Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

murat çalışkan

BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR ANCAK BAZILARI DİĞERLERİNDEN DAHA EŞİTTİR
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
"Bana hayatımı unutturan bir şey vardı üstümde...Fazladan bir şey... Aşk.."
Bir kitap okumuştum. Adını hatırlamıyorum. İçinde bir domino teorisi vardı. Domino taşlarını bilirsin. Önce özenle dizilirler sonra tek bir fiskeyle hepsi teker teker yıkılır. Ancak romandaki hikayede domino taşlarından oluşmuş zincirin iki tarafına da aynı anda dokunuluyor. Ve zincir aynı anda iki taraftan yıkılmaya başlıyor. Zincirdeki domino taşı sayısı tek. İki uçtan birbirini yıkarak ilerleyen taşlar tam ortadaki taşın iki yanına da aynı anda çarpıyor. Ortadaki taş aynı anda, aynı güçte iki darbeyi, iki tarafından aldığı için ayakta kalıyor. Bütün yıkılmış taşların arasında tek başına duruyor. Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. Yıkılıyorlar teker teker ve şimdi ki zaman kalıyor ayakta. Geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. Şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. Hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar. Geçmiş, anılarla zihnimde, gelecekse tahminlerimle zihnimde. Hepsi acı dolu. Hepsinde kırılan hayaller var. Her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. Bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. Yani yaşlanıyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Tabiî her anın içinde üç zamanında yaşayarak yaşlanıyorum ve bu beni delirtiyor. İnsanın üç zamanlı bir canlı olmasından nefret ediyorum. Aynı anda geri, park ve ileriye takılmış otomatik vitesli bir arabanın motoru ne gürültü çıkarabilirse, bin katını ben her saniye aklımda duyuyorum. Gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir
"Bence kadın ya da erkek fark etmez, aşk herkesi aptallaştırır."
Reklam
Bir insanı sevmek onu, zayıflıkları, zaafları, yanlışlarıyla birlikte kabul etmek demekti.
Ne derlerse desinler aşk yaşamdaki en önemli duygu değildir. Aşk kaypak, sahte, kalıcılığı olmayan, tutarsız bir güdüdür.
Hayat kudurmuşçasına akan bir ırmağa benzer, insanoğlu ise bu ırmağın azgın sularında yolculuk yapan bir dal parçasına. Bu yolculukta değişmeyen iki olgu vardır; ilki yalnız olduğun, ikincisi ise ne kadar uzun sürse de yolculuğunun ölümle sınırlı olması...
Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi ? Bence hiç biri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini .
Sayfa 459Kitabı okudu
Bazı insanlar, sevdiklerini, belli bir çevreyle beraber değerlendirirler.
Reklam
Fyodor Dostoyevski, insanın ancak acı çekerek olgunlaşacağını söyler.
“Birine aşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir.”
Düşüncenizi yenilemeden kendinizi değiştiremezsiniz.
İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya, açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. İşte anahtar kelime bu; hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.
“Vapurda, trende, tramvayda, tünelde hülasa bütün nakil vasıtalarında yanınıza rastlayan bayanı öyle yiyecek gibi süzmeyiniz. O bir moda mankeni değildir ki üstünü başını seyredesiniz.”
Oğul! Padişahlar, elinde terazi tutmuş bir kimselere benzerler. Sen padişah olunca teraziyi doğru tutmanı isterim. II. Murad Han
Reklam
"Mademki insanlar birbirine acı veriyordu, o zaman en güzel şey hayata meydan okumak ve mutlak bir yalnızlığı seçmekti."
Bu dünyadaki her trajedi küçük ve masum bir adımla başlar.
Ne kadar çok severseniz sevin, insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım.
Geçmiş, geleceği içinde saklayan sırlarla dolu bir aynadır. Eğer o aynaya yeterince bakarsan zamanın sırrını da görürsün, hayatın manasını da.
Sayfa 205Kitabı okudu
Babasının gölgesinde yaşayan çocuklar asla büyüyemezler.
Reklam
Yabancı düşmanlığı asla yok olmayan bir virüs gibiydi. Fırsatını bulur bulmaz insanlığın ruhunu ele geçiriyordu.
Babasız çocuklar tanrıya sığınırdı ama o tanrı olmayı seçti.
Siyah gözlerimde yaşlar kurumadan kalbinden vuruldu. Nişan o kadar iyi alındı ki dudaklarından “anne” diye bir şikayet bile çıkamadı...
Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne de insanlar bu kadar inceliği.
Sayfa 350Kitabı okudu
"Sıkıntıyla kalktım yataktan. Elim ışığa uzandı, son anda vazgeçtim, karanlıkken de yeterince çirkindi dünya."
Reklam
Hiçbir memleket, aydınları tarafından bu kadar kancıkça terk edilmemiştir.
Sayfa 383Kitabı okudu