Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Biri bana, Mutlu musun? diye sorsa, Sanırım öyle, demek dışında cevabım yok. Hayaller de sonunda böyle şeylere dönüşmez mi zaten?
Sayfa 145 - Doğan KitapKitabı okudu
Papazın yirmi yıl sonraki değişmiş hali beni korkutmuştu. Yaşlı görünmesini kastettiğimi sanacaksınız. Hayır, ondan değil! Tersine, papaz daha genç görünüyordu. Ve o hali bana geçen zaman hakkında bir ders vermişti. Bizim Betterton sanırım artık altmış beşindeydi, yani onu son gördüğümde kırk beş -benim şimdiki yaşım- olmalıydı. Annemi gömdüğümüzde tıraş fırçası gibi çizgi çizgi kırları varken artık saçları tamamen ağarmıştı. Ona rağmen onu görür görmez ne kadar genç durduğuna şaşırmıştım. Onun basbayağı çökmüş yaşlı bir adam olmasını beklerken o hiç de öyle ihtiyar değildi. Çocukken kırkın üstündeki herkes bana işi bitmiş birer enkaz gibi gelirdi, onları aralarında neredeyse hiçbir fark olmayacak kadar yaşlı görürdüm. Kırk beşlik biri bana şimdi şu altmış beş yaşındaki yalpa yürüyen adamın göründüğünden daha ihtiyar görünürdü. Oysa şimdi -Tanrım!- ben kırk beştim. Ve bu beni korkutmuştu.
Sayfa 209 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal her şeyden evvel bir Selanikliydi. Bu, kendisinin hayatını incelemek açısından önemli bir detaydır. Selanik imparatorluğun en Batılı şehridir. Örneğin Cahit Uçuk'un Bir İmparatorluk Çökerken adlı romanında şöyle bir sahne hatırlıyorum; Avrupalı kadının biri Selanik'in çarşısında peynirli sandviç yer, bira içer. Bu tür sahne, o zamanlar Beyrut'ta ya da İzmir'de görülebilir bir şey değildi. İşte Selanik'te tam da bu ayrıntılara uygun; kadınlı-erkekli, cemiyetli, sendikalı bir hayat yaşanıyordu. Genç Mustafa Kemal bunları görmüş, çağdaş bir subay olarak yetişmişti. Çok açık ki yaşadığı müddette saltanatı beğenmeyen bir subaydı, Fransız düşüncesinden öyle bir tefekkür almıştı. Konuştukları, görüştükleri bu fikirlere göre insanlardı; giyimi kuşamı, kadınlarla ilişkileri, cemiyet hayatındaki duruşu yine bu fikirlere uygundu. Bir kadınla flört etmeyi de biliyordu, flört etmeden arkadaş olmayı da. Atatürk'ün entelektüel kimliğinin bir yansıması da müziğe yaklaşımıdır. Türk müziğini çok iyi biliyor ve seviyordu. Öte taraftan operadan çok zevk alıyordu ama sanırım operaya, zevk almaktan ziyade, "Bu müziği dinlemek ve bilmek vazifedir," görüşüyle yaklaşıyordu.
''Bu dünyada korkunç şeyler oluyor. İnsanlığın yaşadığı trajedi, Tanrı'nın aynı anda hem her şeye gücü yeten, hem de iyi kalpli olmadığının ispatı gibi. Bizi seviyor ve durumu değiştirecek gücü var. O zaman acıyı önlerdi, öyle değil mi?'' Camerlengo kaşlarını çatmıştı. ''Öyle mi?'' Chartrand tedirgin
Sayfa 388 - Altın KitaplarKitabı okudu
Doğum ve ölüm arasında süregiden yaşantımın kırılma anı ben henüz dünyada teşrif etmeden önce başlamış. Üstelik hayatla sürtüşmeye mecalim yokken en olmadık bir zamanda ilk silleyi yemişim, kendime geldiğimde ise ne olduğunu anlayamadan pes etmişim. Sanırım bu nedenle kaybetmenin ne olduğunu en iyi ben bilirim. Pek tabi içinizde ben gibileri gırlardır, dolayısıyla ''benim babam senin babanı döver'' ironisinde olduğu gibi acılarımızı yarıştırmanın bir manası yok. Öyle ya henüz bir hakikate eremeden ezbere yaşadığımız şu günlerde hepimiz güzel kaybettik. Dostlar ben şu sıralar sigara kullanmıyorum ama efkarımın membaını kullandığım günlere sayıyorum. En nihayetinde beslenmeli insan bir şeylerden, dünde Aslı beni terk etti gerekçe olarak da hiç bir şey söylemedi, fakat ben bekliyordum ondan böle bir şey, ne yapsın kız cağız haklı. Benim gibi geçimsiz birine iyi bile katlandı, açıkçası onun yerinde ben olsaydım çoktan şutlamıştım kendimi. Neyse ki asıl mevzu bu değil her ne kadar detaylarda gizli olsa da acılar Aslı'ya sıra gelene kadar benim hiç unutamadığım Sıla'm var bu yüzden varsın tüm Aslı'lar yol alsınlar. İlhan Dilek
Reklam
Birden öyle bir zaman geldi ki, geriye bakınca, o saatten sonra artık acı çekmekten başka bir şey yapmadım sanırım; ancak işin can alıcı yerine ulaştığıma göre, şimdi benim için en kısa çıkış yolu dosdoğru ilerlemek olacak.
Sayfa 74
şimdiye kadar sevilmedim. çok özendim. fakat sanırım ki sevmedim. yahut biraz öyle zannettiklerimin sevgi olmadığını şimdi anlıyorum. gençlerin kalplerini saadetle dolduran sevda perisi benim gönlümde hiçbir vakit bir hakikat şekline girmek lütfunu göstermedi. daima daima hayal şeklinde kaldı. işte ben öyle oyalandım. hep hayaller hülyalar arkasından koştum. hep mevcut olmayan afetler için ağladım. bu hiçler için o kadar yoruldum ki aşkı da inkar edecek bir hale geldim.
Ben onun dostuyum, bu duruma göre sizin de dostunuz sayılırım. Ben böyle istiyorum... Aslında ben hissediyorum bunu... Geçen yıl, öyle bir an geldi ki... ama hayır, önceden hiç de böyle bir şey hissetmişliğim yok. Çünkü siz gökten iniverdiniz! Sanırım bu gece hiç uyuyamayacağım!
Sayfa 248Kitabı okudu
Yağmur Damlasından Dünyayı İçmek
"Ah şu kayıtsızlığın gücü! Budur taşlara milyonlarca yıl değişmeden dayanabilme olanağı veren. Cesar Pavese " "Günlerin bulutlu ve kısa olduğu yerde, ölmekten acı duymayan bir soy doğar." Coğrafyanın ve iklimlerin, insanın bedeninden çok ruhuna verdiği biçimin, bir derin iç sıkıntısının, dilde billurlaşmış resmi olan
Kırmızı kedi yayıneviKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.