Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Senden geriye hiçbir şey kalmayana kadar seni tüketecekler ve sonra da nasıl öldüğünü soracaklar."
ERKEN VE GEÇ SEÇME MODELLERİ
Dikkatin erken ve geç seçme modelleri arasındaki en temel ayrım dikkatini bir uyaran yönlendirilmesinden önce ve sonra işlenme süreçlerinde farklılıklardır.
Sayfa 76 - Nobel YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Müslümanların öncelikle sadece Allah'a dayanıp güvenmeleri lazım. Sonra da birlik ve beraberlik gerek. O yüzden ihtilaflarımızın ve fikir farklılıklarımızın azalması için çaba sarf etmemiz, birlik olmamız şart.
Sayfa 59
Walker ve ekibinin çalışmaları öğrenme hafıza ve uyku arasındaki ilişki hakkında çok daha ilginç sonuçları da gün ışığına çıkardı. Örneğin öğrenmeden önce uyumanın hafıza oluşmasında çok önemli pozitif etkisinin olduğu, yeterince uyku alınmadan öğrenilmeye çalışılan şeylerin hafızada kalmadığı ortaya çıktı. Bu deneyler arasında ilginç bir deneme de vardı. Uykusunu almış veya yeterince uyumamış deneklere onar kelime gösterildi. Yanlız bu kelimeler üç farklı özellik taşıyordu, ilk onu duygusal olarak pozitif, ikinci onu nõrtal ve üçüncü onu da negatif kelimelerdi. Bu ilk üç gruba ek olarak daha sonra deneklere yine pozitif, negatif ve nötral olan yeni kelimeler gösterildi. Aradan bir süre geçtikten sonra deneklerin bu kelimeleri ne kadar hatırlayabildikleri ve özellikle yeni ile eski kelimeler arasındaki ayrımı ne ölçüde başarabildikleri ölçüldü. Uyku eksikliği öğrenmenin etkinliğini %40 oranında düşürmüştü. Daha ilginç olanı ise uykusuzluğun en büyük etkiyi pozitif kelimelerde göstermesiydi. En az etki ise nörtal kelimelerde gözlenmişti. Uykusuz kalanlar negatif kelimeleri hafızalarında çok daha iyi tutmuşlardı. Bu sonuçlar dep resyon ve uykusuzluğun birlikte görüldüğü gerçeğini çağrıştırıyor.
Evvela çocukları izledi Veli Demir. Beyin kıvrımları yeteri kadar gelişmediği için düşünceden ve hatta hislerden bile fazlasıyla uzak davranışlar sergileyen bu patates kafalı yaratıklar insanın bozuk doğasının gözlemlendiği ilk duraklardı. Hayır, aptalca oyunlar oynamaları veya sağa sola koşturmalarını kastetmiyordu. Arzulamanın en ilkel halini
Rusya’dan sonra yeni hedef Almanya’ydı.
Rusya'yı ezmiş olan tehlike Almanya'yı da daima tehdit edecektir. Saf bir burjuva, Bolşeviklik tehlikesinin atlatılmış olduğu rüyasına kapılabilir. Yahudi ırkında daima dünyaya hükmetme emeli vardır. Yahudi de, aynen Anglosakson gibi hareket eder. Anglosakson, bir yolda kendine mahsus bir tarzla ilerler ve mücadeleyi kendine has silahlarla idare eder. Yahudi de kendisine mahsus silahlarla harp eder. Bu silahlar yalandır, iftiradır, zehirlenmedir.
Sayfa 511Kitabı okudu
Reklam
Vardır burada da böyle alnı öpülesi hanımlar ❥
Her yanım yara bere içinde kaldı ama ölmedim. Her yanım kan revan içinde kaldı ama ölmedim. Üstüm başım toz toprak içinde ayağa kalktım ve çektiğim acılara aldırmadan, dik durmaya çalışarak -özellikle de başımı dik tutarak-, ağır adımlarla yürümeye devam ettim. Ayaklarım acıdı, sızladı, yürümekten vazgeçmedim. Sonra kimsenin bana bakmadığını, ilgilenmediğini fark ettiğim bir yerde, artık herkes kendi hayatının uçurumlarından sakınmak için başka yerlere dikkat kesildiğinde, kendimi usulca yere bıraktım ve uzunca bir süre öylece kalakaldım. Ellerim, yüzüm, ağzım, dilim kan oldu; dudaklarımda kan lekesi. Üzerime bulaşan kanımı, kendi gözyaşlarımla temizleyinceye kadar ağladım ve son bir gayretle ayağa kalktım. Evet, böyle oldu; ilkel çağların cesur savaşçılarına özgü kahramanca bir edayla, kızıl bir gök gibi üzerimi saran kanımı, kışın ardından eriyen karlarla coşan bir nehir gibi akan gözyaşlarımla yıkayarak temizledim. Baharda evime döndüm. Bilmiyorum, evime dönmeyi başardığım için bahar geldi, diye düşünmüş olabilirim.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin üzgün, kara, ayaklanmaya hazır ben yaralar kuşanıp katılırım onlara onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak seni alırım sonra her bir yanım çağıldar bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla yazarız duvarlara fırtınalı yazılar. Bir gün burda, bu kalktığımız yerde kendini yaşamakla taşıran bir güneş kabarcığı zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır el tutuşmuş çocuklar ki o zaman senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.
