Saat... Altıya on var. Evdekiler şimdi meraklanıyorlardır. Koşamam ya. Içeri girdim mi üzüntüler unutulur. Annemin yüzü güler. Babam odadan - Kim gelen?' diye sorar. Hepsi bu. Nerde kaldığımı bile sormazlar. Bu güvende sıkıcı, küçültücü bir şey var. Oysa biliyorum, babam üzülüyor. Saat beşi geçti mi aklına binbir kötü şey geliyor. Yine de 'Çocuklara güven ilkesi'nin dışına çıkmaz. Ah, babamın şu 'ilke'leri... Sonra odam: Masa, karyola, kitaplar. Benim inim. Bu gece bir kapansam oraya. Üzgünüm. Ama çok kalamam. Sami kapıyı yumruklar: 'Yemeğe, yemeğe.' Canım istemiyor desem başıma toplanırlar. Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: Yalnız kalabilmek için."
.
Apartmanın adı Beş Sevim. Değiştirmedim. Cinperili bir apartman için kusursuz bir isim! Beş Sevim Apartmanı'nın bodrum katında yaşıyorum artık. Benim de eşyalarım bir deliye yetecek kadar. Odam tıpkı diğerlerininki gibi, ne fazla ne eksik bir eşyam var. Yanlış! Fazladan bir çalışma masam var. Ve yatağım yer yatağı. Çünkü artık yatağımın altına girmelerini istemiyorum. Onlar da yorganın üstüne gelip çörekleniyorlar. Bazen de aynanın içinden bana bakıyorlar. Görmezden geliyorum. Yataktaysam nefesimi tutup saatler boyu sayı sayıyorum. Sonunda sıkılıp gidiyorlar. Aynanın içinden bana baktıklarında da umursamıyorum. Yine sıkılıyorlar. Onlar sıkılmaya gelmezler. Hata yapıyorum. Öyle bir yol bulup içime girecekler ki kendimle bile baş edemez hale geleceğim. O yüzden elimi çabuk tutmamda yarar var.
.
Kalabalıklardan, sığlıktan hoşlanmıyordum. Hep kendi halime kalayım, sessizce çalışayım, okuyup yazayım istiyordum. Bir odam olsun, kitaplığım, yatağım, duvarlarda gönlümce
tablolar, eşyam temiz ve düzgün... Bundan hoşlanıyordum. Kalabalıktan, gürültüden bıkmıştım. Doğayı seviyordum, ağaçları, çiçekleri. Küçük bir bahçem olsun isterdim. Toprağı kendi elimle işleyeyim. Bitkileri sulayayım, yetiştireyim.Ağaçlara dokunayım. Onları seyredeyim uzun uzun...