Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan haklı hareketin mutlak sürekliliğini kavrayamaz. İnsan herhangi bir hareketin yasalarını ancak o hareketin rasgele seçtiği öğelerini incelediği zaman anlayabilir. Bununla birlikte, insanın yaptığı hataların büyük bir kısmı, sürekli hareketin sürekli olmayan öğelere rastgele bölünmesinin sonucudur. Antik çağlarda sofizm adı verilen ünlü
Sayfa 317Kitabı okudu
Oldukça küçük görünse dahi verilen her çaba eninde sonunda bir işin gerçekleştirilmesini sağlıyor.
Sayfa 149Kitabı okudu
Reklam
Harekete Geçmeyene Yaşam Yardım Etmez. Küçük bir çocukken bir askeri darbe görerek büyüdüm. O gün içimde harekete geçtim. O silahın arkasında kim var? Bizim askerimiz bize neden silah doğrultuyor? Okudum, araştırdım, içlerine girdim, karanlık sicillerini tuttum. Ekonomik kriz üretenleri nasıl vurgun vurarak bundan dolayı büyüklenenleri
Hayat hiç kimse için tozpembe değildir. Yaşam küçük büyük zorluklar ve sorunlarla çevrilidir. Bu kötü bir hâl değil insanı kemâle erdiren bir lütuftur. Zenginlik veya fakirlikle, makam mevki veya sıradanlıkla, başarı veya başarısızlıkla sınanan insan; sınavı kazanmak için çaba sarf eder. Çabalarken olgunlaşır, iyi bir insan olma yolunda büyük mesafeler kat eder.
... bakire, meleğin kılıfıdır. Kadın olununca melek gider ama daha sonra dönüp anneye küçük bir ruh getirir. Yaşamın akışında bir gün anne olacak olanın içinde uzun süre çocukluğu kalır, küçük kız genç kızda var olmaya devam eder, o bir çalıbülbülüdür, "Uçup gitmemesi ne hoş!" der onu görenler. O sevimli, o cana yakın canlı evin içinde
Sayfa 48 - 4.Basım, Nisan 2021
Bal yapan arılar yetiştirebilmek için kimsenin çalışmak zo­runda kalmayacağı bir yer gibi düşlemektedirler cenneti. Bal orada geniş ırmaklar halinde akmaktadır, kimsenin serçe parmağını oynat­ması gerekmemektedir. Söylemek bile gereksiz, süt de aynı biçimde, en küçük bir çaba harcamaksızın, dereler halinde akmaktadır.
Pdf
Reklam
Bazen hapishane amirlerini şaşkınlığa düşüren şöyle olaylar meydana gelir: Birkaç yıl gayet uslu oturan, hatta diğerlerine örnek gösterilen, hal ve hareketleri yüzünden onbaşılığa seçilen mahpus, durup dururken şeytan dürtmüş gibi kafayı çekip ortalığı kasıp kavurur, amirlerine zehirli bir dille saygısızlık eder, belki de bir cinayet işleyiverir ya da tecavüze kalkışır. Bütün amirler şaşkınlık içindedirler tabii. Oysa tüm bunlar, ezilmiş, sindirilmiş bir insanın küçük görülmeye, şerefsizliğe karşı duyduğu nefretin dışavurumundan, acılar içindeki bir ruhun başkaldırısından başka bir şey değildir; hatta böyle bir insandan beklenebileceklerin en azıdır. Diri olarak gömülen, mezarda kendine gelince tabutun kapağını yumruklar, kurtulmaya çalışır; oysa biraz düşünebilse, bütün çabalarının boşa gideceğini kolayca anlar. Gel gelelim o durumda kimin kafası işleyebilir ki; bir çılgınlık anıdır bu. Burada bir noktaya daha dokunalım: Mahpusun benliğini korumak için gösterdiği her çaba suç sayılır; bu da ona mubah görülmüyorsa işlediği suçun ağır ya da hafif olmasının ne önemi olabilir? Eğleniyorsa, çılgıncasına eğlenir; bir kötülüğe niyetliyse, bunu çekinmeden cinayete kadar vardırır. Bir kere başladıktan sonra, artık tam anlamıyla kendini kapıp koyuvermiştir, onu tutmak imkânsızdır! En iyisi, işin bu aşamaya gelmemesini sağlamaktır. Her şeyi sakince halletmek gerekir. Ama bunu nasıl başarmalı?
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hayatında hiç bu kadar zorlanmamıştı sanki. En güç işler bile bunun yanında çocuk oyuncağı kalırdı. Alnında küçük nem damlaları birikmiş, gömleği alışık olmadığı bir sürü şeyi aynı anda yapmak için gösterdiği çaba nedeniyle ter içinde kalmıştı. Daha önce hiç yemediği gibi yemek, kendine yabancı yemek aletlerini kullanmak, her bir yeni aletle nasıl başa çıkacağını öğrenmek için etrafa kaçamak bakışlar atmak, zihnine dolan izlenim selini düzenlemek ve sınıflandırmak; kıza duyduğu arzunun kendisini hissizleştirip donuklaştıran ve canını acıtan bir huzursuzluğa bürünüp aklını karıştırdığının farkına varmak; onun hayatına ulaşmak için duyduğu büyük dürtüyü hissetmek; ona nasıl kavuşacağına dair belirsiz plan ve kurguların peşinde giderken sürekli yoldan çıkan zihnine hâkim olmak zorundaydı.
