Dikkat spoiler içerir!
Yusuf Güroğulları'nın ilk kitabı olan Düş Sarısı ile karşınızdayım. Dört tane öyküden oluşan bu kitapta aşkın enginliğini okuyucularının önüne sunmuş yazar.
Aşk duygusunun kişiden kişiye değiştiğini düşünenlerdenim. Kimine göre basit bir ilişkiden ibaret olan aşk, kimine göre de hayatın kendisi olmuştur.
Bu dört tane
16 Haziran 2017
Çok üzgünüm, ama tıbbın etikle hiç alakası yok; her hastalık kendi başına bir anarşik eylem, doğaya bir başkaldırış; bundan dolayı onu yenmek için elden gelen her şeyin, ama her şeyin yapılması gerekiyor.
Ele geçen her fırsattan faydalanmak gerekir, çünkü yalnızca iyi niyet ve doğruluk bugüne kadar ne insanlığın ne de bir tek insanın iyileşmesine yardımcı olabilmiştir.
Çakan şimşeğin parıltısından gözlerim neredeyse körleşmiş olmasına rağmen, ne yıldırım ne de fırtına beni birkaç dakika önce yaşlı adamın minnettarlıkla ellerimi öptüğü andaki kadar dehşete düşürebiliyordu.
Şiddetli duygusal çalkantıların ardından insanın uykusu da derin ve deliksiz oluyordu.
Şu ana kadar bana hep sabır dendi, biraz daha sabır! Peki ama nereye kadar, insanın ne zamana kadar sabretmesi gerektiğini de bilmesi gerek. Biri bana altı ay, hatta bir yıl daha sonra her şey düzelecek diyebilseydi, iyi diyecektim ve benden istenen her şeye katlanacaktım...
Aslına bakılırsa söylemeye hakkım olandan fazlasını söylemiş olsam da acıma duygusundan kaynaklanan yalanım bu insanların mutlu olmasını sağlamıştı ve bu asla bir suç ya da haksızlık sayılamazdı.
Öylesine bir coşku içindeydim ki, kendi kabıma sığamıyor, her eve girmek, her yabancıyla sohbet etmek, içimdeki tüm duygularımı onlara açmak, hissettiklerimi çevreyle paylaşmak, heyecanımı, coşkumu onlara da armağan etmek istiyordum.
Stefan Zweig | Sabırsız Yürek
15 çarpıcı alıntı:
1. “Papalagi (beyaz adam), tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuğun içinde oturur. Toprak kurdu gibi, taşların arasında yaşar. Sağı, solu, altı, üstü hep taşlarla örtülüdür.”
2. “Yalnız yolunu şaşırmış, hastalıklı ve Tanrı’nın elini elinde hissetmeyen bu taştan yarıklar arasında güneşten, ışıktan ve yelden yoksun kalarak mutlu
i.hizliresim.com/zja7X7.jpg
Evvela incelemeye şu soru ile başlamak gerekiyor: ‘İnsan neyle yaşar?’ Bu sorunun cevabı kitapta anlatılan hikayelerde açıkça belirtiliyor. İncelemenin sonunda bu sorunun cevabını zannımca vereceğim.
Tolstoy’un kaleme aldığı ‘İnsan neyle yaşar’ kitabı temelde aynı değerler üzerine oturan, 6 farklı kısa
ŞAİR HASAN HÜSEYİN İLE ÖĞRETMEN AZİME’NİN BİTMEMİŞ AŞK HİKAYESİ...
Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in ölümüyle yolları kesişen iki insanın aşk hikayesini... O yıllarda bir edebiyat öğretmeninin solcu bir şaire aşık olması, öyle sıradan bir şey değildi. İnsanın aşkının arkasında dimdik durması ise, pek çok kişiyi öfkeye boğmaya yetiyordu.
“Yalnız adam bir merdiven
Bir yere götürmez insanları
Ve sarayların bütün kapıları
Farksızdır ona bir zulümden
Yalnız adamın eğiktir kolları
Nefesi çizgi çizgi gözü bir tane
Yastığı başka yerde
Uykusu sokak kadını
Yalnız adamın parmakları rüzgâr
Kül olur ona ne verilirse
Hiçbir şey alamaz hattâ zevk bile
Tozdan başka onu bulsa da tekrar
Yüzü yok yalnız adamın
O ancak yağmur için pencere
Ve gördüğün ağlayışlar onun üstünde
Âdeta parçası manzaranın
O kayıp bir mektuptur ancak
Yanlış adres mi vardı yoksa üzerinde
Sevgiler diyordu ama kime
Hangi eller onu yırtmış olacak”
Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in ölümüyle yolları kesişen iki insanın aşk hikayesi...
O yıllarda bir edebiyat öğretmeninin solcu bir şaire aşık olması, öyle sıradan bir şey değildi. İnsanın aşkının arkasında dimdik durması ise, pek çok kişiyi öfkeye boğmaya yetiyordu. Mücadelelerle geçen bir hayatın ortasında Hasan Hüseyin’in şiiri gibi
Oğuz Aktürk ''Alıntılarla Yaşıyorum'' okuma grubunda bu ay Oblomov kitabını okuduk. Grubu herkese tavsiye ederim, yeni katıldım, gayet güzel.
Kitap alegorilerle dolu, derin bir kitap. Bu alegorileri ve göndermeleri incelemede vereceğim:
Uzanmak İlya İlyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş
insanlarda olduğu gibi bir
GÖRÜCÜ
İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. Elbiselerimi değiştirip hemen odama çekilip uzanmak istiyordum.
--Anne! Ben geldim!
Mutfaktaydı. Sesimi duyunca ellerini havluya silerek yanıma geldi. Gülümsüyordu.
--Hoş geldin, aslan oğlum. Hay maşallah. Seni yaradana kurban olurum ben.
Şaşırmıştım. Ama hemen kendimi toparladım. Ne de olsa böyle bir