Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İşte büyük aldanış buradadır. Yönetmenin yaptığı iş, yani en sonunda yapmaya mahkum olduğu iş, hayatın hakikatını göstermek değil de, bu hakikatı taşıyan sırra, o bilinmezliğe işaret etmektir. Bence sinema meçhule doğru atılmış bir adım olabilir. O kadar."
Sayfa 208Kitabı okudu
Büyük Balıklar
Ted Turner 1997 yılında Birleşmiş Milletler’e bir milyar dolar bağışta bulunmuş. Bu olay bana tilki ve kürkçü dükkânı meselesini hatırlattı. Yani nasıl ki tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıysa aynı bunun gibi paranın da dönüp dolaşacağı yer Ted Turner gibi insanlardır. Çünkü üretim araçları veya paranın dolaşım mekanizmaları üstünde
Sayfa 136 - Luna YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Biraz uzun bir alıntı ama bence buna değer.
"Amor intellectualis quo Murphy ipsum amat" Ne yazık ki öykümüzün "Murphy'nin Usu" diye adlandıracağımız şeyi tanımlayacak yerine gelmiş bulunuyoruz. Tanrıya șükür bu aleti gerçekte olduğu biçimde ele alacak değiliz, oldukça yersiz ve gereksiz bir tutum olurdu bu. Yalnızca Murphy'nin usunu duyumsayışı ve
"Bence sessizliğin rengi de dilsizdir, yani herhangi bir renge bulaşmaktan sakınmıştır kendini."
perspektif
Dünyadan bakan bir insan ayı yukarıda görür. Aydan bakan bir insan ise dünyayı yukarıda görür. Yani uzayda yön kavramı, varlığını bulunduğunuz konum borçludur. Einstein, göreceliliği bilimsel bir temele oturtunca göreceliliğin kendisi dışında çoğu şeyin göreceli olduğu anlaşıldı. Bu olay sadece insan ilişkileri bağlamında değil doğal dünyada da
Sayfa 122 - Luna YayınlarıKitabı okuyor
- Peki ama bu kadar ağız sıkılığı neden? Bunu bir sır haline getirmek ne oluyor? Biraz daha açıklayayım: Utanç verici sırrınızı sonunda bize açıkladınız. Zaten davranışınız, yani başkasının üç bin rublesini kuşkusuz geçici bir zaman için almanız bence, hele kişiliğiniz hesaba katılırsa, hiç de öyle utandırıcı değil, hatta bir ölçüde doğal... Daha çok, düşüncesizce bir hareket bu. Yakışıksız, son derece yakışıksız olduğuna şüphe yok, ama o kadar utandırıcı değil.
Sayfa 653 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
Bence ruh sağlığı ve temizliği de en az beden sağlığı ve temizliği kadar önemlidir.
"Ah, biliyorum, biliyorum, ebediyen dürüstlükte eği­tildik, eğitildik de eğitildik; ama bizi yoldan çıkarabilecek her şey beşikten itibaren bu dürüstlükten uzak tutulmuş, yani yapay bir dürüstlük bu ve bu gece gördüğümüz gibi, ayartılma ihtimali karşısında eriyip gidiyor. Tanrı biliyor ya şu ana dek dürüstlüğümün taş kadar sağlam olduğun­dan zerre şüphe etmemiştim ama şimdi, karşılaştığım ilk büyük ve gerçek yoldan çıkarıcı şey karşısında ben . . . Ed­ward, bence bu kasabanın dürüstlüğü benimki kadar çü­rük, seninki kadar çürük. Burası acımasız bir kasaba, sert, cimri bir kasaba ve tek erdemi bunca sevilen, bunca övü­nülen dürüstlüğü; ama yemin ederim, gün gelir de o dü­rüstlük insanları gerçekten ayartacak bir şeyle sınanırsa kasabanın büyük şöhreti kumdan kale gibi yıkılır. Evet, işte, her şeyi itiraf ettim ve artık kendimi daha iyi hisse­diyorum; ben ikiyüzlüyüm, farkında değildim ama haya­tım boyunca ikiyüzlü oldum. Bir daha kimse bana dürüst demesin - bunu kabul edemem."
