Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
''Kâbe öyle muazzam bir şeydir ki insanı, insanın kıblesi yapıyor.'' dedi. Şaşırdım. ''Nerede namaz kılarsanız kılın Kâbe'ye dönüyorsunuz. Tam karşınızdaki adam da size dönüyor. Dolayısıyla birbirinize dönüyorsunuz. Herkes Kâbe'de birleşir.''
"İzimi buldunuz----sen ve herkes. Oysa ben, bu kez ardımda hiçbir iz bırakmadan yitiklere karıştığını sanıyordum. Bir deniz kazası efsanesi (buna kendimi bile inandırmıştım) ve hop... bir dağ başı. Bana neden kaçtığını sorma. Çünkü bunu en iyi senin bilmen gerekir. Hele hele, Kendinden kaçma, Kendinden kaçamazsın gibi anlamsız sözleri hiç etme. Kendim... Biliyor musun ki, kendimi burda bulduğumda, kendimle ilgili hiçbir şey (yüzümü bile) ansımıyordum. İster inan, ister inanma. Kentte sakallarımı kökünden kazıtmak için gittiğim berberin soluk aynasında gördüm burda ilk kez o ansımadığım yüzümü. Unuttuğum yüzümü. Ve şaşırdım: Demek ben buyum?"
Sayfa 178 - Sel Yayınları
Reklam
Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti. Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi. O, “Azrâil, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi. Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret; Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.” Süleyman rüzgâra emretti; rüzgâr da onu derhal Hindistan’da bir adaya götürdü. Ertesi gün Süleyman, divan vakti halkla buluşunca Azrâil’e dedi ki: ”O Müslümana ne sebeple hışımla baktın? Ey Allah elçisi, bana anlat! Acaba bu işi, o adamı hanümanından avare etmek için mi yaptın? Azrâil, cevaben dedi ki: “Ey cihanın zevalsiz padişahı! O ters anladı; ona hayal göründü. Ben ona hışımla ne vakit baktım? Onu yol uğrağında görünce şaşırdım. Çünkü Hak bana “Haydi bugün var, onun canını Hindistan’da al” buyurdu. Taaccüple “Yüz tane kanadı olsa Hindistan’a gitmesi yine uzak” dedim.” İşte sen dünya işlerini hep buna kıyas et, gözünü aç da gör! Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey! Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak’tan mı? Ne boş zahmet!
"Insanoglu nedir ki temiz olsun ve kadindan doğan bir varlik nasil adil olurmuş?"( kitabin sayfalarinda geciyor okuduğumda nasil kufredecegimi sasirdim)
Nihayet üçüncü günün sonunda görebildim seni, ama öyle şaşırdım ki! Hayal ettiğim o çocuksu Tanrı imajından büsbütün farklıydın.
Avrupa hayranı Padişah ve Muhalif Doktorun Muhaveresi
Keşke bir emirle memleketi kalkındırabilseydim, ah keşke. Ben daha yirmi dört yaşında Fransa'yı, İngiltere'yi gezdim, fenni ilerleme karşısında hayranlıktan şaşırdım kaldım. Amcam, abim ve ben ilk kez gittiğimiz Avrupa ile mesafenin çok açılmış olduğunu, yetişilemeyecek kadar çok açılmış olduğunu gözümüzle gördük. O fabrikalar, vızır vızır geçen trenler, geceyi gündüze çeviren lambalar, kadın erkek beraber yaşanılan, çalışılan aydınlık, temiz şehirler.” Doktor sözün burasında dayanamadı. “Bizim anlatmaya çalıştığımız da buydu işte,” dedi.“Tek istediğimiz Osmanlı'nın da Avrupa gibi olmasıydı, ilme fenne dayalı olarak kalkınmasıydı. Ama siz bu yolda çalışacağınıza, bizlerin peşine hafiyeler takıp ses çıkaranı hapse tıktınız, zulmettiniz.” “İşte bunun için dışarıdan kolay görünüyor dedim. Elimde değildi ki! Koskoca memleket, milyonlarca ahali. Herkesin kendine göre bir fikri var. Ulema ayrı şey söyler, Avrupa'da tahsil edenler ayrı.” “Münevverlerin ağzını kapatmasaydınız onlar halkı aydınlatabilirdi.” “Hayır hayır,” dedi eski padişah, “olmazdı. Bakın size bir şey anlatayım. Üniversite hocası, bir canlının havasız ne kadar dayanabileceğini hesaplamak için bir güvercini sandığa kapatmıştı. Bunun üzerine dini bahane eden alaylı askerler ayaklandı, adama saldırdılar. Canını zor kurtardık. İşte sana fen, işte sana ilim.”
Reklam
Ve bir gün her şey bitti... O kadar basit, o kadar kati bir şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı... Yalnız biraz şaşırdım, bir hayli üzüldüm; fakat bu hadisenin hayatım üzerinde bu kadar büyük, bu kadar değişmez bir tesiri olacağını asla düşünmedim.
