaya çalışanları, barış isteyenleri, açlığı, sefaleti, inancını yitirmişleri ve tabiki tükenişi... Yıkılış kitabı ilk iki kitaba göre oldukça ağır işliyor, karakterlerin kişilik analizlerine daha çok yer verilmiş ve ben kitabın ilk kısmını bir çırpıda bitirmişken ikinci kısmı bitirmek için bir hayli zorladım desem kendimi yeridir. Baş karakterimiz olan Mathieu'ya kitabın ilk kısmında veda ediyoruz; neden gittiğini, neden savaştığını bile bilmeden can veren onlarca asker gibi. Devlet adamları masa başlarında kararlarını verirken savaşı başlatmakta ve bitirmekte hiçbir etkisinin olmadığının farkında olan halkın yıkılışına şahit oluyoruz. Sartre'nin savaş dönemini, varoluşçuluk felsefesini ve özgürlüğü sorgulatmayı çok beğendiğim bir şekilde ele aldığı bu üçleme romandan daha fazlasıdır benim için.
Yıkılış
Yıkılış
Jean-Paul Sartre
Jean-Paul Sartre
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
271 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
J.P. Sartre'den güzel bir eser daha bitmiş oldu. Yazar bu eserinde 1927'lerde yaşanmış olan Almanya ile Fransa arasındaki savaşı kaleme alıyor. Savaş döneminde kendi içinde bulundukları durumu ve karşı cephe olan Almanya'nın sergilediği tutum ve davranışları kaleme almış. O zamanlar Almanya'nın başında Adolf Hitler gibi büyük bir önder bulunduğu için yazar savaşı Fransa'nın kaybetmesini Hitler'e bağlamak konusunda bir itiraftan geri kalmıyor. Ayrıca... Yazar kitapta başka bir şeyi daha itiraf ediyor; Almanların savaşa girmesini biz istedik biz kışkırttık diye de ekliyor. Yazar, yenilen tarafta yani Fransa cephesinde rol aldığı için savaşta esnasındaki baskıyı ve savaştan sonraki Fransa durumunu kaleme almış. Savaşta yenilen taraf olduğunun ne kadar kötü bir şey olduğunu sanırım kitaptan geçene şu ifade özetliyor. İnsanların Almanya'nın zaferinden sonra Fransız olması halinde gidip Almanca öğrenmek isteyip öğrenmeleri. İşte savaş her şeyi yok ettiği gibi insanın vazgeçilmez varlığı olan dilini dahi ortadan kaldırabilecek derecede kötü bir şey. Tüm bunlara bakınca da yazar kitabın ismine neden "Ruhun Ölümü" koyduğunu anlamak pek de zor olmasa gerek.
Ruhun Ölümü
Ruhun ÖlümüJean-Paul Sartre · Morpa Kültür Yayınları · 19971,027 okunma
271 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Yani ne desem bilemedim. Savaş var evet ama öyle etkileyici ve maduriyet dolu bir hikaye göremedim açıkçası. Savaş savaştır daha ne bekliyorsun diyenler olabilir. Fakat etkilenmedim ya! Tatsızdı.
Ruhun Ölümü
Ruhun ÖlümüJean-Paul Sartre · Morpa Kültür Yayınları · 19971,027 okunma
Yıkılış : Varoluşsal Bir Sarsıntı
440 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Jean-Paul Sartre'ın 1938 yılında yayımlanan ve özgün adı "La Nausée" olan, Türkçe'ye "Bulantı" veya bazı çevirilerde "Yıkılış" olarak aktarılan bu eseri, hiç şüphesiz 20. yüzyıl felsefesinin ve edebiyatının en önemli yapıtlarından biridir. Kitap, tarihçi Antoine Roquentin'in Rouen şehrindeki durağan ve tekdüze yaşamını konu alır. Roquentin, hayatına bir anlam katma ve kendini tanımlama konusunda tamamen özgür olduğunu fark ettiğinde, bu özgürlük ona büyük bir anksiyete verir. Sartre'ın bu başyapıtı, insan olmanın getirdiği yükü, özgürlüğün kaçınılmazlığını ve yaşamın anlamsızlığı karşısında kendi anlamımızı yaratma sorumluluğunu cesurca ele alır. Yıkılış'ı okumak, okuyucunun kendi varoluşsal sorgulamalarına cesurca dalmasına olanak tanıyan, unutulmaz ve dönüştürücü bir deneyimdir. Eğer sizde kendinizde ve yaşamınızda bir şeyleri sorgulamak istiyorsanız, bu kitabı okumanızı son derece içtenlikle tavsiye ederim. @Guverte
Jean-Paul Sartre
Jean-Paul Sartre
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
Savaşların hepsi birbirinin aynıdır.
