İslam zaten Arabistan'da var olan kölelik problemini, onların özgür bırakılmaları noktasında insanları cesaretlendirerek çözmeye çalışmıştır. Müslümanlara köleleri özgür bırakmanın kendi günahlarına kefaret anlamına geldiği anlatılmıştır. Bir Müslüman'ın köle bir mümini kendi hür iradesiyle özgür bırakmasının çok büyük bir fazilet olduğu
"Bey, kâhyasının yaptıklarını öğrenince günahtan kurtulmak için köylüleri azat etti ve çiftliğini de vergi karşılığı onlara verdi. Köylüler de Tanrı'nın gücünün kötülükte değil, iyilikte olduğunu anladı."
Britanya İmparatorluğu, 1833 yılında kölelerini azat etmişti. Bu nedenle Londra için köleliği ortadan kaldırmak amacıyla savaşan bir devlete karşı, köleci bir cumhuriyeti desteklemek ahlaki açıdan imkansızdı. Fransa da Britanya'nın peşinden gitti.
"Eski arkadaşlarından ve eski hayat tarzından kendini azat ettiği, yeni arkadaş da edinmediği için okumaktan başka yapacak bir şeyi kalmamıştı; okumaya o kadar çok vakit ayırıyordu ki bunu yapan sıradan gözler olsaydı, şimdiye kadar on kere bozulmuştu."
Sayfa 65 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak sadece.
7.
dinledim damarlarımın dargın dağdağasını
gözlerimdeki zemzemi döktüm
hala değişen bir şeymiş gibi baktım sabaha
oysa bu nadas kalpler
kendini kendinden azat edemeyenler
ne anlardı sanki
Kölelik kurumunun olduğu bir toplumda başkaldıranlar, yeni köle olanlar ve kölelikten azat edilenlerdir. Kölelikten azat edilenlerin hoşnutsuzluğunun kökü, özgürlüğün ağırlığından ileri gelir.
Sonsuza dek yaşayacak gibi yaşıyorsunuz, zayıflığınız aklınıza hiç gelmiyor, şimdiden ne çok zamanın geçip gittiğini göz önünde bulundurmuyorsunuz; bir şeye veya birine adadığınız bir gün son gününüz olabilecekken yaşamınızı, tükenmez, dolu bir kaynaktan geliyormuş gibi harcıyorsunuz. Ölümlü olan her şeyden korkuyor, ölümsüz olan her şeyi arzuluyorsunuz. Birçok kişinin şöyle dediğini işiteceksin: "Elli yaşına gelince inzivaya çekileceğim, altmışıncı yaşım beni tüm yükümlülüklerimden azat edecek." Peki, daha da uzun yaşayacağının güvencesini nereden alıyorsun? Bunun planladığın gibi olmasına kim izin verecek? Yaşamının geri kalan kısmını kendine ayırman ve iyi bir zihin yaratmaya sadece hiçbir işin yapılamayacağı bir dönemini adamak seni utandırmıyor mu? Son verilmesi gerektiği zaman geldiğinde yaşama başlamak için artık çok geçtir! Tüm planları ellinci ve altmışıncı yaşlara kadar ertelemek ve az kişinin ulaştığı bir noktada yaşama bağlanmayı
isteyerek ölümlülüğü unutmak ne büyük aptallık!