Çocukluk yapma!
Çocuk musun sen!
Çocuktan betersin!
Bu yaptığını çocuk yapmaz!
Fark ettiniz mi, çocuk kelimesini ne kadar olumsuz bir kavram halinde kullandınız?
Yaşayanların en kusursuzları belki de.
Oysa birçoğunuz çocukluğuna hasret. İmkan verseler dönmek için elinizden geleni yaparsınız.
Var mı çocukluk gibisi!
Bir ön yargıyı yıkarak
Nereden başlanır ki buna?
Kitap bitti. Bomboş duvara baktım. İzledim...
Müzik falan da yok bu sefer. Sessizlik istiyorum sadece. Gözyaşlarım ve sessizlik. Bu evde mümkün değil tabiki bu. Yazmak için geceyarısını bekleyeceğim dedim. Ama işkenceydi bu kendime. Ruhum bedenimden ayrılıyordu sanki. Nefes alamadım. Gerçekten alamadım. Tuvalete
Bazı kitaplar vardır, ismiyle çekerler seni önce sonra istesen de kıskaçlarından kurtulamazsın.
Şermin Yaşar,
Ne çok sevdim kalemini.
Geçtiğimiz yıl Çocuk Edebiyatı Kulübümüzün söyleşisinde tanıdım kendisini. O tanıyış bu tanıyış, hayran kaldım kalemine. Dedemin Bakkalı, Tarihi Hoşça Kal Lokantası derken bu kitapta buluştuk. Kitap da kitap ama,
Kişisel ve çok özel ortak alınmış bir karar. Bundan öte anlamlar yüklemek ve aramak gereksiz. Bizde ateşleyici fitil “anne ya da baba olma özlemi” değildi. Biz eşimle 2 erkek çocuğu biri 1997 digeri 1998 doğumlu sahiptik zaten. Ateşleyici fitil dünyaya gelmesinde benim ve eşimin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı bir çocuğun anne ve babaya ihtiyacıydı. Daha doğrusu bu ihtiyacın bizim “umuda tutunma” ihtiyacımızla çakışmasıydı. Bir çocuğun aile ihtiyacını karşılamak için karar verdik. Yaşatabildiğimiz yuvamızın, sığınağımızın bir canı daha alacak büyüklükte ve onu sarıp sarmalayabilecek sıcaklıkta olduğuna inandığımız için bu adımı attık. İlk adımı attıktan bugüne dek kurumun desteğini hep arkamızda hissettik ve bugün 13.11.2015 doğumlu selin adında dünya tatlısı bir meleğimiz oldu mutlu ailemize müthiş bir renk kattı. Biz şimdi çok daha musmutluyuz. Bizim gibi diğer duyarlı ailelerinde bu toplumsal sorumluluk projesine katılmalarını dilerim taaki yuvalarda tek çocuk kalmayana dek.
“Mesele çocuklarına vereceğin herhangi bir
ders değil, örnek bir yaşamdı” (s.37).
