Nitekim benden çok da uzun bir süre hücrede kalan bir arkadaşımın otla başı derde girmişti. Onun pencere oyuğunda da bir ot varmış. Cılız ve masum bir ot. Bir gün görüyor ki ot büyümüş ve pencerenin önemli bir kısmını kapamış. O zaman telaş başlamış ; koparmak istemiş. Koparamamış.Koparmak için çareler aramış. Binbaşılığı, uçak makine mühendisliği,şunca yıl silahlı kuvvetlere hizmeti yetmemiş küçük ota. Askerlere söylemiş.
“Sus,konuşma bizimle,yasaktır!” demişler.
Astsubaylardan birine ricada bulunmuş.
“Biz karışamayız,” demiş astsubay.
Ve ot büyümüş, kapamış pencerenin aydınlığını,gökyüzünü.
Önemsemediğimiz . Zamanında kaynağını bulup yok edemediğimiz yanlış eğilimlerimiz vardır. Onlar da masum küçük bir ot gibi günden güne, farkına varmadan büyürler ve gelişen hayat ışığımızı kesebilirler. Yanlış tavrın, davranışın küçüğü büyüğü, önemlisi önemsizi yoktur. Yanlışın kaynağı varsa, yanlışlığını yansıma oranı koşullara göre değişikliği uğrayacaktır. Bugün önemsiz görünen bir yanlış eğilim, çok önemli yanlışlıkların anası olabilir. Yanlışa umursamazlıkla bakmak, kaynağını titizlikle aramamak, yanlışın yanında bilinçli olarak yer almaktır.

“kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş.
gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz.”
Aldı sazı ele Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,bakalım ne dedi:
Bizim fırkaya derler Cumhuriyetçi Terakkiperver Hem fırkacıyız, hem berber İşçiyi çiftçiyi tıraş ederiz
Perdah olmaziarsa telaş ederiz.
Yaldızlı bir kazık kakalım İşçinin açlıktan kokan nefesine
Mavi boncuk takalım Köylünün püskülsüz fesine
Fakat hürmetle riayetle bakalım
Ecnebi sermayesine işçiyi çiftçiyi tıraş ederiz
Perdah olmaziarsa telaş ederiz.
Aldı sazı ele Halkçı Cumhuriyet Fırkası, bakalım ne dedi:
Terakkiperver'lere kanmayın Onlar dostunuzdur sanmayın
Parmağınızı siyasete banmayın
Palan olsa da sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız.
Çıkar elbet bir gün Mesai Kanunu Yüz sene, bin sene bekleyin bunu İşte buna derler
Ali Cengiz oyunu
Palan da olsa sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız.
Hayatı belli şartlar altında yaşamaya buyur ediliriz. Hayat boyu böyledir bu. Doğduğumuz andan ölümümüze değin hep bu şartlar topluluğu bir şartlar topluluğu ile çevrelenmişizdir.
Kimimizin babası sert, kimimizin ki fazla yumuşak, kimimizin annesi ilgisiz, kimimizin ki ise insanı boğacak kadar ilgilidir. İçinde yaşatıldığımız şartlar ilk olarak
Peri, narin bedenini hafifçe öne dikip içeride kıvranan yerini işaretlemek ister gibi elini göğsüne bastırıyor. Telaş ve umutla tek tek bakıyor inan yolcuların yüzüne. Arıyor, arıyor, arıyor. Aradığını bulamayışın kırıklığı, güzel yüzünü gölgeliyor. Tren yeniden hareketlenip yola koyulduğunda, o canım yüz artık tümüyle karanlığa teslim oluyor. Eline usulca göğsünden çekiyor peri. İçeridekinin yeri artık belli. Ağrı, kalbin koordinatlarını kendiliğinden çiziyor.
Usulca ayaklanıp öksüz bir nazarla etrafına bakıyor. En nihayet, gamlı bir kabullenişle başını eğerek, geldiği yoldan geriye doğru, fakat bu defa uçuşan değil, yorgun adımlarla yürümeye başlıyor.
Çocukluğumuzdaki o iftar öncesindeki mânevî derinleşme, iftarın yaklaştığı anlardaki âdeta çocuksu telâş, anne cömertliğini ve babanın iftar sofrasının başında güçlü bir tapınak sütunu gibi aileyi gözleriyle kucaklayışı...
insanın babası hayatta bir kere ölür gördüğüm bütün cenazelerde rahmetlinin kederli ailesi ağlamaktan kızarmış gözlerini gizlemek için kara gözlükler takarlar merhumun yakınları onların koluna girip teselliye çalışırlar yoldan geçerken şapkasını kasketini çıkaran seyirciler durup bekleyen otomobillerdeki yolcular için saygıdeğer bir manzaradır bu herkes bu törenin bütün inceliklerini bütün ayrıntılarıyla yaşar bizde bir telâş bir acele içinde her şey bir anda olup bitti ne kara gözlük takabildim ne de mezarlıkta hıçkıranların arasında ıstırabımı bütün haşmetiyle duyabildim