Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dilara Süve

Dilara Süve
@DilaraSve
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin unutmamak için.
İstanbul Üniversitesi
11 okur puanı
Şubat 2020 tarihinde katıldı
Modern insana göre Tarih’in sunduğu ayırt edici açıklama sayılan “olayların geriye dönüşlü olmaması” olgusu, arkaik toplum insanı için bir gerçeklik oluşturmaz.
Sayfa 26 - Alfa/Mitoloji yayınları
Reklam
Boğuk bir bakışın oluyor senin Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan Durma bana türkü söyle Anadolu olsun Susuz dudak gibi çatlak olsun Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma Ağıyorum bir karanlık karayel saçlarına Çekme ülkemden nar yangını gözlerini Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini
Sayfa 60
"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sevgilim, çimenin üzerine diz üstü oturalım karşı-be-karşı. Hava lezzetli ve aydınlık — fakat iyice ısınmadı daha — çağlanın kabuğu yemyeşil tüylüdür henüz yumuşacık… Bahtiyarız yaşayabildiğimiz için.”
“ne gelirse onlardan gelir bana çalışma gücü yaşama direnci mutluluk gibi kazanılması zor mutluluk gibi yitirilmesi kolay”
Reklam
Ruhumun Dalgaları
“Ey eski günler artık bana yaklaşmayınız, Ey hayaller, vurmayın kalbimin sert taşına. Bütün bir hayat bile değmez bir göz yaşına, Ruhumun dalgaları, köpürüp taşmayınız.”
"Yarısı gölgeli kumlarda ölümü bekleyen karanlık boğayı Sabaha karşı ve hiç uyunmamış tanyerinde ışıyan kavak ağacını Ve büyün bunları birden düşündüren seni düşünüyorum şimdi"
“Yalnızca geceleri insan, kimi zaman gittiği yolu tanır gibi oluyor.”
Sayfa 25
“…yaşamak her gün girilen bir imtihan olursa buna kimse dayanamaz…”
“Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı. Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen.”
Reklam
“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”
“Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin Yıldızların en parlak olduğu zamansın Denizlerim senin kıyılarında sakin Bırak ellerini avuçlarımda kalsın”
Nerden gelip nereye gidiyoruz
“Ekmek hepimize yetmiyor, kitap da yetmiyor, ama keder dilediğin kadar, yorgunluk da göz alabildiğine.”
Hamza
“Büyük bir ihtimalle ölmüştük Şehir kan kıyametti ayaklarımızda Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü Doğrusu iyi idare etmiştik Doğrusu iyi haltetmiştik Yaşayanlar unutmuştu bizi Biz öldüğümüzle kalmıştık.”
“Seni marifetli sanacaklardı karşısında uçurumlar çağıldamayan herkes. Seni marifetli sanacaklardı kalbini rehnedebilseydin eğer.”
Artık uzak gelecekte değil
“Akıl sahip olunacak değerli bir şey; bir zamanlar insanların para biriktirdiği gibi biriktiyorum onu. Saklıyorum, zamanı geldiğinde, elimde yeteri kadar olacak.”
Sayfa 139
Reklam
“Sana kırgın, sana dargın, alınmış da değilim. Bütün kahrım kendime.”
Bir ateş gibi içimizi yakan aşkın dizeleri.
“Düşüncesiz, duygusuz bir uyurgezer gibi gökyüzünün karanlık derinliklerine, uzak bir ufukta titreyen bir şuleye, denizin dalgalı yüzeyine yansıyan gölgelere saatlerce bakarak yürüdüm. Tabiatın görkemli manzarası karşısında gerçekleşen bu sessiz yürüyüş, bu yalnızlık, beni şahsiyetimden çıkarıyor, bir rüya içinde gezdiriyordu.”
Kalbim, bu sessiz sonbaharda Bugünkü atlaslara inanma sakın Düz bir tepsidir dünya Yolun sonuna ulaştın artık Güzel bir durum kıyısındasın.
“Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.”
Haluk Bilginer’den dinlenir tesirlidir.
“Şeyhim 14 milyar yıl ne çabuk geçti Yaş kırk oldu kırklara karışamadım Ben defterden sildim ölümsüzlüğü Şeyhim kainata alışamadım”
Kaan Boşnak’tan dinlemek iyi gelir..
“Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir. Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk, Erken içeceğimiz bir ilaç gibi. Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk. Bu saatte gözyaşları, yeminler, Boş bir tesellidir inandığımız. Perde kapanıyor, film bitiyor işte, O hiç bitmeyecek sandığımız... Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı. Sadece bakışlarımızda hüzün. İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz... O ikiz kardeşi ölümün. Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz Bu son buluşmamızdır seninle Yeni bir hayata başlayacaksın artık Onunla, o yeni sevgilinle. Anlıyorum artık o öpecek ellerini Kulağına aşkı o fısıldayacak İçinde bir pişmanlıktan başka Benden eser kalmayacak. Sigaranı söndür , kalkabiliriz On adım sonra yollarımız ayrılmalı Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana İnsan ayrılırken bile büyük olmalı.”
Reklam
“Boğuk bir bakışın oluyor senin Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan Durma bana türkü söyle Anadolu olsun Susuz dudak gibi çatlak olsun Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma Ağıyorum bir karanlık karayel saçlarına Çekme ülkemden nar yangını gözlerini Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini”
“İçinde yuvarlandığımız varlık okyanusunda herkes kendi kayıkçılığını idare etmekle yükümlüdür. Meçhul bir rüzgar insanları meçhul bir ufka sevk ediyor ; bugün deniz sakindir oysa yarın fırtına tehlikesi söz konusu olabilir. Kazaya tabi bir okyanusta hırçın dalgalar, yöneldiği istikamet belli olmayan bu tahta parçasını sürükleyip götürüyor. Size bir sığınak olabilecek sahil kayıp. Kalbinizde ümit ışığı uyandıracak ateş sönük.”