Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Bütün dünya vardı karşımda oynayabileceğim. Ama ben ölümü seçiyordum. Çünkü hakkında tek bir fikir bile yürütemediğim ama adını bildiğim aklımdaki tek şeydi. Ve insan yeni oyun arkadaşları arıyor. Tanımadıklarıyla oynamak. Daha heyecanlı. Onu da tanıyayım, bırakırım peşini. Fazla uzun sürmez, ondan da nefret ederim. Ben Kayra, yaşayan en karmaşık ruhum."
İçinde ‘nasıl anlatılır’ını bilmediğin bir boşluk. Ruhunda sana ait ama sana benzemeyen bir alan. En çok onu arıyorsun. En çok ondan kaçıyorsun. Bir tanımı yok. Kitaplarda yok, şarkılarda, şiirlerde yok; gündelik yaşamın içinde en ufak emaresi yok. Onu bulamadığından bileğin kağıtlara düşüyor. Onu bulamadığından aydınlıklardan siliniyor
Reklam
Schiller'in dediği gibi, elbette hepimiz Arkadia'da doğduk: Yani dünyaya mutluluk ve haz istemleriyle dolu olarak geliriz ve bunları gerçekleştirme yolundaki budalaca umudu besleriz. Oysa, aslında çok geçmeden yazgı gelir, bizi haşince yakalar ve hiçbir şeyin bizim olmadığını, salt tüm malımız ve mülkümüz, çoluğumuz çocuğumuz üzerinde değil, hatta kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız ve hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışılmaz bir hakka sahip olduğu için her şeyin kendisine ait olduğunu öğretir bize. Ama yine de, bir süre sonra deneyim gelir ve mutluluğun ve hazzın, yalnızca uzaktan görünen, yanına yaklaşıldığında yitip giden bir serap olduğu, buna karşılık dertlerin ve acıların gerçeklikleri olduğu, kendilerini dolaysızca temsil ettikleri ve ne yanılsamaya ne de beklentiye gerek duydukları kavrayışını getirir. Bu ders yararlı olursa, mutluluğun ve hazzın peşinden koşmayı bırakırız ve daha çok, acının ve dertlerin giriş yolunu olabildiğince daraltmayı düşünürüz. Ondan sonra, dünyanın sunabileceği en iyi şeyin, acısız, dingin, katlanılır bir yaşam olduğunu öğreniriz ve bu yaşamı, daha güvenli bir biçimde gerçekleştirebilmek için istemlerimizi bunlarla sınırlarız. Çünkü çok mutsuz olmamanın en güvenilir yolu, çok mutlu olmayı istememektir.
Eğer bir millet büyüklük ve kahra­manlık özelliklerini taşıyorsa ondan yıldırımlar doğar, kahra­manlar çıkar. Eğer halk kitlesi nemli bir buhar yığınından ibaretse, hiçbir güç ondan yıldırım çıkartamaz.”
Bir başkası oluveriyorum bu şehirde. İstanbul bir garip şehir, insanı kendine benzetiyor. Sır veriyor sana, kendini ondan bir parça sayıyorsun.
Reklam
Ve şimdi yalnız ondan değil, kendinden de kaçması gerekiyordu. Çünkü ondan kaçmakla kendini ateşten kurtaramayacağını görüyordu.
Kaşıkçı Elması
Hurşit Paşa, Vasiliki'yi, Tepedelenli'nin sakladığı hazinesini ortaya çıkarmak için günlerce sorguladı ise de Vasiliki konuşma­ dı. Hazine de bulunamadı. Hurşit Paşa buna rağmen kasada muhafaza edilen Vasiliki'nin boynuna taktığı Kaşıkçı (Pigot) Elması ile İstanbul' a döndü. Tepedelenli, görür görmez sevdiği kuyumcunun dünya güzeli kızı Vasiliki ile Yanya'da muhteşem bir düğünle evlenmişti. Düğün hediyesi olarak da Pigot isimli bir Fransız subayının, Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden aldığı ve ünlü Kazanova'nın sattığı, ondan da Napolyon'un annesinin aldığı, ancak oğlunun Elbe Adası'na sürüldüğü dönemde onu kurtarmak için paraya ihtiyaç duyan Bayan Napolyon'un müzayedeyle sattığı 86 kratlık Kaşıkçı (Pigot) Elması'nı satın alarak, Vasiliki 'nin boynuna takmıştı.
karşımda bir hikaye anlatıcısı varken ondan koparabildiğim kadar hikaye toplamak istiyorum.
Sayfa 25
İçinizde "Nedir bu saadet?" diye soranlar bulunur diye söylüyorum: Bu saadet her şeyden önce hayat­ ta olmak ise, ondan hemen sonra da sıhhatte ·ol­ maktır. Elimizin, ayağım'ızın tutmasıdır. Merdivenleri patır patır çıkabilmemiz, sağa, sola istediğimiz gibi seğirtebilmemiz, nefes alıp verdiğimizin farkına var­ mayışımız, kalbimizin, midemizin, böbreğimizin, safra kesemizin vücudumuzun neresinde olduğunu düşünmek lüzumunu bile hissetmeyişimizdir. Ağzı­ mıza iki lokma yemeği alıp zevkle çiğneyebiliyor, dünya nimetlerinin tadını alabiliyor muyuz? Ona bakmalı! Saadet bu yemeğin, dünyanın en usta aş­ çıları tarafından pişirilip gümüş tabaklar içinde önü­ nüze konmasında değil; hizmetçilerin, uşakların et­ rafınızda dört dönmesinde de değil, nasıl hazırlan­ mış olursa olsun, onu keyifle yiyebilmenizdedir.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
...Bu gece de ondan bir hikâye çıkacağı benziyordu.
Sayfa 183 - Metis Yayınları, Yedinci Basım: Temmuz 2023Kitabı okuyor
Zaman insana çok şey veriyordu. Lakin insanları alıyordu ondan. Yalnız hem de yapayalnız bırakıyordu.
Rızık, inancımıza göre takdir edildiği kadardır. Kazanç da öyle, nasip meselesidir. Yavaşlamak önemli. Hizmet için dahi olsa hıza teslim olmayın, kapasiteniz belli. Her hizmet iki vasfa haizdir. Biri size tatmin verir, sevaptır; biri de size bir ucub geti­rir, bilinir, görülür hale gelirsiniz. Ondan korunmak zordur.
"Kurban etmeye nerden başlayacaksın? Hangi kabilelerden? Ne zaman Hintlilere sıra gelecek? Ne zaman Araplara ya da Somalilere geçeceksin? Ve ondan sonra kim olacak günah keçin?" . "Günah keçisiymiş! Sorun da bu," diye gürledi. "İşte bu yüzden hiçbir şey yapamıyoruz. Hepimiz kendimizi sırasını bekleyen kurbanlar olarak görüyoruz. Birinin çıkıp gelmesini, bize yardım eli uzatmasını bekliyoruz. Kendimiz bir şey yapmıyoruz. Sıradaki kim olacak? Eh, biz olacağız, er ya da geç. Bu konuda bir şey yapmazsak öyle olacak."
Sayfa 96 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okuyor
Zira kitaplarında hakları vardır diye inanıyor o. Öte alemde yakasına yapışsalar da sorsalar ondan haklarını? Ne diyecek? Hakkına girmekten korkuyor o. Kitapların hakkına girmekten…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.