Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
19. yüzyıl, şövalyece bir patriyotizmin de ötesinde, ulusalcı duyguların ve eylemin ortaya çıktığı çağdır. Bu düşünce sistemi ise inandırıcılığını ve yayılmasını sadece kitap, gazete gibi araçlara değil, başka bir araca da borçludur. Bu propaganda aracı tiyatrodur, Tiyatro 19. yüzyılda (sinema, televizyon, radyo olmadığına göre) en etkili kitle iletişim aracıdır. Üstelik devrimi yapacak sınıfların da vazgeçilmez bir kültür ve eğlence aracıdır. Şu halde devrimci düşünce ve tarih bilincinin tiyatro sahnesine yoğun bir biçimde çıkması kadar doğal bir gelişim olamazdı. Tiyatro 19. yüzyılda, bütün tarihi boyunca ulaşamadığı önemli bir propaganda gücüne sahip oluyordu toplum hayatında...
Sayfa 164Kitabı okudu
İTÜ Yüksek Frekans Kürsüsü Başkanı Mustafa Santur, II. Dünya Savaşı'nın ardından gerçekleştirdiği Avrupa gezisinde televizyonu daha yakından tanıma imkânına sahip olmuştu. Yurda dönüşünde, İTÜ bünyesinde televizyon yayını yapılması yönünde girişimlerde bulundu. Üniversitenin Taşkışla binasının çatı katında bulunan üç odanın en büyüğü çekim
Sayfa 43 - Business DergisiKitabı okudu
Reklam
Olabilir, insanlar mutluluk için çabalayabilirler. Fakat bu çaba her yönden karanlık bir çerçeve içine alınmıştır: İnsanlar, mutsuz oldukları için mutlu olmaya çabalarlar. Mutluluğu bulduklarında da mutsuzluk olmadan yapamazlar çünkü mutluluğun zıddına muhtaçtırlar; bu nedenle, seyircilerini mutlu etmek isteyen hiçbir yeni televizyon programı, bir mutsuzluk tasvirinden kendini alamaz. Mutluluk insanları terk ettiğinde de tekrar mutsuzluğa düşerler. Mutluluk anları ve zamanları, mutsuzluğun nekaheti için anlamlıdır ama mutluluğu sürekli istemek anlamsızdır, çünkü ebediyen sürmesi mümkün değildir. En vahimi, birçoklarının mutluluktan tam da bunu ummasıdır. Kesintisiz, hoşluk hali, daimi neşe, keyifler hep yerinde olsun ve bol eğlence. Ne var ki mutluluğu bir tür daimi zevkte aramak, mutsuz olmanın en emin yoludur..
“Televizyon reklamıyla ürünlerin değerli bulunması değil tüketicilerin kendilerini değerli hissetmeleri amaçlanmaktadır; yani şu anda işletmecilik işi sahte bir terapiye dönüşmüş durumdadır. Tüketici, psikodramalarla yatıştırılan bir hastadır.” diyor “Televizyon: Öldüren Eğlence” adlı kitabında Neil Postman. Şüphesiz bu hastalığın tedavisi ve sahip olma hastalığıyla bağlantılıdır. Hatırlarsınız, Tyler Durden “Sahip oldukların sonunda sana sahip oluyor.” demişti Dövüş Kulübü’nde.
Televizyon temelli bir epistemolojinin her şeyi değil, kamusal iletişimi ve etrafındaki alanı kirlettiğini iddia etmekteyim.
Nitekim dilimiz medyamızdır. Medyamız metaforlarımızdır. Metaforlarımız kültürümüzün içeriğini yaratır.
Reklam
Felsefe eleştiri olmadan var olamaz ve yazmak düşünülen konuyu sürekli, yoğun incelemelere tabi tutmayı mümkün ve elverişli hale getirir.
Zeka sahibi hiçbir insan, felsefi düşüncelerini dille ifade etmeye girişmeyecektir, hele yazılı karakterlerle oluşturulmuş olanlar için geçerli o değişmesi imkânsız dillerde.
Bazı mahrumiyetler faydalıdır..
AMERİKALI ÇOCUKLAR zamanlarının çoğunu edilgen bir şekilde televizyon, radyo ve sinemayla oyalanarak geçiriyorlar. Ortalama bir Amerikan evinde televizyon günde yedi saat açık durur. Bunun tersine geleneksel YENİ GİNELİ çocukların edilgen eğlence olanakları gerçekten de yoktur, onun yerine uyanık kaldıkları zamanın hemen hemen hepsini etken olarak başka çocuklarla ya da büyüklerle KONUŞMAK ya da OYNAMAK gibi bir şeyler yaparak geçirirler
Arsen Samançin, bu kadar alçaldığı, kıskançlık yaptığı için kendini kınıyor, kendinden nefret ediyor, kendi kendine vahşisin diyordu...Ve bir çıkmaza girmişti. Burada son noktayı koymak gerekiyordu. Ne de olsa, el elden üstündü, bükemediğin eli öpeceksin demişler. Popüler kültür, onun gibi bir idealisti bir daha ayağa kalkamayacak şekilde ezmişti...Ve tanrı Ertaş Kurçal'ı güçlü olarak seçmişti. Kaç tane restoranı, kaç tane eğlence sahnesi, stadyumu, kaç tane reklam ajansı ve televizyon kanalı vardı! Tüm bunlar apaçık ortadaydı, bütün bunların tümüyle yasal sahibiydi, yakalamış olduğu popüler kültürün okyanus dalgasıyla Arsen Samançin'i ve onunla birlikte "Ebedi Gelin"i gerçekleşmeyen düşüncelerin arka bahçesine fırlatıp atmıştı...