O, herkese eşit mesafede durmak istiyordu. Her görüşe değer veriyor, her fikre saygı duyuyordu. Zaman zaman arkadaşları bu tutumunu acımasızca eleştirseler de O, bu düşüncesinden vazgeçmiyordu. Yüksek sesle yapılan politik tartışmalardan kaçınıyordu. Kimseden çekindiğinden değil, arkadaşlarına saygısındandı geri duruşu… Halbuki birçoğundan daha fazla okuyor, gündemi takip ediyor, ancak güvendiği ortamlarda fikrini söylüyordu… Tartışmanın tırmanmayacağından, kırıcı olmayacağından emin olduğu ortamlarda. Bu suskun hali bazı arkadaşlarını rahatsız ediyor, O'nu "renksiz" olmakla suçluyorlardı. Kendisi bana bunları hiç anlatmadı. Bu gibi konuşmalar geçtiğinde orada olan bazı arkadaşlarından duydum, nasıl üzüldüğünü… O'nun üstüne geldiklerinde, yüzünde tebessümle dinliyor, cevap vermeden oradan ayrılıyormuş. Bence önemli konuların, yani memleketimizi ilgilendiren konuların bu üslupla tartışılmasından yana değildi. Ne politika, ne futbol, ne de masada oturanların herhangi bir konuda savunduğu fikirleri küçümsemek, O'na uygun bir davranış değildi! Sabrı, O'nu sonradan pişman olacağı sözler söylemekten koruyordu...
Sayfa 111 - Doğan KitapKitabı okudu
Bence öğretmenliğin en zor ama aynı zamanda en ilginç yanı, çocukların bir şeyler hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrenmek. Geçen hafta yağmurlu bir günde, yemek saatinde çocukları etrafıma topladım ve benimle sanki onlardan biriymişim gibi konuşmaları için uğraştım. En çok istedikleri şeyleri söylemelerini istedim. Bazılarının cevapları gayet sıradandı; bebekler, midilliler ve patenler. Diğerleri ise kesinlikle ilginçti. Hester Boulter, pazar günleri giydiği elbisesini her gün giymek ve salonda yemek yemek, Hannah Bell ise hiç çaba harcamadan iyi olabilmek istiyordu. On yaşındaki Marjory White, dul olmak istediğini belirtti. Sebebini sorunca büyük bir ciddiyetle, eğer evlenmezsen insanların sana kız kurusu diyeceklerini, evlenirsen kocanın sana patronluk taslayacağını ama eğer dul olursan iki tehlikenin de ortadan kalkacağını söyledi.
Reklam
Böyle gecelerde bazı ritüeller yapılıyormuş. Millet de ritüel manyağı oldu iyice. Eskiden bu kadar yoktu, patır patır nereden çıkıyor bunlar anlamıyorum. Şamanik şeyler, ateşli mateşli olanlar eğlenceli ama yani niye şimdi narı alıp yere çalıyoruz, yazık değil mi güzelim meyveye? Bir keresinde bir arkadaşımla bir yılbaşı gecesi üzüntüden ve sıkıntıdan patlarken mahallelinin gazına gelip onların âdetine uymuş ve camdan aşağı bardak fırlatıp kırmıştık. Ne kadar saçma bir âdet, yapar yapmaz pişman olmuştuk. Her yer cam kırığıydı sokakta, rezalet yani. Zaten ondan sonra yıl boyunca yüzümüz gülmedi. Ne derler bilirsin, nasıl başlarsa öyle gider. Bence artık kimse, herhangi bir ritüel uğruna, insan kalbi dahil hiçbir şeyi kırmasın Osman.
Nasıl diyabet hastası olunur? Adım adım evreleri. Üşenmeyip okuyun bence..
Doktor Davis hibrit buğdayın içerdiği amylopectin A maddesinin toz şekerden bile daha hızlı kan şekerini yükselttiğini belirtiyor. Hibrit buğdaydaki bu madde şeker metabolizması ile oynayarak, açlık hissi yaratarak kalp ve şeker hastalıklarına sebep oluyordu. Şöyle yazdı: -Bu buğday yendikten 90 dakika sonra kan şekeri tavan yapıyor. -Bunun üzerine beyin pankreas'a emir veriyor. -Aşırı yükselen kan şekerini düşürmek için bol miktarda insülin salgılatıyor. -İnsülin salgısı, kan şekerini düşürüyor. Kan şekerinin düşmesi iki saat sürüyordu. Yani... Buğday ürünlerini yedikten iki saat sonra tekrar acıkılıyor ve bunun üzerine tekrar yemek yeniyor. Bunun sürekli tekrarlı sonucu kilo alınıyor ve kan insülin seviyesi sürekli yüksek kalıyor. Sonuçta... Daima insülin uyarısına maruz kalan hücrelerde, insülin direnci gelişiyor ve insülin hormonu yağ yapımını arttırıyor. Ardından glukoz metabolizması bozuluyor ve çok geçmeden Tip 2 diyabet hastalığı başlıyor. Bitmedi... Tip2 Diyabet teşhis konulduktan sonra doktorunuz sizi ilaca başlatıyor. Paranız varsa bir de diyetisyen önemli öneriyor. O da size, diyabet hastasınız karbonhidrat almalısınız derse durumunuz vahim hale geliyor. Kuşkusuz verilen ilaçlar geçici olarak kan şekerini düşürüyor, ama siz buğday Yedikçe yeni sürüm metabolizmanız alt üst olmaya devam ediyor. Gün geliyor ilaçlar yeterli olmayınca doktorunuz insüline başlatıyor başlatıyor! İnsülin sonucu ne yazık ki, ayakta yaralar görülüyor; böbrek yetmezliği oluşuyor; gözler etkileniyor; sinir yıkımı nedeniyle nöropatiler ve vücut ağrıları meydana geliyor. En önemlisi de, diyabetin sebep oldu kalp damar hastalıkları...
