Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yani uluslararası ilişkiler, tek başına kendi ayakları üzerinde durabilecek bir disiplin değil. Tarihle, siyaset bilimiyle, felsefeyle, kavramsal düşünceyle, sosyolojiyle, antropolojiyle, mukayeseli medeniyetler tarihi çalışmalarıyla bir bütünlük arz edebilmesi lazım.
Olaylar hızlı gelişirken, birilerinin çıkıp bunları bir çerçeveye oturtması gerekiyor. Yaşanan hadiseleri belli bir perspektifte anlatması gerekiyor. Benim uluslararası ilişkiler uzmanı dendiği zaman anladığım şey bu.
Reklam
Aldı Gitti
youtube.com/watch?v=vCyKhrH... Baskın yemiş bir evsen, dağılmışsan Tutuklanmış kitapsan, yakılmışsan, Bir çift turnaya benzerdi gözleri Göğüm öksüz kaldı, bakar, ağlarım... Aldı gitti, neyim var, neyim yoksa Kalanlarsa yalım yalım, yangınsa... Bu can bu bedenden ayrılmıyorsa, Daha çok hasrete yanacak ömrüm... Bu can bu bedenden ayrılmıyorsa Daha çok acıyla yanacak ömrüm... Yaktım koca ömrü zaaflı bir anda. Yârla baharımı, kışlara gömdüm... Eğdim dağ başımı onun önüne, Yetmedi, ardından bakar, ağlarım... Aldı gitti, neyim var, neyim yoksa Kalanlarsa yalım yalım, yangınsa... Bu can bu bedenden ayrılmıyorsa, Daha çok hasrete yanacak ömrüm... Bu can bu bedenden ayrılmıyorsa Daha çok acıyla yanacak ömrüm...
İçsel buyurucu, doğaya uyduğunda olayları, onlara karşı davranışını, her zaman olanağı ölçüsünde değiştirebileceği biçimde göz önüne alır. Belirli hiçbir konuyu yeğ tutmaz ama seçi sonucu en iyi bulduğuna yönelir; az alevli bir lambanın içine atılanlar onda yanar,erir. Bir engelle karşılaştığında onu kendisine konu edinir. Yalım yalım bir ateşse, içine atılan her şeyi çarçabuk kendine mal eder; onu yok ediverir ve atılan şeyden ötürü daha da yükselir.
Sayfa 28 - Roman YayınlarıKitabı okudu
Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.
Sayfa 98 - YkyKitabı okudu
Pervane, ten denen elbiseyi soyundu; onun yerine yalım ipinden yapılmış bir elbise giyindi; ebedilik zevkinin yoklukta olduğunu anladı.
Reklam
Zemheri mevsimine senin ateşinden bir yalım düşse kıya­mete dek kış mevsimi kalmaz, yanar gider.
Ruhum da bedenim de ömrüme bedel bir esrimeyle yalım yalım yanıyordu. İlk kez kazandığını görüyordum sevginin. Hilesiz hesapsız bir gülüş onca ağır korkuyu yenebilmişti. Saçımın telinden tırnağımın ucuna kadar cana bürünmüş bir nesneydi özgürlük. Bembeyaz topuklarıyla içimdeki üzüm tanelerini eziyordu da şırası ağzımdan akıyordu. Bir insanın boynunda saatlerce yürümenin mümkününü gördüm. Dünyanın hiçbir parçası üzerinde böyle hazla durmamıştım...
Yine cevap vermedim. Bir müddet sessizlik oldu. Meydanı dolduran dervişler sanki nefes almaz olmuşlardı. Terledim. Omuzlarımda şiddetli bir ağırlık hissettim. Saçlarımın kökleri sancıdı. Tel tel ağardıklarını sandım Satı Nine'yi, beni uğurlamak için Temür Alp Ata'nın kabri başına kadar gelen köylüleri düşündüm. Gözümün önünde yine Sitare ile İsmail'in hayali belirdi. *Ehl ü yalim var efendim; köyüm ve köylüm var, nefes karın doyurmaz biliyorum; lütfederseniz bana buğday versinler, kifaf-ı nefs edelim." "Yunus!.. Cömertliği daha arttıralım; bu sefer yemişinin her bir çekirdeğine on nefes verelim!.." Sessizliği yine o bozdu. Derban dervişe hitap ettiğini sesinin ağır tonundan anladım. "Yunus'un merkeplerine buğday çuvalları yüklensin. Bir kağnı ile iki de öküz bağışlansın kendisine, kağnının içini zahireyle doldursunlar. Şu heybesine de hediyelerden birkaç pare eşya konsun. Yarın sabah iki muhafız ile yola çıkarılsın, yol emniyeti sağlansın." Sonra bana döndü. Yine aynı yumuşaklıkla vedalaştı: "Murada ermek sabır iledir Yunus. Ve uyuyan kişinin gördüğü de, yaptığı da işe yaramaz. Bizi unutma; var Sarıcaköy'e selamımızı ilet, emin ve emniyette olsunlar. Sen dahi bundan böyle din ehlini, kin ehlinden ayır... Uyuyanlardan olma!.."
Uçurum
Yeni yeni anlıyorum Yaşarken ölümünü Ağlayan annem... Seni sevincin hanesinden Düşüren dünya Başladı beni de bir kenara atmaya. Işık çekiliyor yalım yalım Sular değiştirdi yatağını Yeni dallar buldu rüzgar kendine. Kime elimi uzatsam aşk diye Kesiyor yollarımı Kalbimle tenim arasındaki uçurum. Ölüm alıştırıyor usul usul kendine Alarak elimden dünya nimetlerini Ne kadar haklıymışsın anne...
Sayfa 50 - Everest
Reklam
kimse önüne geçemez, durduramazdı onu durdursa durdursa bir tanrı durdururdu gözleri ateş içindeydi yalım yalım, bıçak gibi... (12/460)
iş Bankası Kültür yayınlarıKitabı okudu
Yalım geceye ne güzel uymuş, kurşun yüreğe ne güzel uymuş, eli kolu bağlı durmak bize ne güzel uymuş, kanı kuruyup yangın karşısında, elimiz koynumuzda durmak bize ne güzel uymuş, ağıt sesi gönlümüze ne güzel uymuş, insanlık bize ne güzel uymuş!
Sayfa 39 - Yky
Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.
Aslında adımı ele veren o uzun Ve o kara müzmin kirpiklerim Ve bir o kadar kübik hüzünlerim Olmasına karşın kimseler ve de Bildiğim bütün nesneler anlamıyor Beni ve de üstelik her yer O bakır ve o kanıl sonbahar Ken bile anlamıyor beni
Sayfa 18 - yasakmeyve yayınlarıKitabı okudu
"...Şu yalımlar ne güzel yalımlar.Bahar gecesinin karanlığına da ne güzel yakışmış.Yalım geceye ne güzel uymuş,kurşun yüreğe ne güzel uymuş,eli kolu bağlı olmak bize ne güzel uymuş,kanı kuruyup yangın karşısında,elimiz koynumuzda durmak bize ne güzel uymuş,ağıt sesi gönlümüze ne güzel uymuş,insanlık bize ne güzel uymuş!...Yanginlar büyüdükçe yüreğimde kabarıyor,genişliyor.Yüreğim demircilerin örsüne dönüyor.Örs de yüreğe ne güzel uymuş!..."
Sayfa 470 - Yapı kredi yayınları
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.