Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hastalık, yaşlılık ve ölümü hiç görmemiş ve onların ne olduğunu bilmeyen genç, mutlu prens Sakya-Muni, bir gezinti sırasında görünüşü perişan, dişleri dökülmüş, salyaları akan bir ihtiyara rastlar. O zamana kadar ihtiyarlığın ne olduğunu bilmeyen prens, şaşkınlık içinde arabacısına bunun ne olduğunu, adamın nasıl olup da bu acınası ve itici hale
Uzay
Bir yürüyüşçü dağlarda kaybolsa, insanlar bir arama koordine ederler. Bir tren kaza yapsa, insanlar kan vermek için sıraya girerler. Bir deprem şehrin birini yerle bir etse, dünyanın dört bir tarafından insanlar acil durum malzemeleri gönderirler. Bu insanların içinde öyle temelde bulunan bir şeydir ki, istisnasız her kültürde yer bulmaktadır. Evet, umursamayan şerefsizler yok değil ama umursayanlar onları sayıca katlıyor. Ve bu yüzden, benim tarafımda olan milyarlarca insan vardı. Çok güzel bir şey, değil mi?
Reklam
Jack Kerouac Kendini Anlatıyor Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak… Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice
BİLİYOR MUSUNUZ? “1923TE TÜRKİYE’DE; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karas...aban’dı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon
"Değişik dönemler, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, benim için boş sözlerden başka bir şey değil bunlar. Bunlar sıradan insanlar için, ayaktakımı için, evet işte aradığım kelime, ayaktakımı için, ki onların hayatları senenin mevsimleri gibi belirli mevsimlere, dönemlere bölünmüştür ve onlar, hayatın ılımlı kesimlerinde güvence altındadırlar. Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti âdeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."
''Seni kinyas en son fransa'da görmüştüm. Paris'te. Ama kayra, seni en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. Neyse, önemli değil. Çok zaman geçti sonuçta görüşmeyeli. Paris'ten ayrılmamı biliyorsunuz herhalde. Zaten çok fazla anlatılacak bir tarafı da yok. Neden bana verdiklerini hala anlayamadığım o bursla, şu an ismini yanlışlık yapmamak için
Reklam
Heranuş, o yıl üçüncü sınıfı da başarıyla bitirmişti. Çok çabuk öğrenen ve sorumluluk sahibi bir çocuk olduğundan ev işlerinde annesine yardım etmekle kalmıyor kardeşleri ile ilgileniyor, onlarla oyunlar oynuyor, okulda öğrendiklerini onlarada öğretmeye çalışıyordu. Havaların ısındığı ekinlerin büyüdüğü günlerden bir gün köylerini jandarmalar
Sayfa 44 - MetisKitabı okudu
Bir gün Berlin'de bir telgraf aldım: «Çok güzel bir yeşil taş buldum, hemen gel, Zorba.» Almanya'da büyük bir açlığın egemen olduğu dönemdi. Mark öyle düşmüştü ki, ufak bir alışveriş için milyonları çuvalla taşımak gerekiyordu ve lokantaya gidildiğinde, hesabı görmek için kâğıt parayla dolu el çantası açılıp masanın üzerine boşaltılıyordu; öyle günler geldi ki, bir mektup pulu için on milyar mark gerekliydi. Ortalıkta açlık, soğuk, eski ceketler, delik ayakkabılar vardı ve Almanların kıpkırmızı yanakları sararmıştı. Sonbahar rüzgarı esiyor, insanlar sokakta yaprak gibi yerlere seriliyordu. Aldansınlar da ağlamasınlar diye, çocuklara birer parça kauçuk verilerek çiğnetilmekteydi. Polis, geceleri, annelerin çocuklarıyla birlikte boğulmalarına engel olmak ve onları kurtarmak için köprülerde nöbet tutuyordu. Kıştı, kar yağıyordu.
Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması 06.01.2013 16:59 Hikmet Kıvılcımlı'nın tarihi Eyüp Sultan konuşması Türkiye'de Sosyalizm'in en büyük savunucularından Hikmet Kıvılcımlı'nın Eyüp Sultan'da yaptığı tarihi konuşma. TIMETURK / Haber Merkezi Muhterem Vatandaşlarım! Sevgili İşçi kardeşlerim!Bugün, Müslüman
Sayfa 1 - derleniş yayınlarıKitabı okudu
Halk Okulu: Kışla Daha İsveç egemenliği dönemindeyken Finler’in kendi anayasa kurumları vardı. Bu yasa gereğince Finler’in Seym denilen bir parlamentoları vardı. Kendilerine mahsus posta pulu ve para birimleri vardı. Az sayıda da orduya sahiplerdi. Finler, Rus egemenliğine geçtikten sonra da bu kurum ve haklarını korudular. Ancak
Reklam
kavuştuğu özgürlüğün ortasında birden şunu fark etmişti ki özgürlüğü ölümdü, tek başına kalmıştı, dünya onu korkunç bir şekilde kendi haline bırakmıştı; insanlar onu ilgilendirmemeye başlamış, hatta kendisi bile kendisini ilgilendirmez olmuştu; dış dünyayla ilintisizliğin ve yalnızlaşmanın giderek büyüyen havasızlığında yavaş yavaş boğulmaya başlamıştı. Çünkü artık ortada öyle bir durum vardı ki, yalnızlık ve bağımsızlık, istek ve amacı olma özelliğini yitirmiş, onun yazgısına ve mahkumiyetine dönüşmüştü
Çocukken bir arkadaşım vardı sadece ön dişlerini fırçalardı. Arka taraftaki dişler nasılsa fazla gözükmüyor diye. O zamanlar garip geliyordu bu davranışı ama neden öyle yaptığını şimdi anlıyorum. Çürümeyi kimsenin taktığı yok aslında, çürümekten zevk alıyoruz. Yeter ki o çürükler görünür bir yerde olmasın. Bize bir şey öğretebilecek tek hoca var,
Haydut Karokep Jarvinen konuşmasında Haydut Karokep’in hayatını hatırlattı: -Efendiler! Bundan yirmi beş yıl önce bütün Finlandiya’yı heyecan ve dehşet içinde bırakan Johan Karokep ismini hatırlıyor musunuz? Karokep, bir hırsız ve hayduttu. Büyük şehirlerdeki bankaları, işyerlerini ve kiliseleri soyardı. Hırsızlık yaparken âdeta polise
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.