Buğday sarısı saçların, deniz mavisi gözlerin hep aklımdaydı, bir türlü unutamıyordum. Saat gecenin üçüydü, gözlerime uyku girmiyordu. Duvardaki saatin tik taklarıyla, elimde tek parçalık fotoğrafa bakıyordum. Belki de delirmiştim, evet, seni sevmekten vazgeçmediğim için. Gülüşünü, bakışını, duruşunu bir türlü unutamadığım için delirmiştim.
Fotoğrafın ardında saklanan anılar, zamanla soluklaşıp kayboluyordu.Anılarımızın izleri hala yüreğimde canlıydı, ama artık onları hatırlamak yerine, seni unutmak için yaşamaya karar vermiştim. Şimdi, her hatıra gibi, sonsuzluğa karışıyordu. Geride sadece bir gülümseme, bir hüzün ve belki de bir umut kalıyordu.
Ve şimdi, yıldızlarla süslenmiş gecenin sessizliğinde, içimdeki fırtınaların yerini huzura bırakıyordum. Seni sevmek, seninle geçirdiğim her anı hatırlamak, beni bir zamanlar mutlu etmişti; ama artık o mutluluk, acının gölgesinde kaybolmuştu.
Belki de bir gün, bu acı yerini huzura, yüzümdeki gülümsemeye bırakacak. Belki de bir gün, seni hatırlamak yerine, geleceğe bakacak kadar güçlü olacağım. Ve o gün geldiğinde, buğday sarısı saçların ve deniz mavisi gözlerin, artık sadece birer hatıra olacak. Ama unutma, seni sevmekten vazgeçmek, asla seni unutmak anlamına gelmeyecek. Çünkü bazı hatıralar, unutulduğunu düşündüğümüzde bile kalbimizde sonsuza kadar yaşarlar.