346 syf.
8/10 puan verdi
Ruhun Ölümü ünlü Fransız düşünür ve yazar Jean Paul Sartre’ın az bilinen ama en başarılı eserlerinden birisidir. Türkiye'de geçmişte birkaç baskısı yapılan fakat son yıllarda yeni baskılarına
Ruhun Ölümü
Ruhun ÖlümüJean-Paul Sartre · Ak Kitabevi · 19651,027 okunma
371 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Jean Paul Satre katıldığı 2.ci Dünya savaşının psikolojisini; hem toplu hem bireysel yıkılışın hikâyesini mükemmmel bir dil ve kurgu ile yazarken tarihi tanımlamaya yardımcı olmuş. "Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür " sözüyle ne demek istediğini bu eserinde realist bir duyguyla okuyucuya aktarmış . Okuması zor bir eser çünkü psikolojik tahlillerle durum analizi yaparak savaşın acımasızlığına dikkat çekmiş. Tarihi bir olaya farklı bakış açısı kattığı için okunmalı diye düşünüyorum. İyi okumalar dilerim .
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
440 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Sartre farkını her sayfada hissettiren bir romanın sonuna geldim. Yıkılış yazarın Özgürlük Yolları serisinin son kitabı oluyor. Serinin ilk kitabı kadar sürükleyici olmasa da ikinci kitaptan daha akıcı. Ancak günün sonunda okuduğun kitabın yazarı Jean-Paul Sartre. Bu adam senin boş zamanını doldurmak için yazmıyor. Sürükleyici bir kurmacanın kuçağında da hissettirmiyor. Ağır ağır, hissederek okuman gerekiyor. Belli ki yazarken verdiği emeğin karşılığını istiyor okurundan. Serinin son kitabında önceki kitaplarından tanıdığınız karakterleri okurken yeni isimlerle de tanışıyorsunuz. Zaman 1940 yılı, Almanların Paris'i ele geçirdiği günler. Siz o günlerde farklı karakterler aracılığı ile insanların korkularını, telaşlarını, zayıf da olsa tükenmeyen umutlarını okuyorsunuz. Savaş kitaplarında karşılaşmadığım kadar derin ve gerçek karakterlerin yanı sıra yaşadıkları duygu an an hissettiren satırlar vardı. En çok da bu detaylar nedeni ile okuru etkileyen bir roman olduğunu düşünüyorum. Hiçbir karakter ve duygu yüzeysel değildi. Bir kadın gözünden bakıyorsunuz bazı sayfalarda, bir çocuğun, savaştan kaçan bir fransızın ya da savaşa kişisel egosu nedeniyle katılan bir askerin gözünden. Ve elbette Sartre'ın kendine çok yakın bulduğu, özgürlük arayışında olan felsefe öğretmeninin gözünden. Çok etkilenerek okuduğum bir seri oldu. Karakterlerin duygularını hissederek okumayı sevenlere tavsiye edebilirim. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
371 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Yarın siyah kuşlar gelecek... Bundan sonra tek bir yazarın kitaplarını okuyacak olsam hiç tereddütsüz Sartre'ı seçerim. Her eseri bu düşüncemi pekiştiriyor. Üçlemenin en ağır, ama bana en fazla keyif veren kitabı oldu Yıkılış. Her zamanki Sartre dili -biraz ağır, yorar ve hatta sarsar insanı- bu kitapta da karşımızda. Savaşı, direnişi, işgali ve sorumluluğu daha nasıl anlatabilirdi bilmiyorum. Mükemmel kalem, şahane bir üçleme. İster tek tek okuyun, ister seri halde. Her iki türlü de doyuma ulaşacağınıza emin olabilirsiniz.
