Güzeldi, roman içinde roman ile meşgul oldum, anlatıcı ile racon keserek konuştuk, racon keserek konuştuk ama bu raconun içinde küfürleri bile yarım yamalak ettik. İstiklal’de, Karaköy’de filan gezindik. E-kitap olarak okuduğum için ekran defalarca “Abi yapma, yazık ediyorsun bu kitaba, basılı kitap olarak oku beni” dedi, cevap vermesem de kendisine ya da “Sen sus, var benim bir bildiğim” diye cevap versem de sonralardan hak verdim kendisine. Kitap konuştuğu sürece kapının kilidi kadar rahatsız edici konuşmadı ama içindeki tüm duyguları da hissettirdi; ama bu kitaptan sonra da kapı dillerine, kapı kilitlerine bakışımın değişeceği de, kendilerine bir saygım olacağı da bir gerçektir. Hele sen kapının dili, gelip de bana “bitse ne olur, bitmese ne” dedin ya verecek cevabım olmadı sana.
Kitap yer yer tebessüm ettiriyor ve gülmeye doğru yol aldırıyor tebessümleri ama bu ifadeyi yüzünüzde uzun süre tutturmadan da tutkuyu vererek, yalnızlığı hissettirerek belki de çaresizliği vererek üzgünlüğe götürüyor. Bunları ise şarkı sözleri, türkü sözleri, film replikleri ile vermesi ise hem kitabın farklılığını hem de yazarın başarısını gösteren unsurlar. Aslında daha çok bir şeyler yazmak istiyorum, o aynayı filan konuşmak istiyorum ama bir şeyler “çıt” ediyor içimde, “hop sus bakalım sen” diyor, sanki bir şeyleri yanlış söyleyecekmişim gibi. Susayım o zaman, zaten yazsam ne olur, yazmasam ne ama güzeldi, sıcacık bir novella iyi geldi.
Değirmenci ailesinin mutfağı evde devam eden bir yaşam olduğuna dair tek kanıttı. Fevzi bey, her sabah olduğu gibi, elindeki gazeteye dalmış, okuduğu sayfayı resmi ilanlarına kadar hatmettikten sonra onun yaşındaki insanlara has çevik bir el hareketiyle arka sayfaya geçmiş ve kahvaltı sonrası yaktığı ilk sigarasını yine küllükte unutmuştu. Şükran
Prologos (Öz Deyiş)
Perde açılır, Okuyan’ın elinde sarıya çalan ince bir kitap ile sahnede yerini alır. Hafif sola dönük bir şekilde, kafasını kaldırır öne doğru ve Okur karşısında alır sözü.
(Okuyan - Koro – Okur)
OKUYAN
Ey sen, site sahibinin bizi buluşturduğu okur,
İyi dinle sana söyleyeceklerimi,
Dert etme sakın, yazının bozuk, tuhaf
İnanın nasıl başlayacağımı bilemiyorum. O kadar hassas ve can alıcı bir konu ki kelimelerim kifayetsiz kalıyor, doğru kelimeyi bulup cümle kurmakta yemin ederim ki çok zorlanıyorum. Kitabı okuyalı bilmem kaç gün oldu inceleme yazsam mı yazmasam mı arasında çok git gel yaşadım.
Kitabı ilk çıktığı hafta temin etmiştim ama asla cesaret edip
"Güngör Dilmen" çoğu oyunu geçen sezonlarda sergilendi bu sene Devlet Tiyatrosu "Aşkımız Aksarayın En Büyük Yangını" oyunu ile onu yaşatıyor biz ise ne güzel gidip seyrediyoruz ama kitaplarının yarısının baskısı yok bilmiyoruz çünkü kimse almıyor. Hayatını sanata veren bu insanı da 70 alıntı birkaç paragrafı geçmeyen birkaç
2640
• Benim Âdem'e secde etmeyişime, hasedim sebep oldu diye yorumlanmaktadır. Halbuki o haset, Hakk'a karşı duyduğum aşktan, yani Allah'tan başka kimseye secde edilmez inancımdan ötürü idi. inattan, inkardan değildi.
• Gerçekten de her haset; dostluktan, sevgiden doğar.
2645
• O takdir edilmiş oyunu ben oynadım. Âdem'e secde etmemekle
Peygamber efendimiz'in, babanızın dostlarına hürmet edin dediği hadis vardı aklıma o geldi. Belki birçok hikâye anlatıldı hepsini dinledik kıssadan hissemizi aldık. Fakat yeri gelince hissemizi heba ederek onların gönüllerini kırdık. Ölümün olduğu bir dünyada niye bu kadar yoruyorsak gönlümüzü,kitap etimolojik kökü olan "dostluk"a, daha
Düzenlere düştün, hilelere kapıldın
hayli demdir
bir kere de şu gaddar âlemden
sıçra gitsin.
Kafiyeler düzmeye çok sarıldın; sus da
sözsüz bir sıçra bakalım.
"Mevlâna"
“Üstelik ben senden büyüğüm,” dedi. “Hem de üç yaş.”
“Sus bakalım, sen henüz bir çocuksun, ayrıca deneyim açısından ben senden kırk yaş büyüğüm,” diye cevap verdi Martin.
Adı insan olmayan imgelerle anıldı. Kimi melek dedi, kimi şeytan. Kimi çiçek dedi, kimi kutsal.
O anki ruh halleri neye müsaitse, o sıfatı yakıştırdılar kadına. İnsan olmanın dışında, her kılığa büründürüldü kadın. Tabi ki bu sıfatlara, onlarcasını daha ekleyebiliriz ama bu kadarı bize yeter.
Melek… Şeytan… Çiçek… Kutsal…
Şimdi kadına yüklenen bu
Öyle kitaplar vardır ki, elinize alıp daha ilk sayfasını bitirmeden ürperirsiniz. Olağanüstü hiçbir şey yoktur, ama duyduğunuz yepyeni bir sestir. Kendi kendinize, bu sesin, bu ürpertinin, kitabın sonuna değin sürüp sürmeyeceğini sorarsınız. Bellekten, bilgelikten, düş gücünden, zihinden, felsefeden değil, yaşamın içinden doğan bir romandır
Ölmeden önce kendime,
“Son arzun nedir? Söyle bakalım!” diye sordum.
İçimden bir ses,
“Yaşamak!” dedi...
Sus!.. Bu senin isteğin “Bir sınıfın diğer sınıflar üstünde tahakkümünü kurmak” demektir ve ceza yasalarında yazılı en ağır suçtur.
Uzun ve yorucu bir intikal sonunda nefeslenme, dinlenmece.Hezil çayı baharın verdiği coşku ile delice, gürültülü bir şekilde akıyor. Büyük ve yalnız bir siyah taş seçiyorum, sırtımı yaslayıp sere serpe oturmak için. Hissizleşen beden yüklerinden kurtulduktan sonra rahatlıyor ve bütün organlar ben burdayım yoklaması yapıyor. Aldırmadan suyun