Ormanda vahşi hayvanlar bol olmasına rağmen, hayvansal ürünler Yanomami halkının besin arzının yalnızca küçük bir yüzdesini oluşturur. Ayrıca, rehberimiz bize ev hayvanı olarak besledikleri evcil hayvanlarını veya sadece ruhani amaçlar ve törenler için kullandıkları kuş yumurtalarını asla yemediklerini anlatmıştı. Kadınlar, bahçelerde bir tür
niyetim yürüyerek her hatırayı yepyeni ve canlı bir şekilde içimden geldiği gibi yaşamaktı. Küçük bir çocukken, gezintilerimin aşmamam gereken son sınırı olan ıhlamurun altındaydım işte! Ne kadar da farklı! O zamanlar bilinçsiz bir mutlulukla bilmediğim bir dünyaya özlem duyar, orada iç dünyama birçok zenginlik ve zevk katacağımı, çaba içindeki özlemle dolu kalbimin boşluğu doldurup mutlu olacağımı düşünürdüm. Şimdi uzaklardaki o dünyadan geri döndüm - ah dostum hem de boşa giden birçok ümit ve gerçekleşmeyen birçok tasarıyla!
Reklam
Liberal­ler egoizme kin beslemekteler, çünkü egoist, bir mesele söz konu­su olduğunda, o mesele için değil, kendi çıkarı için çaba sarf eder; o meselenin kendisine faydalı olmasını ister. Bir meseleye, o me­seleye özgü "mutlak" bir değer atfetmezsem, onun değerini kendi içimde ararsam, bu egoistliktir. Egoistçe davranmanın en tiksinti uyandıran örneklerinden biri olarak, getireceği gelire göre eğitim dalı seçmek gösterilir. Bu tutum bilimin kutsallığını alçakça ayak­lar altına almak anlamına gelir. Ama bilim, kullanıp harcanmak için değilse, ne işe yarar? Eğer bir kişi onu ekmek parası kazan­mak için değerlendirmekten daha iyi bir amaç gütmüyorsa, belki onun egoistliği küçük hesaplar peşinde koşmaktan ibarettir, çünkü bu egoistin gücü kısıtlıdır, ama bu tutumun egoistçe olduğunu ileri sürüp bilimin kutsallığını ayaklar altına alıyor diye suçlamalarda bulunmak, ancak bilim fanatiği bir kişinin bakış açısı olabilir.
Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle der:
İnsan başkalaşım yaratmaz. Yaptığı, yalnızca organik varlığını bilmeden yeni yaşam koşullarının içine sürmektir. Bunun düzenlenmesi için harekete geçen Doğa, böylece çeşitliliğe etken olur. Ne var ki, insan, kendisine Doğa tarafından sunulan çeşitlilikleri seçebilir ve seçmektedir de. Böylece bu çeşitliliklere istediğince sahip çıkmaya çaba gösterir. Örneğin, kendi yararı ya da zevki için hayvan ya da bitkilere şekil vermeye çalışır. Bunu belirli bir yöntem uyarınca istemiyle yapacağı gibi, kendisine en yararlı gördüklerini koruyarak hem bilinçsizce, hem de soylarını değiştirmeyi amaçlamadan da yapabilir... Hepsi de hayatta kalamayacak kadar çok yaratık doğmaktadır... Yaratıklardan birinin rekabet alanına giren başka biri Üzerindeki yaşça ya da mevsimlik üstünlüğü veya ortamın fiziksel koşullarına çok küçük bir derecede bile göstereceği uyum üstünlüğü, terazinin kefesini onun lehine çevirecektir.
Türk Efsaneleri
Türk Efsaneleri Kim demiş Türkler denizci bir ulus değil diye! İnsanlığın ikinci atası Nuh Türk olup insanlığı gemisi ile Anadolu'da kurtardı. Son Türk efsanesini canlı ölüler ibreti ile mahşer tufanı efsanesi olarak yaşıyoruz. Yaşananlar yaşandı, yaşanacaklar yaşanacak. Yaşadıklarınıza bir anlam veremiyorsanız, ilmi bir mana ile
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Çaba yoksa bitmesi kaçınılmaz...
Sonra o ilişkiye gözün gibi bakman lazım, çürümesin, çökmesin, eskimesin. Ona hayatını vermen lazım. Bunlar yoksa heves balon gibi bir şey, sönüp gidiyor.
Sayfa 36 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.