Kitap bittikten sonra karamsar bir ruh hali bırakıyor. Eserin Kafka üslubunu çağrıştırdığını belirterek başlamak isterim.Afyon ve içki bağımlısı karakterin bilincinde sürekli bir döngüye şahit olduğumuz -ki bence gerçek cehennem! Düşünsenize unutmak istediğiniz bir hatıra, tahammül edemediğiniz ve sizde karşılığı acı, nefret barındıran simalar harmanlanıyor ve sen kendini tekrar tekrar hayal, gerçek dahi ayırt edemeden aynı döngünün içinde buluyorsun. Korkunç! - imgelerle, gölgelerle dolu bir zihin yolculuğu. Dört duvar arasında, zaman kavramı olmaksızın sürekli bir sanrı halinde karakter. Ve her sanrının sonu aynı cümlelerle son buluyor :
"Gel gidelim içelim,
Rey şarabından içelim!
Şimdi içmezsek onu,
Ya ne zaman içelim?"
Burada bahsettiği şarap annesinin ona bıraktığı zehir aslında, ölüme arzu duyuyor ama bi' o kadar da korkuyor. Son ana kadar hala fark edilmeyi, kurtarılmayı beklediğini ise şu cümleler açıklıyor :"Ahmaksın sen, daha neden geciktiriyorsun? Ne bekliyorsun, daha ne umuyorsun? Bitişik odada bir şişe şarabın yok mu? İç bir yudum, öl git!..Ahmaksın sen... Ben havaya konuşuyorum!"
SH bu dünyaya vedasına kendi karar vermiş bir yazar, bu cümleler bu karakter ne kadarı kendinden bir şeyler taşıyor merak ediyorum doğrusu.
Tema olarak ne kadar soyut ve metafizik konulara sahip olsa da araya sıkıştırdığı bazı politik, teolojik ifadeler de bulunuyor. Son olarak yazarın din ve tanrıya karşı ifadelerini sığ buluyor ancak kendi hayatında yaşadığı travmalardan ötürü (kitabın sonunda yakın bir arkadaşının ağzından biyografisi bulunmaktadır) hak veriyorum. Keyifli okumalar :)