Baban seni görmemiş, varlığını onaylamamış, sana hak ettiğin değeri ve önemi vermemiş, kimse sana özen göstermemiş, tamam... Ama sen artık çocuk değilsin. Senin sahibin sensin. Sen de kendine babanın gözleriyle bakmaktan vazgeç. Kendini yalnız bırakma, sahip çık şu kıza."
Babamla dost olmağı çok isterdim. Şimdi o bir avuç toprak.
Benzer miydik? Belki.
O da kökünden sökülen bir ağaçtı. Ve yalnızdı.
Haysiyetiyle, hatıralarıyla, irfanıyla yalnız.
Beni çokça saran hiçlik duygusu büyük bölümüyle senin üzerimdeki etkinden kaynaklanıyor. Bütün aradığım biraz cesaretlendirme, biraz güleryüz, yolumun biraz açık tutulmasıydı.
Belki bir köşede, sert bakışları, yıkılmaz bir kale gibi duran tavrıyla, ekseriyetle çekinilen ama bir o kadar da sırt dayanan cüssesi; nasıl, ne büyüklükte olursa olsun evlatlarının gözünde dev gibi görünen adam.
"...Ah hocam, babam nasıl bir yaradır içimde bir bilseniz... Ben onun sevgisini kazanmaya çalıştıkça iki misli nefretle gözlerimin içine bakan adam... Babam. Bana öfkeyle bakan gözlerinde bir yudum sevgiyi benden esirgeyen, bana kendimi bir çöp kadar değersiz hissettiren babam."
"Düşünmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk. Düşünmenin ne olduğunu bilsek babam da düşünürdü, ben olmazsam ne yapar arkamdakiler der, gitmezdi. Arkadakiler bilmiyorlardı demek ki. Düşünmenin sadece kendine yanmak olduğunu sanıyorlardı."