Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim, Kaybettim, ah, dostlarımı, neşemi. Kalmadı hatta kibrim, azametim, Oydu vehmettiren dâhiliğimi. Hakikat budur dedikleri zaman Karşımda sahiden bir dost zannettim. Hakikatı anlayıp duyduğum an; Çoktandır galip gelmişti nefretim. Ama işte hakikat ebedidir, Yaşarsa bir kimse ondan bihaber Âlemde ömrünce gafil kişidir. Tanrı soruyor, cevap vermek ister. İyi ki ağlamışım ara sıra, Elimde kalan servet bu dünyada.
Sayfa 320 - Alfred de MussetKitabı okudu
Clay'in yanına döndüğünde, lafı ağzında gevele- meden doğruca aklındakini söyledi. Randevu ve diğer saçmalıklara ayıracak zamanı yoktu zaten. Julia ne istediğini bilen bir kadındı.. "Şimdi durum şu; gecenin kalanında ne olacağı ile ilgili bazı fikirlerim var. Bakalım bunlar senin aklında- kilerle örtüşecek mi?" "Yatay bir
Sayfa 27
Reklam
Serilda aniden gelen bir ilhamla keyiflendi. "Bir masal dinlemek ister misin?" Oğlan kaşlarını çatı, şaşırmıştı. "Peri masalı gibi mi?" "Aynen öyle. Çalışırken masal dinlemekten hep hoşlanmışımdır. Ya da... Benim durumumda, uydurmaktan. Zaman sen farkına varmadan geçer, bir de bakmışsın işin bitmiş. Bu esnada, hareketli, heyecanlı ve şahane bir yere gidenin." Oğlan net olarak hayır demedi ama yüz ifadesinden bunun tuhaf bir teklif olduğunu düşündüğü anlaşılıyordu. Ancak Serilda çok daha gönülsüz davetler karşısında bile hikâyeler uydurmuştu Biraz düşünmek, hikâye örgüsünün ilk ülmeklerinin hayal gücündeki yerlerini bulmalarına izin vermek için bekleyerek işine biraz ara verdi. Ardından anlatmaya başladı
Bunalınca en iyi aktivite
Nitekim ne zaman bunalsam ve ara vermek İstesem hemen enstrümantal Türk Halk Müziği açıp içinde kaybolurum.
Sayfa 275Kitabı okudu
Bir yerlerde okuyup kendime düstur bellediğim bir cümle vardı, sanırım Bernard Shaw'undu: " Çok küçük yaşlarımdan beri okula gitmek için eğitimime ara vermek zorunda kalmışımdır." Bunu tutup da kimseyle tartışamazdım, nasıl açıklayacağımı bilmiyordum ama içimde bir yerde, yalnızca benim için geçerli nedenlerim olduğunu hissediyordum.
Sayfa 17 - Can Yayınları, 7.BaskıKitabı okudu
"Batı toplumlarında pazar günleri ibadete ara vermek oldukça kolaydı. Çünkü pazar gününü dinlenme günü olarak kutlamak uzun süredir devam eden bir Hristiyan geleneğiydi. 19. yüzyılın sonlarında fabrikalarda çalışan çok sayıda Yahudi göçmen olması nedeniyle, işverenlerin karşısına cumartesi günü (geleneksel Yahudi dinlenme günü) tatil yapmak isteyen birçok işçi çıkmıştı. Zamanla, işverenler, işçilerin hem cumartesi hem de pazar günleri işten ayrılmasının daha verimli olacağını anlamış oldular."
Reklam
İnsanın kendisinin ya da başkasının çıkarı için yalan söylemesi, sahtekârlıktır; zarar vermek, ara bozmak için söylenen yalansa, yalanların en bayağısıdır.
"... insan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. yani merak ediyorum, insanlar na­sıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. bana gelince, ara vermek bir yana, yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim. o tür bir saplantım -ya da kararlılığım diyelim- hiç olmadı. kendimi dünya için o kadar zorunlu veya yararlı da görmüyorum üstelik. soğuk makarna gibiyim, ne dünyaya zarar vermek istiyorum ne de büyük bir yarar sağlamak gibi önlenemez bir isteğim var. var olmak, o kadar da heyecan ve­rici gelmiyor bana. buna karşılık, yok olmanın da anlamlı bir yanını göremiyorum. tavşan boku gibiyim bir bakıma; kok­maz, bulaşmaz. sizin anlayacağınız, eğer ölümü anlamlandı­ran yaşadığınız sürece yaptıklarınızsa, pek şansım yok."
