Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
6-KADININ MİRAS HİSSESİ
Miras bölünürken, erkek çocuklara kız çocukların iki katı verilmesi, bazı kimselerin yanlış düşünmesine sebep olmaktadır. İslâm hukukundan önceki hukuk sistemlerinde kadına miras hissesi verilmemiş, hatta kadına hukuki tasarruf ehliyeti bile tanınmamıştı. Sadece Yahudi hukukunda, ancak erkek kardeşi olmayan kızlar babaları vasıyet ederse miras
"Sen ki bunca kitap okumuşsun ,çok uzun zaman önce bir sultanın annesinin oğlu doğduğu zaman ne dediğini bilmiyor musun ?
Reklam
babasının en büyük oğlu olan mo-tu tahtın en önemli varisiydi. ancak babası üvey annesinin de tahrikiyle başka bir oğlunu tahta geçirmek için onu yüe-chih'lara rehin olarak yol­ladı. arkasından kendisi yüe-chih'lara saldırdı. amacı mo-tu'yu yüe-chih'lara öldürtmekti. böylece mo-tu kolayca ortadan kal­dırılacak kendi kamuoyuna hesap verebilecekti. ne var ki yüe-c­hih'lar daha onu öldüremeden, onların en iyi atlarından birini çalarak kaçtı. oğlunun bu hareketinden dolayı şaşıran babası 10 bin süvarilik bir okçu birliğini ona verdi. mo-tu, bu birliği sıkı disiplin içerisinde eğitime tabi tuttu. öyle ki kendisinin attığı ıslık çıkartan oku gönderdiği her hedefe adamları da atacaklardı. bunu yapmayanlar derhal orada öldürülüyorlardı. mo-tu, ön­ce en sevdiği atına, daha sonra en sevdiği karısına ok attığında, onun gibi yapmayanların hepsini öldürdü. daha sonra babası­nın en sevdiği ata ok attığında diğer askerleri de o ata oklarını atmıştı. neticede herkesin, yani 10 bin kişinin kendi istediği gibi yetiştiğine kanaat getirdi
Sayfa 31 - kronik kitap, 2. basımKitabı okuyor
Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde,
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürü­sü güder, beygire
Mo-tu (Mete)'nun Tahta Çıkışı ve Hun Devleti'nin Yükselmesi
MÖ 209 yılında Mo-tu tahta çıktı. Onun tahta çıkışı kaynaklarda anekdotal bir biçimde abartılarak anlatılmıştır. Babasının en büyük oğlu olan Mo-tu tahtın en büyük varisiydi. Ancak, babası üvey annesinin de tahrikiyle başka bir oğlunu tahta geçirmek için onu Yüe-chih'lara rehin olarak yolladı. (devrin dış politika adetlerine göre) Arkasından kendisi Yüe-chih'lara saldırdı. Amacı Mo-tu'yu Yüe-chih'lara öldürtmekti. Böylece Mo-tu kolayca ortadan kaldırılacak kendi kamuoyuna hesap verebilecekti. Ne var ki, Yüe-chih'lar daha onu öldüremeden, onların en iyi atlarından birini çalarak kaçtı. Oğlunun ülkesine geri dönmesi üzerine onun bu olağanüstü hareketinden şaşıran babası on bin süvarilik bir okçu birliğin kumandanı tayin etti. Bundan sonra Mo-tu, kendisine verilen birliği sıkı disiplin içerisinde eğitime tabi tuttu. Öyle ki, kendisinin ıslık çalan okunu attığı her hedefe adamları da atacaklardı. Böyle yapmayanlar derhal orada öldürü­lüyorlardı. Mo-tu, önce en sevdiği atına, daha sonra en sevdiği karısına ok attığında, onun gibi yapmayanların hepsini öldürdü. Daha sonra babası­nın en sevdiği ata ok attığında herkes atmıştı. Neticede herkesin yani on bin kişinin kendi istediği gibi yetiştiğine kanaat getirdi. MÖ 209'daki bu olayla birlikte Türk tarihinde ilk defa disiplinli bir askeri birliği kuruluşu kabul edilmektedir. Ancak, yukarıda da bahsettiğimiz gibi MÖ 2255'lere gidebilen siyasi bir varlık söz konusudur. O siyasi varlığın bulunması aynı zamanda askeri varlığı da ispat ettirmektedir.
