Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mert Can AKYÜZ

Mert Can AKYÜZ
@zugzwang23
İstanbul Üniversitesi
23 Temmuz
15 okur puanı
Haziran 2018 tarihinde katıldı
Tüm dikta heveslileri gibi sert bir ahlakçı olan Robespierre'e göre, devrimin dört tarafı düşmanlarla çevriliydi. Buğday karaborsacıları, monarşiyi geri getirmeye çalışanlar, ayaklanan köylülerle iş tutanlar, dış güçleri işgale çağıranlar, özel mülkü ilga etmek isteyenler... Bunların hepsi hızla yargılanıp ortadan kaldırılmalı, devrime karşı gelen herkesin kafası ezilmeliydi. Hazırlanmasına önayak olduğu 22 Prairial (10 Hazıran 1794) Yasası'nın içeriği, bu menfur devrimcinin içinde bulunduğu ruh halini göstermeye yetiyordu. En temel hukuk prensiplerini çiğneyen bu yasada, milliyetçiliğe kara çalmak, halkın moralini bozmak, yanlış bilgiler yaymak, kamu vicdanını yaralamak ve devrim mahkemesinin saflığını bozmak gibi bir sürü muğlak suç tanımlanmıştı. Devrim Mahkemesi'nin yargılama prosedürleri ise tam anlamıyla bir komediydi. Yargılamalar üç günden fazla sürmeyecekti, mahkeme heyeti tanık çağıramazdı, sanıkların avukat hakkı yoktu. Hepsinden önemlisi, verilecek karar ya ölüm ya beraat olmalıydı.
Sayfa 63 - Mabbels and TerasKitabı okudu
Reklam
Allah'ım Lütfen
''Rabbin sana mutlaka lutuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın.'' Duha Suresi 5. Ayet
Öyle ki, Avrupa devletlerinin katliam iddilarından bunalan devlet, 12 Ca 1337/13 Şubat 1919 tarihinde, tehcirin soruşturulması ve sebeplerinin tespiti için ikişer kişiden oluşan tarafsız hukukçulardan bir komisyon kurulması için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine bir nota vermiştir Ancak bu devletler 6 Mayıs 1919'da verdikleri cevaplarda, bu teklifi reddetmişlerdir. 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında devlet, yukarıda belirttiğimiz talimatnamelerle ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor şartlarına ve savaş içinde bulunulmasına rağmen, Ermeniler'in canlarını ve mallarını koruyabilmiştir. Adeta yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî külfete girmiştir. Şayet Osmanlı yönetiminin gerçek hedefi soykırım olsaydı, büyük masraflara girmek yerine bulundukları yerlerde Ermeniler'i imha yoluna gitmez miydi?
Sayfa 94 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bütün bu zor şartlara ve imkânsızlıklara rağmen hükûmetin, tehcire tabi tutulan Ermeniler'i büyük bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk etmeyi başardığı yabancı misyon tarafından da doğrulanıyor. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Hanry Morgenthau'a gönderdiği raporda, Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana'dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekde olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir. Amerika konsolosunun bu tespitleri, Osmanlı görevlilerinin merkeze gönderdikleri raporlarla da doğrulanmaktadır.
Sayfa 77 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Yüzyılın başında Ermeniler'i destekleyerek bir Ermenistan kurma hedefi içinde olanların, bugün, Türkiye'yi soykırımla itham etmek suretiyle, aslında geçmişteki başarısızlıklarının âdeta intikamını almaya çalıştıkları, malum terör örgütüne destek vererek bir Kürt devleti kurmak istedikleri açık bir şekilde anlaşılıyor. Zira kitapta da belirtildiği gibi, geçmişte, Ermeni ıslahatı adı altında istenenlerin, şimdi de Kürtler için istendiği görülüyor.
Sayfa 10 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Reklam
Önce kim olduğumu, ne iş gördüğümü, Erzurum'da ne vakitten beri bulunduğumu, nerde okuduğumu, hocalarımın kimler olduğunu sordu. Sonra birdenbire o günlerin aktüalitesi olan medreselerin kapanmasına döndü ve bunun halk üzerindeki tesiri hakkında fikrimi almak istedi. Ses namına neyim varsa hepsini toplayarak, "Medrese survivance hâlinde bir müessese idi. Hayatta hiçbir müspet fonksiyonu yoktu. Kapatılmasının herhangi bir aksülamel doğuracağını zannetmiyorum" dedim. Atatürk bir kaşını kaldırarak "evet, survivance hâlinde idi, survivance hâlinde idi." diye kendi kendine düşünür gibi tekrar etti ve hemen arkasından "Ama bu gibi şeyler belli olmaz... O kadar emin olmayın!" dedi.