Sayfa 140Kitabı okudu
Bütün kandillerin tehlîle dalmış.Şaşırdım ben: Nasıl mâbeddir ki sûn'un, sermedî bir secde gök kubben!...
Vay anasını! Ulan sen nasıl köpeksin! İtiraf ederim ki, Meci'nin insanca konuşmasına önce çok şaşırdım ama sonra bütün olup bitenleri etraflıca düşününce gördüklerimde şaşacak bir şey olmadığını anladım.
KÜRK MANTOLU MADONNA YAZILIŞI VE YAYIMLANIŞI Kürk Mantolu Madonna önce Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940/8 Şubat 1941 tarihleri arasında 48 sayı tefrika edilmiştir. Sonra 1943'te kitap halinde birinci basımı,1966' da ikinci, 1976'da üçüncü ve 1992'ye değin yedinci basımı yapılmıştır. Gazetede "büyük hikâye",
Reklam
Beytullah’ta ben
Bir sancak altında, kaç milyon insan Ne tenleri benzer, ne dilde lisan Olmuştur tek yürek, tek bedende can ınsanlığı gördüm, Beytullah’ta ben Yedi bağın gülü, aynı destede, Yetmiş iki millet aynı listede, Kaç milyon “Amin” der aynı bestede, Tevhidle haşroldum, Beytullah’ta ben Sinelerde alev; ne kül, ne duman Dillerde bir soru: “Vuslat ne
Sayfa 19 - Sahhaflar Kitap Sarayı, 10.BaskıKitabı okudu
“Sen kimsin?” diye bağırdı. Neye uğradığımı şaşırdım . Böyle hesap sorar gibi bana bakmasının şokuyla ne söyleyeceğimi bilemedim. Daha cevapla veremeden lafı ağzıma soktu. Tiksiniyormuş gibi yüzüme bakarak, “Sen ne bencil bir adamsın! Hayatta bir tek senin mi acıların var sanıyorsun! Bir tek sen mi çaresiz kalabilirsin? Ne halka benim için ‘paragöz’ tanımını yaparsın? Bugüne kadar sana bunu düşündürecek ne yaptım ya da istedim ki!”dedi. Tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki işaret parmağını dudağıma yaklaştırarak bir kez daha konuşmama engel oldu. Firuze, “Sakın cevap verme!” diye tekrar bağırdı.
Sayfa 84 - ParolaKitabı okudu
Dünya mı yalan söyle bu canlar mı yalan Sessizce gidenler mi kalanlar mı yalan Anlat! Nice yıl var ki şaşırdım kaldım Gerçek mi yalan! Yoksa yalanlar mı yalan
İnsanlar kendilerine değil başkalarına inandıkları için çeşit çeşit din var. Ben de insanlara inandım ve taygada gibi yolumu şaşırdım, hem öyle bir şaşırdım ki bulabileceğimi hiç ummuyordum. Çeşit çeşit tarikatlar. Her inanış bir tek kendini över, göklere çıkarır. Bak işte hepsi de kör enikler gibi dağılıp gittiler. İnanç çok, ama ruh bir tanedir. Sende de, bende de, onda da. Demek ki her birimiz kendi ruhumuza inansak hepimiz birleşmiş olacağız. Her insan kendine inansa herkes bir araya gelecek.
Sayfa 601Kitabı okudu
Hücremde oturuyor, vakit geçirmek için has talara bakıyordum; Paşa'nın beni çağırdığını duyunca heyecanla, neredeyse mutlulukla koşarak gittim. Önce acele acele övdü beni, fişek gösterisi herkesi memnun etmiş, çok eğlenmişler, ben çok yetenekliymişim, filan. Sonra, birdenbire söyleyiverdi: Müslüman olursam beni hemen azat edecekmiş. Şaşırdım, aptallaştım, ülkeme dönmek istediğimi söyledim, o aptallıkla kekeleyerek annemden, nişanlımdan söz etmek gibi bir küçüklük bile yaptım. Paşa, beni hiç işitmemiş gibi yeniden aynı şeyi söyledi. Biraz sustum. Aklıma nedense tembel ve haylaz çocukluk arkadaşlarım; babalarına el kal dıran ve nefret edilen çocuklar geliyordu. Din değiştirmeyeceğimi söyleyince, Paşa bana öfkelendi. Hücreme döndüm. Üç gün sonra Paşa bir daha çağırdı. Bu sefer keyifliydi. Din değiştirmemin kaçmama yarayıp yaramayacağını çıkartamadığım için bir karara varamamıştım. Paşa düşüncemi sordu, burada beni güzel bir kızla kendi eliyle evlendirirmiş! Bir cesarete kapılarak, dinimi değiştirmeyeceğimi söyleyince, Paşa şaşırdi biraz, sonra, aptal olduğumu söyledi. Dinimi değiştirdim diye yüzüne baka mayacağım kimse yokmuş ki çevremde. Sonra, biraz İslamiyet hakkında konuştu. Susunca húcreme geri yolladı beni. Üçüncü gidişimde Paşa'nın huzuruna çıkartmadılar...
Sayfa 23 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.