Sayfa 89 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“İnsanlar, mutsuz oldukları için mutlu olmaya çabalarlar. Mutluluğu bulduklarında da mutsuzluk olmadan yapamazlar çünkü mutluluğun zıddına muhtaçtırlar; bu nedenle, seyircilerini mutlu etmek isteyen hiçbir yeni televizyon programı, bir mutsuzluk tasvirinden kendini alamaz... Mutluluk anları ve zamanları, mutsuzluğun nekaheti için anlamlıdır ama mutluluğu sürekli istemek anlamsızdır, çünkü ebediyen sürmesi mümkün değildir. En vahimi, birçoklarının mutluluktan tam da bunu ummasıdır: Kesintisiz hoşluk hali, daimi neşe, keyifler hep yerinde olsun ve bol eğlence. Ne var ki mutluluğu bir tür daimi zevkte aramak, mutsuz olmanın en emin yoludur."
Sayfa 27 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Sürekli sorulan bir soru:
📜Ramazan'da Ne Yapmalıyım? “Ramazan ayını nasıl geçirelim?” sorusu bıktıracak kadar çok sorulan sorular arasına girmek üzere. Aslında yapılacak ibadet de iş de bellidir ve bilinmektedir. Şu kadar ki insan her seferinde yeniden duymak ve özellikle kendisine hitap edilmesini istiyor. Bu seferliğine “Ramazan’da ne yapmayalım?” sorusunu
"Ramazan ayını nasıl geçirelim?" sorusu bıktıracak kadar çok sorulan sorular arasına girmek üzere. Aslında yapılacak ibadet de iş de bellidir ve bilinmektedir. Şu kadar ki insan her seferinde yeniden duymak ve özellikle kendisine hitap edilmesini istiyor. Bu seferliğine "Ramazan'da ne yapmayalım?" sorusunu sormaya ne
İnsanlar, mutsuz oldukları için mutlu olmaya çabalarlar. Mutluluğu bulduklarında da mutsuzluk olmadan yapamazlar çünkü mutluluğun zıddına muhtaçtırlar; bu nedenle, seyircilerini mutlu etmek isteyen hiçbir yeni televizyon programı, bir mutsuzluk tasvirinden kendini alamaz. Mutluluk insanları terk ettiğinde de tekrar mutsuzluğa düşerler. Mutluluk anları ve zamanları, mutsuzluğun nekaheti için anlamlıdır ama mutluluğu sürekli istemek anlamsızdır, çünkü ebediyen sürmesi mümkün değildir. En vahimi, birçoklarının mutluluktan tam da bunu ummasıdır: Kesintisiz hoşluk hali, daimi neşe, keyifler hep yerinde olsun ve bol eğlence. Ne var ki mutluluğu bir tür daimi zevkte aramak, mutsuz olmanın en emin yoludur.
Eğitim mi yoksa fabrikasyon üretim mı?
“Ah, beni özlemiyorlar,” dedi kız. “Asosyalmişim, öyle diyorlar. Kaynaşamıyormuşum. Öyle tuhaf ki. Aslında çok sosyalimdir. Sosyalden ne kastettiğine bağlı tamamen, değil mi? Bana göre sosyal olmak, seninle böyle şeyler hakkında konuşmak.”Ön bahçede ağaçtan düşmüş birkaç kestaneyi takırdattı. “Veya dünyanın ne tuhaf olduğundan bahsetmek.İnsanlarla olmak güzel. Ama bir grup insani bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence;ya sence? Bir saat televizyon dersi, bir saat basketbol veya beyzbol ya da koşu, yine bir saat çevriyazılı tarih veya resim ve yine spor... ama biliyor musun, asla soru sormuyoruz,en azından çoğumuz sormuyor; yanıtları bing bing bing diye veriyorlar sadece,biz de dört saat daha film-öğretmenin karşısında oturuyoruz.Bana göre kesinlikle sosyallik değil bu.Bir sürü huniye su döküyorlar ve alttan akan şeye şarap diyorlar,ama değil.Günün sonunda bizi öyle yormuş oluyorlar ki yatağa gitmekten veya kabadayılık taslamak için Eğlence Parkı'na gitmekten,Cam Kırma yerinde pencere camları kırmaktan ya da o büyük çelik toplu Araba Parçalama yerinde araba parçalamaktan başka bir şey yapamıyoruz, Veya arabalara atlayıp sokaklarda yarışıyoruz,lamba direklerinin ne kadar yakınından geçebileceğimizi görmeye çalışıyoruz,"tavuk" veya"jant kapağı düşürmece" oynuyoruz. Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanirim.Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş, ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor.Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini farkediyor musun?"
Sayfa 45 - Clarisse
1.158 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.