Sayfa 48 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Iç çamaşırlarım üzerimde kalana kadar soyunmaya karar verdim. Neyse ki siyah dantelli sutyen ve dantelli şort ku lotlardan giymiştim. Kıyafetlerimi banyo tezgahının üzerinde buraktım ve sessizce banyodan çıktım. Hudson, odanın sakla nim söndurmüş ve başucu lambalarını yakmıştı. Sırı dónak. tü, gömleğini çözmüş ve pantolonunu çıkarmıştı, bacaklar
Sayfa 260
Reklam
Sağ partililerin Süleyman Demirel’den Turgut Özal’a, Necmettin Erbakan’a kadar hepsinin Menzil’e bir yakınlığı vardı. Hatta Erbakan bir ara geldi, Sivrihisar Buhara’da bulunan Şeyh Feyzeddin Erol’u milletvekili yapmak için babasının olurunu almak iştedi. Onu ayrıca genel başkan yardımcısı yapacağını söyledi. (Sorduğumda Feyzeddin Erol da bunu doğruladı.) Şeyh Muhammed Raşit Erol, bir gün Erbakan’a şunu anlattı: Çok zengin bir baba vefat edeceği zaman malının üçe bölünmesini, birisiyle kendisi için hayır yapılmasını, birisinin kendilerinin olmasını, üçüncü parçanın ise dünyanın en ahmak insanına verilmesini vasiyet ediyor. Ahmak arıyorlar. Bir gün bakıyorlar ki bir adamı eşeğe ters bindirmişler alay ediyorlar, tükürüyorlar. Niye böyle yaptıklarını sorunca, “Efendim bizim buralarda gelenektir. Valilik yapıp görevi sona erenlere böyle uğurlama yapıyoruz” diyor. Parayı vermek için ahmak arıyorlar ya, “İşte bulduk” diyorlar. Valinin yanına oturtuyorlar ve ona emaneti teslim etmek istiyorlar. Yeni vali köpürüyor, “Bana nasıl böyle hakaret edersiniz?” diyor. Bunun üzerine, “Sizden önce geleni görüyoruz, siz de bu duruma düşeceğinizi bile bile burada oturuyorsunuz” diyorlar. Şeyh bunu anlattıktan sonra, “İnsan Allah yolunda olursa daha güzel olur hiçbir zaman mertebesi düşmez. Onun için siyasetle ilgisi yok” deyip konuyu kapatıyor.
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
Sen işin yoksa namaz kılmak için mescid ara… Kimi camilerin artık kocaman bir opera; Kiminin göğsüne haç,boynuna takmışlar çan; Kimi olmuş balı vermek için ala meydan! Vuruyor bando şu karşımda duran minberde; O,sizin secdeye baş koyduğunuz,mermerde, Dişi,erkek bir alay kirli ayak dans ediyor! İşveler kahkahalar kubbeyi gümbürdediyor!
Hemen her şeyini, dinsel kurumlarını yitiren, kiliselerini birçok defa kapatan, hatta bir ara kendi Tanrısının meclisine bile onay vermek durumunda kalan, 1789 Devrimi ideolojisinden kendine özgü Fransız sosyalizmini geliştiren, evet, konvansiyon devrimcileriyle, tanrıtanımazlarıyla, sosyalistleriyle ve bugünün komüncüleriyle Fransa Katolik devleti olma özelliğini hep sürdürmüştür, hâlâ da sürdürmektedir,
Sayfa 643 - Yapı Kredi Yayınları
İstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebelerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara’dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi’nin Kayseri’ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde, Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonu’ndaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin’e: “Acele olarak Fevzi Paşa’yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle.” diyor. Ali Metin, Fevzi Paşa’yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk’ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa, Atatürk’ün yanına girince, Atatürk ona bir kağıt kalem uzatıp: “Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver.” diyor. Kendisi de bir kağıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar. Her ikisinin de yazdıklarını kendi kağıtlarından okuyan Çavuş Ali Metin, her iki kağıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor: Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli’ye diyor ki: “Mustafa’ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak.” Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli’ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, “Mustafa Kemal” ve “Mustafa Fevzi”dir.
1.449 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.