Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"sorguları yapıldıktan sonra bunlardan birini yanıma çağırdım. odada kimse yoktu. kendisine sordum: - sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin öyle mi? - evet! dedi ben yine sordum: - Mustafa Kemal, ne yapmış ki onu öldürecektin? - fena bir adammış da... memlekete çok fenalık yapmış! sonra, bize onu öldürmek için para vereceklerdi! - sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun? -hayır! - o halde, tanımadığın bir adamı, nasıl öldürecektin? - geçerken işaret edecekler, "Mustafa Kemal, işte budur!" diyeceklerdi. biz de öldürecektik. o zaman cebimden tabancamı çıkararak, kendisine uzattım: - Mustafa Kemal benim! haydi, al eline tabancayı... öldür! dedim. herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra dizüstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı."
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir
Reklam
Muhafazakarların Kulağına Söylenen. — Eskiden bilinmeyen, bugün bilinen, bilinebilen — herhangi bir anlamda ve derecede bir gerileme, bir geri dönüş kesinlikle mümkün değildir. En azından biz fizyologlar biliyoruz bunu. Ne var ki tüm din adamları ve ahlakçılar buna inandılar — insanlığı daha eski bir erdem ölçütüne geri götürmek, geri döndürmek istediler. Ahlak her zaman bir Prokrustes yatağıydı. Politikacılar bile bu konuda erdem vaizlerini taklit ettiler. Bugün hâlâ, her şeyin akrep yürüyüşüyle geri geri gitmesini hayal eden partiler var. Ama akrep olmak, hiç kimsenin elinde değil. Çaresi yok: ileriye, yani adım adım dekadansa doğru gitmek gerekiyor (— budur benim modern "ilerleme" tanımım...). Bu gelişmenin önüne set çekilebilir ve set çekilerek yozlaşmanın birikmesi, toplanması, daha şiddetli ve daha apansız olması sağlanabilir: daha fazlası yapılamaz
İlim ile Bilim arasındaki fark nedir? Atatürk'ün İlminin Manası Nedir?
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz. İlim sahibi olmak
Daha siz okul denen binaya girmeden, anne ve babanız mesleğiniz ile ilgili kararı vermiştir çoktan, "Bizim kız doktor olacak" Oysa sizin en büyük tutkunuz keman çalmaktır. Ama yok. "Boş zamanlarında yine keman çalsın ama bizim kız doktor olacak." Kaçar yanınız yoktur. Önünüze hayatınızın geri kalanında yiyeceğiniz yemek konmuştur ve siz o bezelyeyi yemeye başlarsınız. Hatta bazılarınız zamanla bezelyenin tadının hiç de fena olmadığını bile düşünecektir. Özetlersek, tüm hayatımız başkalarının önümüze koyduğu hedefler doğrultusunda, yılmadan mücadele etmekle geçiyor. Bu, o kadar yorucu bir hal alır ki artık, bizzat kendimizin koyduğu küçücük hedeflere bile ayıracak zamanımız kalmaz. En nihayetinde olur da başarırsak, başardığımız şey başkalarının isteği olur sadece, başka bir şey değil. O nedenle başarıya ulaşanların çok iyi bildiği bir gerçeği paylaşalım sizinle. Başarının anahtarını elde ettiğiniz gün görürsünüz ki aslında ortada bir kilit yoktur. Çünkü o kapı, sizin kapınız değildir. Elimizde kazanmak için delicesine yırtındığımız anahtar ile başarılı ama mutsuz bir şekilde kalırız. Belki de etrafımızın, başarılı olmasına rağmen, bir o kadar mutsuz olan insanlarla dolu olmasının sebebi budur. Oysa mutlu olmak gerçekten de bu kadar zor mudur? Etrafımızda bu kadar mutsuz insan olduğunu görünce insanın aklına bir tek bu ihtimal geliyor. Peki, neden bu kadar mutsuzuz? Özellikle son yıllarda mutsuz ve depresif halimiz giderek arttı. Aslında bu meseleyi ele alabilmek için öncelikle mutluluğu tanımlamak gerekir. O zaman soralım; nedir bu mutluluk denen şey?