Baba, anneyle birlikte bir çocuğun sağlıklı bir benlik algısı, güçlü bir kişilik, kendisi ve toplumuyla barışık bir kimlik geliştirmesinde en önemli aktörlerden biridir. Zira bir ailede baba güveni, otoriteyi, saygıyı, cinsiyet rollerinin öğrenilmesinde onaylanmayı
Bir kitaba koyulabilecek iddialı bir isim: “İyi aile yoktur.” Okuyunca, kitabın ismine hak veriyorsunuz. Sadece ebeveynlerin değil, herkesin okuması gereken bir kitap. Bir çocuğa en büyük yaraları en yakınındakiler açsa bile hepimiz bir şekilde çocuklarla muhatap oluyoruz ve minicik bir davranışımız o çocuklarda büyük etkiler yaratabiliyor. Bundan
Savaş ve çocuk...Bu ikili ne kadar birbirine zıt değil mi? Bir o kadar da üzücü. Savaşları çıkaran büyüklerdir fakat mağdur olan masum çocuklardır. Onların suçu sadece dünyaya gelmek midir? Bu romanı okurken kendi kendime çocuklara nasıl bir dünya bıraktığımızı sorguladım. Buradan bütün anne babalara sesleniyorum. Gelin yapmayın çocuklarınıza savaşan bir dünya bırakmayın! Çocukların geleceğini karartmayın. Onlara barış dolu bir dünyada yaşama şansı verin! .Gelelim küçük Anne Frank'a...Anne Frank Yahudi bir ailenin 14 yaşındaki kızıdır. Babasının Hollanda'da ofisi vardır. Nazi Almanyası Hollanda'yı işgal eder. Anne Frank ve dört kişi daha baba Otto Frank'ın ofisinin arkasındaki bir buçuk katlı bir evde saklanırlar. Küçük kız ışıkları açmadan, doğru düzgün yıkanmadan, rahat bir yerde uyumadan 25 ay saklanır. Ve küçük kız saklanırken saati saatine günlük tutar. Dünyadaki insan eşitsizliğini, zulmü yazar, savaşı anlatır. Bu arada küçük kız aşık da olur ve hayallerini yazar. Bir gün her şeyin düzeleceğine inancı güçlüdür. Anne Frank öldükten sonra da yaşamak istemektedir ve bunun için yazar yazar durmadan yazar ... Küçük bir kızın savaşa karşı verdiği mücadele var bu defterde, gözyaşı yok hep umut var. Kitabın dili oldukça sade ve akıcı. Okurken buruk bir gülümseme vardı yüzümde. Anne Frank bize büyük hayat dersleri veriyor. Ondan öğreneceğimiz çok şey var. Günlükleri okuyun ve Anne Frank'ın dünyasına girin, çıkamayacaksınız. Ben çıkamadım hâlâ...İyi okumalar
Kadın hamile;
bebek erkekmiş.
Herkes mutlu,
bebek doğdu.
Amcalara gösterildi,
amcalarda büyük bir sevinç.
Dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü (?)
Bebek terledi çırılçıplak
Uzun sayılabilecek bir incelemenin ilk satırındayım... Ahmet Erhan için inceleme yazmak benim için fazlasıyla zor. Ne yazsam eksik kalacak, biliyorum. “Yazsam olmuyor, yazmasam olmaz” yani. Darılmaca gücenmece olmasın diye belirtmek istiyorum. Yazacaklarım daha çok benim Ahmet Erhan’la olan hikayemdir. Dileyen okumayı burada bırakabilir.
“Her
Kitabın sonlarında hüngür hüngür ağladım. Yedi sekiz yaşlarında adı verilmemiş bebekken annesi, babası tarafından terk edilip dedesine verilmiş kalbi iyilik dolu bir çocuk. Çocuk kalbinde derin yaralar var her günü Orozkul adlı eniştesinin çocuğu olmuyor diye eşini, yani çocuğun teyzesini dövmesiyle, küfürleriyle bağırışlarla sarhoşluklarıyla
Bu kitap için güzel bir inceleme yazmak istiyorum. Silinmesin zihnimden. Unutmayayım, hep gözümün önünde dursun kitabım, hep baktıkça hatırlayayım istiyorum. (Bu yüzden incelemem spoiler içerebilir.)
Başlamadan önce bu kadar hayal etmemiştim. Bu kadar beni etkileyebileceğini dolu dolu bir kitap oluşunu beklemiyordum. Beklentilerimin çok çok
İSLAM KIZINA HARAM TEKLİF HAA!
° Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor.
° Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.
° Kızlarına sahip çıksalarmış.
° Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik.
° Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.
° Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.
° Kız mıdır kadın mıdır bilemem.
°
Fransız ihtilalini Charles Dickens anlatımıyla buluşturan bu kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere. İnsanlık tarihinde bu kadar derin izler bırakmış bir dönemi çok önem verdiğim bir yazarın kaleminden okumuş oldum. Bu açıdan memnunum. Ama yazmak öyle değil, bu kadar bilinen bir kitaba, hem de 457 tane inceleme yazılmışken niye bir şeyler yazalım