Bence bir kavmin oluşumundaki en önemli unsur, o topluluğun müşterek dile ve dine sahip olmasına rağmen bir şeyleri beraber yapmasıdır. Tarihi birlikte yaşamasıdır. Bu gündelik hayat değildir. Yani yeme içme değildir. Birlikte yaşamaktır. Mesela Türklerle Yunanlıların birtakım şeylerinin birbirine benzemesi yetmez. Yemeleri, içmeleri, gündelik hayatlarının benzemesi yeterli değil. Eğer bunlar tarihi birlikte yaşasalardı, yani bir ara müttefik olsalardı, müşterek bir tehlikeye karşı birleşebilselerdi farklı olurdu. Millet de böyledir. Eğer millet bazı şeyleri yaşamamışsa, yani harp, darp, fütûhat, savunma vs. millet olamaz. Bugün bütün İslâm dünyasında, bütün Ortadoğu’da millet şuuru Türklerde var. Çünkü bu şuur savaşlarda, muharebelerde kazanıldı. Arkasında fütûhata dayanan uzun bir tarih var. Bunlar çok önemli olmuştur. Şimdi tabii bunu kasaba edebiyatıyla yaparsan gülünç olabilir. Ama büyük edebiyat bunu belirler. Balkan Savaşı’ndan sonra, “Ne olur bu Türkler bu faciadan sonra?” demişler —ki hakikaten faciadır -Ernest Renan mesela, “Türkler bunu unutturmayacak bir edebî güce sahip değil. Hakikaten bunlar bunu aşabilecek, bunu bir kine çevirebilecek, bir hafızaya döndürebilecek millî bir edebiyata sahip değiller” demiş. Çok ilginç bir söz bu, çok önemli. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Gerçekten de edebiyatımız çok zayıf. Balkan halkları kinini kasaba edebiyatıyla yaşatmaya çalıştı, tabii muvaffak olamadı. Bizim ise tarihçiliğimiz çok zayıf çıktı. “Yaşamaya bak, unut, maziyi unut, öne yürü.” Oysa hiçbir yere yürüyemezsin arkayı bilmeden. Kin tutmak için değil. Bilmen lazım.
Sayfa 124Kitabı okudu
Dinci sosyalistler
Paris'e gitmiştim orada şöyle bir konuşmaya şahit oldum; Sosyalistlerden, Anarşistlerden ve liberallerden korkmuyoruz. Onların bütün yaptıklarını biliyoruz ve hiçbir şey gözümüzden kaçmıyor. Ancak bu grupların arasında garip bazı tipler var Onlar dinci ve sosyalistler. Yani hem tanrıya iman getiriyor hem de sosyalistler ki bence ateist bir liberal ve sosyalistten çok daha fazla onlardan korkmalıyız.
-Bence dünyanın en seksi kadınları onlar olmalı -kimler? - Müslüman kadınlar. Baksana o kadar seksi olmalılar ki her yerlerini kapatıyorlar. Yani bir açsak kendimizi tutamayacaksınız kendinizi, diyorlar bize, anlamıyor musun? Üzerimizdeki kumaşları çıkarırsak, kendinizi kaybedersiniz. Insan dünyanın en güzel kadını değilse niye saklasın kendini? Tecavüze uğramaktan korkuyor olmalılar! Şöyle düşün, sen hiç nüdist olan güzel bir kadın gördün mü? Yok! Belki de Müslüman kadınlar bir çeşit silah gibidir. ölümcül bir silah gibi! O kadar ölümcüller ki, kılıflarından asla çıkarılmıyorlar
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.