Büronun kapısına vuruluyor. Güçlü ve nasırlı işçi elleriyle kırk yaşlarında bir adam görünüyor eşikte. Sakin bir biçimde bir
buldozerin evini yerle bir ettiğini, hiçbir eşyasını kurtaramadığını, ailesiyle birlikte sokakta kaldığını, kendisine yardım edilip
edilemeyeceğini soruyor.Anlattığı şeyden çok -durum ne yazık ki sıradanlaşmış!- anlatış biçimi etkiliyor insanı; söz konusu olan gün içinde yaşanan pek çok sorundan biriymiş gibi, dramını o kadar sakin bir biçimde anlatıyor ki... Bir an bile şikâyet etmiyor.Pek çok Filistinlide gördüğüm bu tavrın kaynağı ne? Acı tiryakiliği mi? Yoksa, örneğin bir çocuğunu kaybetmek gibi daha kötüsünün başa gelebileceğini düşünüp bu durumu da diğerleri gibi kötünün iyisi olarak nitelemek ve hiçbir işe yaramayacak biçimde ağlanıp sızlamaktansa, enerjisini onlara yardım edebilecek sorumlulara olan biteni sakince anlatmak için kullanmak mı?
Kuşkusuz öyle, ama bu adamın mutsuzluğunu ifade edemeyişinde, sürekli kafalarına vurulduğu için bir yerden sonra acı
duyma yeteneğini kaybeden şu insanlar gibi, trajik bir his yokluğunun belirtisi de var; dayanılmaz hale gelen bir dünyadan kaçış, Filistin halkını gitgide pençesine alan gizli bir depresyonun izleri de var...