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma
371 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
1940 yılında Almanlar'ın kuşatması altındaki Paris'in içinde bulunduğu umutsuzluk üzerine yazılmış. Özgürlük düşkünü bireylerin, düşüncelerinin, hayallerinin, yaşamlarının yıkılışından bahsediliyor buna ek olarak. Tavsiye ederekten; Keyifli okumalar..
Yıkılış
YıkılışJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20191,027 okunma

Yazar Hakkında

Jean-Paul Sartre
Jean-Paul SartreYazar · 60 kitap
Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazarve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur. Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı. 1939 yılında II. Dünya Savaşı başlayınca Fransız ordusuna meteorolog olarak hizmet vermeye başladı. 1940 yılında Almanlar tarafından yakalanıp 9 aylığına hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı sekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı (1943). 1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir. Sartre, hep sol politik görüşe yakın olmuştur. 1956 yılında Macaristan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesine kadar Fransız Komünist Partisi'ni (PCF) desteklemiş, ardından desteğini çekmiştir. Ardından Fransız Komünist Partisi'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nden daha bağımsız politikalar izleyebilmesine dolaylı katkısı olmuştur. 1960'ların sonlarında Sartre, kurulu komünist partileri reddettiği için Maocuları destekledi. Sartre daha sonra Maocularla ittifak halinde olduğunu reddetmiş ve Mayıs olaylarından sonra "Eger biri tüm kitaplarımı yeniden okursa, benim hiç değişmediğimi, hep anarşist olarak kaldığımı anlayacaktır." demiştir. Bundan sonra kendisinin anarşist olarak tanıtılmasını uygun karşılamıştır. Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar verecegini düşünmüştür. "121'ler Manifestosu" olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation'u kurmuştur. 1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolükonusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu. Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlügün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvarolarak belirtilebilir. Sartre'ın Varoluşçuluğu: Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20.yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar söz konusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entelektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir. Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu elbette belli bir şekilde anlaşılan varoluşçuluk anlamında bir felsefe eğilimidir, bunun yanı sıra varoluşçuluğun argümanlarının bir kısmı, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa çok daha öncelerde, örneğin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb. de bulunmaktadır. Ama felsefe tarihi incelemelerinde bir felsefe eğilimi olarak Varoluşçuluğu Pascal ile birlikte ele alıp değerlendirmek yaygın bir tutumdur. Daha sonraları, Soren Kierkegaard varoluşçuluğun anlaşılmasına tam olarak belli bir şekil verir. Buna göre dünyadaki insanın varoluşu bir problematiktir ve felsefenin soruşturulması bunun üzerine yürütülmelidir. İsa, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Varoluşçuluk öyle ki hem edebiyat alanında hem de felsefe alanında etkili olmuş ve çeşitli şekillerde temsilcilerini bulmuştur. Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Albert Camus, Dostoyevski varoluşçuluk dendiğinde akla gelen ve modern varoluşçuluğun temsilcileri olarak incelenen isimlerdir. Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak şekillendirildiği, ama bunun da siyasalı yadsımayan bir etik olduğu görülür. İnsan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Bu felsefede özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur, öyle ki, Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkum edilmiştir der. Sartre'a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır. Öte yandan varoluşçuluk belirtildiği gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20. yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümanizmin kuramsal ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, kendi felsefi konumunu ifade etmek için özgül bir şekilde anladığı anlamda hümanizmi vurgular. Sartre Varoluşçuluk Hümanizmdir der ve bu isimde felsefi bir çalışması vardır. Bulantı Bulantı, Sartre'ın aynı adlı kitabı olmasının yanı sıra, terim olarak da Sarte'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı ("kendinde şey"), insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, "kendi-için-şey"dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak "Varlık ve Hiçlik" kitabında bu noktaları açıklar. Daha sonra da Bulantı romanında edebi bir metin olarak konuyu somut biçimde değerlendirir. Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin'dir. İlk kez yerde gördüğü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını fark eder; çünkü bu anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı. Bu dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantı'dır. Sartre'a göre hissedilen bu bulantı hissi, kişinin varlıkların kendiliğinden varoluşlarının doğurduğu anlamsızlıktan sıyrılmasını sağlar ve onu bilinçli bir varlık olma konumuna getirir. Varoluşçu Marksizm Sartre'a göre Marksizm esas itibariyle varoluşçu bir mantıkla değerlendirilebilir ve değerlendirilmelidir. Marksizm, yapısalcılık gibi kuramcı eğilimlerin iddialarının aksine özünde Hümanisttir; "Marksizm hümanizmdir", der Sartre. Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Sartre, varoluşçulukla Marksizmi karşılaştırarak değerlendirir ve Marksizmin, "çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu" saptamasını yapar. Sartre'a göre; bir Descartes ve Locke dönemi, bir Kant ve Hegel dönemi, ve son olarak bir Marx dönemi söz konusudur. Bu temsilcilerin hepsi, bütün bir kültürün tarihsel ufkunu temsil ederler ve Marx bunların en yetkinleşmiş halidir. Tarihsel bir perspektif olarak Marksizmi kesin bir şekilde önerir ve "insanlık tarihinin tek geçerli yorumu"nun Marksizm ya daDiyalektik Materyalizm olduğunu söyler. "Hiç olmazsa zamanımız için" der Sartre, "marksizm aşılamazdır". Sartre ve Aydın tavrı: Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak her zaman çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülemesine vesile olmuştur. Hem savunduğu hem de uyguladığı aydın tavrı, Sartre'ı entelektüeller arasında özel bir konumda tutar. Öyle ki, Sartre, hem tamamen özgürlükçü ve bağımsız bir konumda bulunup hem de sıkı bağlanımları gerektiren pek çok politik tavrı, tereddüte ya da çelişkilere düşmeksizin sergileyebilmiş ve zamanının bütün sorunları konusunda neredeyse aktif bir tavır sergileyebilmiştir. Bu bakımdan Sartre için, "çağının tanığı ve vicdanı" diye söz edilmesi yanlış olmaz. Sartre'ı Sartre yapan yalnızca felsefi çalışmalarının yetkinliği ve özgül varoluşçu kuramının ilgi çekiciliği değil, aynı zamanda sergilediği aktif aydın tavrıdır. Sartre, bu noktada kuram ve eylem adamı niteliklerini birleştirmiş durumdadır. Sartre'ın anladığı ve savunduğu anlamda aydın, ister eylem alanında ister yazı masasında olsun, esasta aydını aydın yapan nitelik, yaşadığı zamanın dünyasına sırt çevirmeyen, bu dönemin gerçekliklerinden ve çelişkilerinden kaçınmayan, aksine tutumunu ve eylemini bu gerçeklikler ve çıkmazlardan hareketle oluşturup belirleyen tavırdır. Bu anlamda Sartre'ın bir bütün yaşam doğrultusu bu bakışın doğrulanmasıdır. Dolayısıyla da, Sartre'ın sergilediği aydın tavrı ve kişiliği, varoluşçuluğun edebiyattaki yetkin temsilcisi olarak kabul edilen Dostoyevski'nin sözünü onaylar niteliktedir; "Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur." Bu söz Sartre'ın anladığı ve örneğini sergilediği anlamda aydının tavrının da iyi bir açıklanmasıdır.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.