"Felsefeyi, insanın içgüdüsel olarak inandığı şeyler için, kötü nedenler bulmak olarak tanımlamış. İnsan herhangi bir şeye içgüdüsel olarak inanırmış gibi! İnsan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır. İnsanın kötü nedenlerle inandığı şeyler için başka kötü nedenler bulmak, işte felsefe budur. İnsanlar Tanrı'ya inanırlar çünkü öyle şartlandırılmışlardır."
Sayfa 233Kitabı okudu
Reklam
"Efelya: --Ağaçla insanın farkı nedir bilir misin Ferhat? Ağaçlar sosyalisttir; gölgelerinde büyüyen bir fidanı kıskanmaz, tam tersine onu fırtınadan, yağmurdan, kardan, kıştan korur, esirgerler.Ta ki o fidan da büyüyüp onların boyuna erişinceye kadar soldurmazlar yaprağını.Bir gün bütün ormanın aynı boyda olduğunu görürsünüz, işte her dalında binlerce kuşun cıvıldadığı serin bir cennete dönüşmenin altında yatan giz de budur. Oysa insan, bir sevgiyi paylaşırken bile bencildir; karşısındakini o olduğu için değil, sevgisinin yöneldiği bir nesne olduğu için sever.Hele de siz erkekler, yanı başınızda kendi olmaya çalışan bir fidanın varlığına dayanamazsınız; izin vermezsiniz onun göklere, özgürlüğe kollarını açmasına. illa ki o fidanın size doğru eğilerek varlığını sürdürmesini istersiniz, o zaman da eğri büğrü büyümüş, sizin göğünüzden başka gök tanımamış, bodur ve ucube fidanların güneşsiz kalplerde yok oluşuna hayret edersiniz..." . Efelya'dan... M.binboğa
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki bizzat iyilik dahi ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir. Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı ayrı ayrı hayaller peşinde atarak gider gelirdim.
İngilizlerin Millî Misak’a karşı bir vaziyet alarak, hepimizi esir edip Malta’ya gönderecekleri haberleri ağızlarda dolaşıyordu. Gerçi, benim gibi herhangi birini almaları ihtimali varsa da, İstanbul’ daki Meclis’i kapatarak mebusların gönderileceğine kimse pek inanmıyordu. Ben, İngilizler tarafından büyük bir şüphe ile karşılandığımı bilmekle
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
Reklam
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır. Sözcükleri kullanmakla, sessiz dünyaya kendi düzenimizi zorla kabul ettirmiş oluruz. Kendimizi güvende hissederiz. Sözcük kullanmamız, etrafı izleme, bilinmeyeni sorgulama, sözlü tanıma haritası olmayan şeyleri sözcüklerle kodlama eğilimimizden doğan bir gücün işaretidir. Sözcükleri kullanmakla, çevremizdeki şeylere sahip oluruz. Sahip olunca da kendimizi güçlü, her şeyi denetleyen bir konumda hissederiz. Aymazlığımızın doruğu da budur işte.
insanlar, Allah'ın marifetini taleb et- mekte, merkebine bindiği halde, merkebini arayan ve darb-1 mesel olarak gösterilen bir sarhoş gibidir.27 Açık nesneler is- tenildikleri zaman çetin olurlar, işte işin sırrı budur. Bina- enaleyh bu konu incelensin. Bunun için denilmiştir (Şiir): "Şüphesiz ki göründün. Hiç kimseye gizli değilsin; Ancak ayı tanımayan köre gizlisin! Fakat belirlilik içinde perdeli ol- duğun halde gizlendin. Acaba tanımakla perdelenen nasıl ta- nıyacaktır?"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.