Bir başıma yaşamayı hemen hemen öğrendim. Hemen hemen diyorum, çünkü insan tek başına yaşayamaz. Yaşamak sandığı şey kendi küflü, rutubet kokan yalnızlığında içten içe çürümek, azar azar tükenmekten ibaret. Yine de hastalandığımda kendim için nane limon yapmayı, kapının hemen arkasından gelen seslerden korksam da bir zaman sonra yeniden uykuya dalmayı, yolda yürürken yanıma yaklaşan arabanın içinden aptalca laflar eden adamlara usturuplu küfürler etmeyi, siyah elbisemin arkasındaki uzun fermuarı tek başıma çekmeyi, acıklı Türk filmlerini tek başıma izlemeyi, doğum günlerimde kendim için pasta yapmayı ve kendi saçlarımı kesmeyi öğrendim. Evimdeki perdeleri tek başıma asabiliyorum, sucunun kapıya bıraktığı damacanayı tek başıma mutfağa taşıyabiliyorum.
Sayfa 35
*Kısır döngü
Uzun zamandır, halka halka kopuşlarla gittikçe daralan, uzun zaman havasız kalmış küçük bir odaya benzeyen hayatım hakkında planlar yapmıyorum. Hayal kırıklıklarının ruhumda açtığı büyük boşlukları zehirli bitkiler kaplıyor. Beklemek, beklemek, beklemek ve sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığın yerden devam etmek zorunda kalmak; umut etmek ve her seferinde incinmek, yaralanmak, yaramı sarmak, sarıp sarmalamak, saklamak, saklanmak, sarsılmak, ölesiye sarsılmak kalbimi yoruyor. Sonra aynı yerden tekrar tekrar kırılmak; bir kadının en korunmasız, kuytu yerinden, içten içe kurduğu hayallerinden.
Reklam
Ah'lar Ağacı
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolanya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı. Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses, diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal Aptal güldüm birde buna. Ayşecik vazoyu kırıyor Ve "tamir et bakalım" diyordu babasına. Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnıbahar kızartmıyordu asla. Başroldeki kadınlar.
Sayfa 13 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Bir insan, içimize nüfuz edebilmek için, zamanın şekline bürünmek, çerçevesine kendini uyarlamak zorundadır; bizim gözümüze peş peşe dakikalar halinde göründüğünden, her defasında sadece bir yönünü gösterebilir, bir tek fotoğrafını sunabilir. Sadece anlık görüntülerden oluşan bir dizi halinde var olmak, bir insan için müthiş bir zaaftır şüphesiz; ama aynı zamanda müthiş bir güçtür de; bu kişi hafızasının ürünüdür ve belirli bir ânın hatırası, daha sonra olup biten her şeyden haberdar değildir; hafızanın kaydettiği an ve onunla birlikte, o hatırada şekillenen kişi varlığını sürdürür, yaşamaya devam eder.
Cassian ekmek çalan keşiş örneğini verir. Başta söyleyemez. İyi ve kötü düşünceler arasındaki fark kötü düşüncelerin kolaylıkla ifade edilememesidir, çünkü kötü gizli ve belli edilmeyendir. Kötü düşünceler kolaylıkla ve utanmadan söylenemedikleri için ışıkla karanlık; dile getirmeyle günah, gizlilik ve suskunluk; Tanrıyla şeytan arasındaki o evrensel fark da meydana çıkmaz. Sonra keşiş kendisini yerlere atarak itiraf eder. Ancak sözlü bir şekilde itiraf ettiğinde şeytan içinden çıkmıştır. Sözlü ifade kritik andır (Başrahip Musanın İkinci Konferansı, II). İtiraf hakikatin göstergesidir. Bu şekilde düşüncelerini sürekli dile getirme fikri sadece idealdir. Asla tamamıyla mümkün değildir. Oysa sözün kalıcı bir şekilde söylenmesinin bedeli ifade edilemeyen her şeyin bir günaha dönüştürülmesidir.
Sayfa 65 - Profil KitapKitabı okuyor
Değişmez bir iş bulma yöntemi: Torpil ve sebep olduğu kıyım.
Cevdet Hoca, adımı, ailemi, menşeimi sormakla işe başladı. Manevî vaziyetimi anlamaya ehemmiyet verdiğini seziyordum. Dereden tepeden sualler soruyor gibiydi. Arada bir tarihi malumâtımı da yokluyordu. Bunlar bittikten sonra bana eski vesikalardan üç örnek verdi. Bunlardan birini okudum. Birinde müşkülât çektim. Birini hiç okuyamadım. Nihayet sıra makine ile yazı yazmağa geldi. İmtihanı kazanma şartlarından biri de bu idi. Cevdet Hoca bana bir örnek verdi, kendisi de karşıma oturdu. Bu örneğin yazılması epeyi uzun sürdü. Konuşmamız uzayıp gidiyordu. Ben bir taraftan yazıyor, bir taraftan da Cevdet Bey'i dinliyordum. Birçok merâklı şeyler anlattı. Nihayet yazı bitti. Cevdet Bey adresimi aldı ve şunları söyledi: İmtihanı belki kazanamazsınız. Bu sizin değersizliğinizi göstermez. Siz zaten feleğin darbesine dayanmaya alışık olduğunuz için size kazanamazsanız müteessir olmamanız için öğütler verecek değilim. Birkaç gün sonra da kapıya kazananın adı asılacak, neticeyi o zaman anlayacaksınız!, dedi. Bu sözlerle kazanamadığımı anlamıştım. Hakikaten birkaç gün sonra kapıya asılan isim benim adım değildi." (Ergin 2005: 494-495) Devrin önemli âlimlerinden Muallim Cevdet'in Atsız için kullandığı "feleğin darbesine dayanmaya alışık olmak" ifadesi dikkat çekicidir...
O günden sonra balıkçı kayıkları ve Genasaret Gölü çocuk için büyük gelmemeye başlamıştı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.