Sayfa 46 - DergâhKitabı okudu
Mütareke yıllarında Ermeni meselesi dolayısıyla Erzurum'a gelmiş olan Amerikan heyetine o zamanın Belediye Reisi Zâkir Bey'in verdiği cevabı kim hatırlamaz? Tercümana: -"Dilmaç, bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. Ben kısa bir misalle Erzurum'da ekseriyet kimlerde idi, Cenerale anlatayım." diyerek heyeti oturdukları evin penceresine götürmüş. -"Bakın, demiş, şurada bütün şehri saran bir taşlık var. Onun da ortasında yirmide biri kadar duvarla çevrilmiş bir yer var. O büyük taşlık Müslüman mezarlığı, o küçüğü de Ermeni mezarlığıdır, bunlar kendi ölülerini yemediler ya! Erzurum'da Türklerin daima ezici bir çokluk hâlinde yaşadıkları bin türlü şekilde gösterilebilirdi.
Sayfa 40 - DergâhKitabı okudu
Her istediğini almak huyundan vazgeçmeyecek misin? Gördün ki bugüne kadar elde ettiklerin hayırlı olmadı senin için. ...son gününü görmeden hiç kimseye mutluluğa ermiş demeyin!..
Sayfa 56 - İş BankasıKitabı okudu
İyice düşünüp taşınmadan iyilere kötü, kötülere iyi demek hak bilirlik olmaz. Sadık bir dostu reddetmek, bence kendi kendimizi hayatın en aziz bildiğimiz bir parçasından yoksun bırakmaktır. Zamanla bunları anlarsın elbette. Çünkü güvenilir insan zamanla anlaşılır; hainin foyası bir günde çıkar meydana...
Sayfa 23 - İş BankasıKitabı okudu
...çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor belki evet onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını solumaktan biraz çopurlanmıştır sesim senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet bakışlar tozlanacak, dolukmuş sofalardan ezikliğin şehveti yayılınca taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek...
Sayfa 153 - TiyoKitabı okudu
Reklam
-...Senîha Abla, Aziz hakîkaten üzüldü mü? -Evet Melek. -Peki bunu ben niçin evvelden anlamadım? -Anlamak için sevmek lâzımdır.
Sayfa 240 - KubbealtıKitabı okudu
İnsanlar, yaşamış oldukları zamanları, geçirdikleri hâtıraları, sonradan çeşnisine bakmak ve az çok bir tat almakta devam etmek için hayal kalıbına dökerek heykelleştirirler. Hâfızanın mukaddes bir köşesi, vakit vakit ziyâret edilen bu putlarla dopdoludur.
Sayfa 141 - KubbealtıKitabı okudu
Aziz âvâreydi; âvâre değil dertliydi. Fakat belki de derman kadar dört elle sarıldığı bu derdi, bir kaftan gibi üstünden çekip alsalar, bütün mânâsını kaybedecek, boşalıp tükenecekti... Evet ondan kaçmak istediği zamanlar gene ona koştuğunun, onu unutmak istediği zamanlar gene onu düşündüğünün, teselliyi onda, zevki onda, kahrı onda, kendini, kâinâtı onda görmek istediğinin de farkındaydı.
Sayfa 101 - KubbealtıKitabı okudu
"Ben Müslümanım; ama Türk değilim!" diyenin oynadığı oyun küfrün şampiyonluğuna müteveccihtir. "Ben Türküm; ama Müslüman değilim!" diyenler de şampiyon kâfirler ligine kabul edilebilmek için her melâneti göze alanlardır.
Sayfa 164 - TiyoKitabı okudu
Sana Leylâ dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla Melekler gökten geldi armağanlarla Ve bir bahar günü doğdun sen
Sayfa 16 - DirilişKitabı okudu
Türklük vasfını şairliğin, şairliğimin önüne ve ilerisine geçiren. Partizan'ın, Âmentü'nün, Savaş Bitti'nin önüne ve ilerisine geçebildim diyen varsa alnını karışlarım.