Anne Sütü Mucizesi
Neslin sıhhatle devamı, aile müessesine bağlıdır ve evlatlar hiç şüphesiz, ailenin sürur kaynağıdır. Evlatlar, daha dünyaya gelişinde, her misafirden tatlı karşılanır. Hem nasıl karşılanmasın; sevmenin ateşe perde, ikram etmenin sırat köprüsünü geçmeye vesile, birlikte yemenin, kurtuluş beraatı bahşettiği evlat, anne babası için dünya nimetlerinin
Reklam
ama oğlu ondan nefret ediyordu. yanlarına gelmesinden, tepelerinde durup onlara bakmasından nefret ediyordu; araya girmesinden nefret ediyordu; hareketlerindeki coşkudan ve görkemden nefret ediyordu; onun o müthiş beyninden; hoşgörüsüzlüğünden ve egoizminden (onunla ilgilenmelerini emredercesine, orada öylece duruyordu); ama her şeyden çok babasının etraflarında titreşen, annesiyle ilişkisindeki mükemmel uyumu ve sadeliği bozan o gürültücü duygularından nefret ediyordu. gözlerini sayfadan kaldırmazsa onun çekip gitmesini sağlayabileceğini umdu; annesinin, babası yanlarında durduğu an dağıldığını bildiği dikkatini yeniden kendine çekmek için, parmağını hırsla bir sözcüğün üzerine bastırdı. ama hayır. mr. Ramsay hiçbir şekilde gitmiyordu. orada durmuş, sevgi bekliyordu.
Sayfa 43
Lütfen evlenmeyi düşündüğünüz kişinin ailesini tanıyın. Çocukluğunu nasıl bir ortamda geçirdiğini anlamaya çalışın. Ve Korku Kültürü'nün hakim olduğu bir evde büyüyen ve annesinin oğlu/kızı olmaktan kurtulamayan biriyle evlenecekseniz, sorunların sizi beklediğini bilerek evlenin.
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Annesinin oğlu kızı olmaktan kurtulamayan biriyle evleneceksiniz nasıl soruların sizi beklediğini bilerek evinin.
Reklam
Leyla'nın Kapısı
Tespih taneleri, yalan söylüyordu! O, Hatice'nin oğlu olduğuna göre annesinin yanında durmalıydı
Musa Peygamberin hikâyesine benzemiyor mu?
Sargon kendisi hakkında şöyle yazdırtmış: O, fakir bir kadının oğlu imiş. Babası belli değil. Babasının kardeşi dağlarda yaşarmış. Annesi onu, Fırat nehrinin kıyısındaki bir şehirde, gizlice doğurmuş ve etrafı ziftle kaplanmış kamış bir sepete koyarak nehrin sularına bırakıvermiş. Onu, Akki adındaki bir bahçıvan bularak büyütmüş. Sonra da Tanrıçamız İnanna'nın sevgisi ile biz Karabaşlılar'ın kralı olmuş. Herhalde o bir rahibenin çocuğu idi. Daha önce de yazdığım gibi rahibelerin çocuğu olmaması gerekir, çünkü onlar Tanrı'nın çocuğu sayılır. Annesi onu bu yüzden suya bırakmış olmalı. Hakikaten bir yerde annesinin rahibe olduğunu da okumuştum.
Şimdi içeride küçük oğlu Johannes yaşama gözlerini açıyordu, küçük Johannes, oğlu, bu kötü dünyaya gelecekti, kişinin yaşamının en büyük acılarından biri buydu belki, annesinin korunaklı rahminden çıkıp bu kötü dünyada kendi yaşamına başlamak, çünkü içeride her şey Tanrı'nın iyiliğiyle uyumluydu, dışarıdaysa ya bir Tanrı ya bir Şeytan yok.
Halasının kızı şımarık ve şımarık bir kızdır. Bu yeni boşanmış kız, sürekli olarak Batı’ya olan hayranlığından bahseder. Nermin’in halasının eşi tüccardır. Sabriye, Anadolu’nun zor zamanlarını çok iyi biliyormuş gibi anlatır. Sabriye ve Kamil birlikte eğlenmek için Garden Bar’a giderler. Sabriye, Kamil Bey’e kötü duygularla yaklaşır ve Kamil’e Musul’daki mülkünü satmasını söyler. Mükemmel bir varlığı olmadığını söyler. Sabriye’nin bu durumundan sonra Kamil Bey annesinin evinde yaşamaya karar verir. Evi onarır. İstanbul yeniden işgal edilir. Geçim kaynağı bulmakta zorlanan Kamil, kitap çevirmeye karar verir. İlk çevirisi Don Kişot’tur. Kamil, Fransızca ve İngilizce bilmektedir. Resim yapmayı ve çevirilerle uğraşmayı sever. Abdülhamid’in vezirinin oğlu olmasına rağmen yoksulluk çeker. Dedesinden kalan mirası sorgular ama hiçbir şey çıkmaz. Kamil Bey adliyeye gider. Kamil, Ahmet’le tanışır. Ahmet, Kız İhsan’ın Kuvayı millîye taraftarı olduğu için kürek cezasına çarptırıldığını söyler. Abdullah Ağa isimli bir kişinin de Kuvayı millîye taraftarı olmadığı için hapse atıldığını söylüyor.
774 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.