Oğuz Aktürk ''Alıntılarla Yaşıyorum'' okuma grubunda bu ay Oblomov kitabını okuduk. Grubu herkese tavsiye ederim, yeni katıldım, gayet güzel.
Kitap alegorilerle dolu, derin bir kitap. Bu alegorileri ve göndermeleri incelemede vereceğim:
Uzanmak İlya İlyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş
insanlarda olduğu gibi bir
i.hizliresim.com/zja7X7.jpg
Evvela incelemeye şu soru ile başlamak gerekiyor: ‘İnsan neyle yaşar?’ Bu sorunun cevabı kitapta anlatılan hikayelerde açıkça belirtiliyor. İncelemenin sonunda bu sorunun cevabını zannımca vereceğim.
Tolstoy’un kaleme aldığı ‘İnsan neyle yaşar’ kitabı temelde aynı değerler üzerine oturan, 6 farklı kısa
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
GÖRÜCÜ
İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. Elbiselerimi değiştirip hemen odama çekilip uzanmak istiyordum.
--Anne! Ben geldim!
Mutfaktaydı. Sesimi duyunca ellerini havluya silerek yanıma geldi. Gülümsüyordu.
--Hoş geldin, aslan oğlum. Hay maşallah. Seni yaradana kurban olurum ben.
Şaşırmıştım. Ama hemen kendimi toparladım. Ne de olsa böyle bir
~CEHENNEM~
Artık sokağa çıkacak takati kalmamıştı İhsan beyin... Her sabah mutlaka gittiği çorbacıya gidecek gücü dahi yoktu ayaklarının sancısından... Uzun uzun aradı masanın çekmecelerini... Nihayet bulmuştu lokantanın kartını...Yakın gözlüklerini takıp numarayı çevirdi...
-"On kere çaldı telefon. Ağaç olduk burda.Hadi uzatmada bir kase
Bu bir İnceleme Değil!
YAZIŞMALI SÖYLEŞİ
Soru — İdam istemiyle yargılanan bir yurttaşsınız. Şiir dalının birinciliğini kazanmak sizde nasıl bir duygu, ne gibi düşünceler yaratıyor?
Yanıt — ödülü düşlemek, onu almaktan daha mı güzeldi diye sorduğum oldu kendi kendime. Bu soru, ödülün ilk şaşkın sevinci durulmaya başlarken ağırlığını duyurdu.
Bir keresinde arkadaşlarından birine anal sekse olan düşkünlüğünden bahsetmişti ve adı hemen "kıç becerene" çıkmıştı. Bu kelimeden nefret ediyordu. Bu izah edemediği bir saplantıydı işte. Sadece karanlıkta yapıyordu ve hemen ardından da karanlıkta duş alıyordu. Ayrıca bu işin içindeki ironinin de farkındaydı: yemek yemi eylemi,
15 çarpıcı alıntı:
1. “Papalagi (beyaz adam), tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuğun içinde oturur. Toprak kurdu gibi, taşların arasında yaşar. Sağı, solu, altı, üstü hep taşlarla örtülüdür.”
2. “Yalnız yolunu şaşırmış, hastalıklı ve Tanrı’nın elini elinde hissetmeyen bu taştan yarıklar arasında güneşten, ışıktan ve yelden yoksun kalarak mutlu
Dikkat spoiler içerir!
Yusuf Güroğulları'nın ilk kitabı olan Düş Sarısı ile karşınızdayım. Dört tane öyküden oluşan bu kitapta aşkın enginliğini okuyucularının önüne sunmuş yazar.
Aşk duygusunun kişiden kişiye değiştiğini düşünenlerdenim. Kimine göre basit bir ilişkiden ibaret olan aşk, kimine göre de hayatın kendisi olmuştur.
Bu dört tane
_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır.
_Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır.
_Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır.
_Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır.
_Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir.
_Görünen değişiyor,
Bu incelemeyi kısa yapmaya çalışacağım ve bu benim ilk incelemem bu yüzden umarım acemiliğimden dolayı bir hata yapmam, öncelikle bunu belirtmek istedim :)
Kitabımız, Scrooge adında bir adam üzerinden ilerliyor. Bu adam bence çok huysuz bir adam, asla mutlu olamayan insanların mutlu olmasından hoşnutsuz olan, cimri, açgözlü bir insan.
24
16 Haziran 2017
Çok üzgünüm, ama tıbbın etikle hiç alakası yok; her hastalık kendi başına bir anarşik eylem, doğaya bir başkaldırış; bundan dolayı onu yenmek için elden gelen her şeyin, ama her şeyin yapılması gerekiyor.
Ele geçen her fırsattan faydalanmak gerekir, çünkü yalnızca iyi niyet ve doğruluk bugüne kadar ne insanlığın ne de bir tek insanın iyileşmesine yardımcı olabilmiştir.
Çakan şimşeğin parıltısından gözlerim neredeyse körleşmiş olmasına rağmen, ne yıldırım ne de fırtına beni birkaç dakika önce yaşlı adamın minnettarlıkla ellerimi öptüğü andaki kadar dehşete düşürebiliyordu.
Şiddetli duygusal çalkantıların ardından insanın uykusu da derin ve deliksiz oluyordu.
Şu ana kadar bana hep sabır dendi, biraz daha sabır! Peki ama nereye kadar, insanın ne zamana kadar sabretmesi gerektiğini de bilmesi gerek. Biri bana altı ay, hatta bir yıl daha sonra her şey düzelecek diyebilseydi, iyi diyecektim ve benden istenen her şeye katlanacaktım...
Aslına bakılırsa söylemeye hakkım olandan fazlasını söylemiş olsam da acıma duygusundan kaynaklanan yalanım bu insanların mutlu olmasını sağlamıştı ve bu asla bir suç ya da haksızlık sayılamazdı.
Öylesine bir coşku içindeydim ki, kendi kabıma sığamıyor, her eve girmek, her yabancıyla sohbet etmek, içimdeki tüm duygularımı onlara açmak, hissettiklerimi çevreyle paylaşmak, heyecanımı, coşkumu onlara da armağan etmek istiyordum.
Stefan Zweig | Sabırsız Yürek