Sayfa 127 - TiyoKitabı okudu
Reklam
Bizler duanın büyü, Musa'nın sihirbaz olmadığını fark edenler zümresiyiz.
Sayfa 11 - TiyoKitabı okudu
Dayandığımız şeylerin hangisi buna değerdi?
Sayfa 39 - Beyan
Silahsız Afrika’yı tamamıyla zapt eden bu yırtıcı, insafsız, müthiş Avrupalılar Asya’yı da paylaşıyorlar, bu tecavüzlerine soğukkanla, “Şark meselesi!” diyorlardı. Milyonlarca adamı insan yerine saymıyorlar, onlara hayvanlardan daha aşağı muamele ediyorlardı. Kendi memleketlerinde yalancıktan gülünç insaniyetler gösteren, şefkat pazarları, şefkat
Ajdjjdjsjsjsjs
1814 yılına girildiğinde Melik Suud ölmüş, yerine oğlu Abdullah bin Suud geçmişti. Mısır Osmanlı ordusunun komutasında da değişiklik olmuş, Mehmet Ali Paşa'nın diğer oğlu İbrahim Paşa Arabistan harekatıyla görevlendirilmişti. İbrahim Paşa Vehhabi sorununu kökünden çözmek hedefiyle ordusunu Necd'e sevketti. Suudilerin başkenti ve Vehhabiliğin doğum yeri olan Dir'iye'yi kuşattı. Beş ay süren kuşatma sonunda 1818 yılı Nisan ayında Dir'iye düştü. Melik Abdullah, Hicaz seferinin danışmanı Vehhabi alim Ahmed İbn Hanbeli, Suudi ve İbn Abdulvehhab ailesinin birçok ileri geleni sağ olarak yakalandı. Melik Abdullah, İbn Hanbeli ve Taif'te yakalanan, Taif 'teki katliamların baş sorumlusu Osman el-Mezâyiki, İstanbul'a gönderilmek üzere Hicaz üzerinden Mısır'a sevkedildiler. Bazı devlet ricâlinin ve ulemanın yargılama ve infazları ise Dir'iye'de yapıldı. Bu tutsaklardan İbn Abdülvehhab'ın torunu olan Dir'iye kadısı Süleyman bin Abdullah da idam cezasına çarptırılanlar arasındaydı. Kurşuna dizilmeden önce Süleyman'a, Vehhabilerin haram saydıkları müzik aletleri eşliğinde musiki parçaları dinletildi. Müzik tamamlandıktan sonra ancak idam mangasına atış emri verildi.
Sayfa 75 - RağbetKitabı okudu
Ama gene de ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerede olduğumu bildirmek istiyorum.
Sayfa 196 - İletişimKitabı okudu
Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiç bir şey çıkmaz.
Sayfa 42 - İletişimKitabı okudu
Reklam
...bizim için Türk'ü İslam'dan, İslam'ı Türk'ten, Türk ve İslam'ı Osmanlılıktan, Osmanlılığı Türk'ten, İslam'dan ayırmak, tekliği üçe bölmek olamaz.
Sayfa 101 - AkçağKitabı okudu
...dünyanın iki buçuk milyar nüfusundan yalnız bir tek insan üzerinde ısrarın bir monomaniden başka adı var mıdır?
Sayfa 266 - ÖtükenKitabı okudu
“O kendisi olmak için beni unutmağa belki muhtaç! Fakat ben ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum. Bu, belki de onun hiç anlamayacağı bir şey. O benim kaderimi bitmiş biliyor ve bunda haklı! Fakat ben onun kaderi üstüne acz içinde titriyorum.”
Sayfa 369 - DergâhKitabı okudu
Madem ki, akıldan imdat yok. Madem ki, akıl bir maşrapa su gibi alacağı kadar alıyor, yerin dibine geçsin o bir maşrapa su! Bırakın ruh tecrübesini yapsın!
Sayfa 44 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Ona teklifte bulunmayı isteyip cesaret bulamadığı, sonra da umutsuzluğa kapıldığı, çekingen bir kararsızlık içinde geçirdiği haftaları düşündü. Küçük gören bir ret yanıtıyla aşağılanmayı göze almış mıydı? Ama ya evet derse, ne büyük mutluluk olacaktı!
Sayfa 83 - İthakiKitabı okudu